Mehmet Bedri Gültekin

Tayyip Erdoğan Diyarbakır mitinginde “Tek millet diyoruz, dikkat edin, Türk milleti demiyoruz” dedi.

Önce Tayyip Erdoğan’ı bu şekilde konuşturan ideolojiye bakalım: Bu ideoloji, Ortaçağ’a aittir.

Ortaçağ ideolojisine göre her inanç grubu bir millettir. Örneğin Osmanlı döneminde Sünni İslâm inancını benimseyenler “Müslüman Milleti”ydi. Ayrıca Ortodoks Rum milleti, Protestan milleti, Katolik milleti, Ermeni milleti vd vardı.

İnanç grubu ve etnik topluluk kimi zaman örtüşüyor, kimi zaman ise bir inanç grubu içinde çok sayıda etnik topluluk bulunuyordu. Örneğin Türklerin, Kürtlerin ve Arapların önemli bir kesimi Osmanlı İmparatorluğu içinde “Müslüman Milleti” içindeydiler.

Aleviler ise (Türk ve Kürt) millet statüsünde bile değildi. Çünkü onlar hem İslâm olduklarını söylemekte hem de İslâm’ın Sünni yorumunu benimsememekte, Halife Padişah’a biat etmemekteydiler. Onun için “katli vacip” statüsündeydiler.

Ortaçağ’da hâkim inanç grubu (hâkim millet), önce kılıç zoruyla diğer gruplara boyun eğdirir, yani biat etmesini sağlar. Sonra hâkim inanç grubunun belirlediği çerçevede her bir ‘Millet’ kendi hukukuna göre yaşar. Ortaçağ’ın barış ve birlik anlayışı budur.

Çağımızın millet anlayışı ise farklıdır. Kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkması ile birlikte belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak bir dili kullanan, iktisadi yaşantı birliği içinde olan ve ortak bir ruhi şekillenmeye sahip toplumlar millet olarak nitelendirildiler.

Toplumlar, dünyanın her tarafında önce feodal hâkim sınıflara karşı mücadele içinde bu özelliklerini geliştirdiler. 20 yüzyılla birlikte toplumların milletleşme süreci, feodalizmin yanı sıra emperyalizme karşı mücadele içinde gerçekleşti.

Emperyalizme ve feodalizme karşı mücadele içinde farklı etnik kökenlerden gelen ve farklı inançlara sahip insanlar tek bir millet haline geldiler. Amerika’da Katolik, Protestan, Müslüman, “72 farklı etnik” kökenden gelme bütün Amerikalılar “Amerikan Milletini” oluşturuyor.

Türkiye’de Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Ermeni, Rum, Müslüman, Hıristiyan, Alevi, Sünni, inanan, inanmayan vb. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan bütün yurttaşlar, “Türk Milleti”ni oluşturuyor

Bunun istisnası olan bir “Millet” yoktur. Bütün modern ve büyük milletler, çok sayıda etnik topluluğun ve çok sayıda inanç grubundan insanların kaynaşmasıyla ortaya çıkmıştır.

Modern milletlerin adı

Günümüzün her modern milleti adını tarih içinde aldı. İngilizler, Fransızlar, Türkler gibi bazı milletler isimlerini o topraklarda yaşayan ve geçmişte etkin olmuş etnik topluluklardan aldılar. Amerikan, İsviçre, Brezilya gibi yerlerde milletlere adını veren ise, üzerinde yaşadıkları ülkeler oldu.

Ama önemli olan nokta şudur: Hiçbir millet adını kendi seçmedi. Milletlere adları başkaları tarafından, genellikle de komşuları tarafından verildi.

Anadolu topraklarında yaşayan insanların, özellikle Batılılar tarafından “Türk” olarak adlandırılmasının tarihi bin yıl öncesine kadar gider. Bunun temel açıklaması, 10. Yüzyıldan bu yana bu toprakların Türk kökenli devletler, imparatorluklar tarafından yönetilmesidir.

Ama Türklerin modern bir “millet” olarak tarih sahnesine çıkması, son iki yüzyılın bağımsızlık ve demokrasi mücadelesiyle birliktedir.

Mustafa Kemal Atatürk bu süreci, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” sözleriyle ifade etmiştir. İfade tamamen bilimseldir ve millet olmanın aynı zamanda bir siyasal süreç olduğunu ifade eder.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Başka bir deyişle, Türk Milleti örneğinde olduğu gibi, milletler emperyalizme ve feodalizme karşı devrim sürecinde vücut bulurlar.

GERİYE DÖNÜŞ ÇABALARININ BEDELİ

Millet olmak, aynı zamanda Ortaçağ’a ait etnik ve dinsel farklılıkların geride kalması ve dolaysıyla bu farklılıklardan kaynaklanan çatışmaların da aşılması demektir.

Belli bir ülke sınırları içinde yaşayan bütün insanların kader birliği etmesi ve demokratik bir idare sistemine kavuşması, aynı zamanda toplumsal barışın da zeminini oluşturur.

Şimdi Tayyip Erdoğan’ın “Türk Milleti yok” ifadesi ve adını vermiyor ama o sözünü ettiği “Tek Millet”in Türk, Kürt, Arap vd. etnik topluluklardan oluştuğunu söylemesi, Türkiye’yi yüzyıllar öncesine döndürme özlemini ifade ediyor.

Böyle bir geriye gidiş elbette mümkün değil, ama bu yöndeki girişimler, hele devlet yetkileri kullanılarak gerçekleştirilmek istenirse büyük kargaşalıklara, iç çatışmalara; sonuç olarak milletin büyük bedeller ödemesine yol açar.

Bugün İslâm dünyasının yaşamakta olduğu büyük acıların birinci sorumlusu emperyalizm ise, ikinci sorumlusu da, kendi inancını bütün topluma kabul ettirmek isteyen Ortaçağ özlemcileridir.

İÇ SAVAŞLARLA PARÇALANAN MÜSLÜMAN ÜLKELER

Tayyip Erdoğan’ın adını vermekten kaçındığı “Tek millet”in adı “Müslüman Milleti”dir. Ama günümüz dünyasında toplumun, belli bir dinsel inanç etrafında birleştirilemeyeceğinin canlı örneği bizzat ‘İslâm Dünyası’dır.

Dini ideolojinin etkin olduğu ve toplumun barış içinde olduğu tek bir İslâm ülkesi yoktur. Tam tersine dinci ideolojinin etkin olduğu bütün ülkeler iç çatışmalarla kan gölüne dönmüştür.

2014, 2015 ve 2016 yıllarında Akdeniz’in derin sularına gömülen 15 bin kadar Müslüman, bütün Müslümanları “Müslüman milleti” yapacaklarını iddia eden dincilerin yarattığı cehennemden kaçmak istiyorlardı.

Libya bütünüyle Sünni olan Müslüman Araplardan oluşuyor. Kaddafi’nin “Milli devleti”nde barış içinde yaşayan Libyalılar, şimdi 100’den fazla dinci grubun iktidar savaşı sonrasında paramparça olmuş durumdalar.

Hiçbir Alevi’yi Sünni, hiçbir Sünni’yi Alevi yapamazsınız. Laik bir insanı zorla dinci yapamazsınız. Yapmaya kalktığınız zaman iç çatışmalar, etnik ve dinsel boğazlaşmalar kaçınılmaz hale gelir.

Onun için Tayyip Erdoğan’ın “Dikkat edin Türk Milleti demiyorum” şeklindeki sözleri; bir yanıyla Türkiye’yi Ortaçağ’a ait farklılıklar temelinde bölmeyi, diğer yanıyla ise sonu gelmez iç çatışmalar içine yuvarlamak anlamına geliyor.

DİYARBAKIR’DAN VERİLEN MESAJ

Bu sözlerin Diyarbakır’da söylenmesi ise üzerinde durulması gereken bir başka önemli noktadır.

Tayyip Erdoğan, 16 Nisan’da “Evet” çıkarabilmek için bu sözleriyle, PKK’nın “Kürtlere statü” olarak formüle ettiği, etnik temelde örgütlenmenin anayasal düzlemde tanınması talebine göz kırpmaktadır. Türkiye, 24 Temmuz 2015’ten bu yana yüzlerce şehit vererek etnik temelde bölünmeye karşı mücadele ediyor.

Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve milli kimliği AKP’nin referandum hesapları için feda edilemez. Ve bunu da başarmaya hiç kimsenin gücü yetmez.

Editör: TE Bilişim