ARKADAŞ aynen şöyle diyor:


“Halkımız gümbür gümbür bir devrim yapıyor. Halk kendi devletini kurmak için adım atıyor. 16 Nisan kutlu olsun...”

Şimdi diyeceksiniz ki “Hangi halk?”

Yüzde 51 evet diyen mi...
Yüzde 51 hayır diyen mi...

Lafı söyleyen arkadaşın adı Mehmet Uçum...

Eski bir solcu... Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı...

Yani onun tarafı ‘evet’...

Açık açık diyor ki...

“Evet çıkarsa halk kendi devletini kuracak...”

Gördünüz mü bu pazar günü neyi oylayacakmışız...

Cümleyi öteki tarafından okursanız da şöyle diyor:

“Evet çıkarsa 17’nci Türk devletini yıkacağız...”

Demek ki mesele neymiş?

“17’nci Türk devletini de yıkmaya çalışan evetçilerle”, “17’nci Türk devletini yıktırmamaya çalışan hayırcılar” arasındaki mücadeleymiş...

Şimdi gelelim şu yüzde 51’le devlet yıkıp, yeni devlet kurma matematiğine...

Diyelim ki bütün Trakya’da “Hayır” çıktı...
Diyelim ki Ege’de, Akdeniz’de, Suriye sınırına kadar, halkın yarısından fazlası “Hayır” dedi...

Eee ne olacak şimdi...

Onların da yeni devlet kurma hakkı mı doğacak?

Ya senin de doğduğun diyar...

Güneydoğu... Asıl orası...

Orada silme “Hayır” çıkarsa...

Bak sana bir şey diyeyim danışman arkadaş...

Sen gel, hazır daha 4 gün varken vazgeç şu lafından, ağzının söylediğini kulağın da duysun ve sil o tweet’ini...

Çünkü ben İzmir’e bunu anlatırım...

Anlatırım da....

Sen içinde doğduğun, soydaşı olduğun Diyarbakır’a anlatabilir misin...

Yani şu yüzde 51’le “Halkın kendi devletini kurma hakkı” meselesini...


MERAK EDİYORUM
DOKTORASINI “iletişim bilimi” dalında, doçentliğini “siyasal davranış” dalında almış, eski bir öğretim üyesi ve bir gazeteci olarak merak ediyorum.

Acaba vatandaş bu ölçüsüz ve orantısız devlet projesinden nasıl etkilenecek...

Fehmi Koru soruyor:

“Acaba bu kadar dengesiz, adaletsiz bir kampanya ters mi teper yoksa evetleri mi çoğaltır?”

İlginç bir sosyolojik ve siyasal davranış testi olacak.


BU AKP İÇİN ÖVÜNÜLECEK BİR ŞEHİR MANZARASI DEĞİL
İSTANBUL’a bakıyorum...

Kaç seçim geçirdim hatırlamıyorum. Üç askeri darbe, 3 ara rejim gördüm.

Ne sivil dönemde, ne askeri dönemde böylesine tek yönlü, böylesine ağır, böylesine orantısız bir kampanya görmedim.

Sovyetler Birliği döneminde, 4 yıl Hürriyet’in Moskova bürosunu yönettim.

Ne Ekim Devrimi bayramında, ne Sovyet Komünist Partisi Kongresi döneminde böylesine ağır, bunaltıcı bir devlet kampanyasına tanık olmadım.

70 yıllık hayatım boyunca bu kampanyanın tek örneğini 1977 yılında Bağdat’ta gördüm.

Hasan El Bekir ve Saddam Hüseyin’in iktidarda bulunduğu Baas dönemiydi...

Bence bu, AKP gibi 15 yıldır seçim başarısı kazanmış bir parti için övünülecek bir şehir manzarası değil.


ÜST AKIL TOKATLAYAN ARKADAŞ, UNUTMA SADECE ROL KESİYORSUN
BİR Fox eksikti, o da kendini tutamayıp daldı “yeni nesil kahramanlık” dizilerine...

Hepsini anlıyorum da, bir de Suriye filmi çıktı onu hiç anlamıyorum. 

Devlet olarak Suriye’de ne kazandık da onun menkıbesini yazıyoruz anlayan bana da anlatsın...

Ama asıl itirazım, bu filmlerde oynayan genç oyunculara...

Bakıyorum hepsi de oynadıkları rollerin havasına girmişler...

Sakin olun ya... Cool...

Bu sadece rol... 

Unutmayın siz sadece rol kesiyorsunuz...

Gerçek kahramanlar şu an dağlarda....

Hâlâ her gün yoksul evlerine ateş düşüyor...

Yani yaptığınız sadece onlardan rol çalmak...

Çaldığınız rollerle de reyting yapmak...


PULITZER ÖDÜLÜNÜ KİM ALDI, KİM FİNALİST VE NEDEN
Bu yıl Pulitzer “uluslararası haberler” dalındaki ödülü New York Times ekibi kazandı.

Gerekçesi: “Rusya lideri Putin’in dışarıdaki gücünü korumak için karıştığı cinayetler, dijital tacizler konulu yayınları için.”

İki finalistten biri de Wall Street Journal gazetesi.

Onun gerekçesi de şu: “Türkiye’de demokratik rejimden otoriterliğe kayışı işleyen haberleri için...”

Pulitzer dünyanın en prestijli gazetecilik ödülü...

Mutlu muyuz bunlardan...

Bir televizyon dizisinde ‘üst akıl’ı tokatlarak rahatlayabilecek miyiz...

Yoksa 17 Nisan sabahından itibaren başımızı iki elimizin arasına alıp şunu soracak mıyız:

“Biz nerede yanlış yaptık...”

Editör: TE Bilişim