Türkiye’yi 15 yıldır yöneten tek parti hükümetinde olduğu gibi tekil iktidarlar için fark etmese de geçmişte koalisyon görüşmelerinde Tarım Bakanlığı ille de bizde olsun diyen pek olmazdı. Özellikle Enerji Bakanlığı olmak üzere, Milli Eğitim, Bayındırlık, Adalet, İçişleri Bakanlıkları varken kim ne yapsın(!) Tarım Bakanlığını. Bunun bir nedeni de tarımın külfeti çok, dünyevi rahmeti az bir Bakanlık olmasıydı.

Neyse…

Sayın Fakıbaba’nın bakan olarak görevlendirilmesinin üzerinden henüz ay geçmedi. Bir bakılacak ki, bir ay, bir yıl, 2019 seçimleri derken süre dolmuş…

Sayın Bakan, sadece sizin değil, her devlet yöneticisinin kubbede hoş sada bırakarak ayrılmalarını dileriz. Çünkü, inancımız odur ki, eğer hoş sada bırakılmışsa millet için bir şeyler yapılmıştır.

Şimdi sadede gelelim.

Türkiye’nin en sancılı sektörünün bakanı oldunuz. Dert çok, çare de var ama gözü kör olsun şu popülizmin, halının altına süpürme alışkanlığının, işi ehline değil dahiline verme geleneğinin…

Sayın Bakan, sadece bir örnekle yetinmek istiyorum. Bir kişi hem çaydan anlıyor hem etten anlıyor hem ottan anlıyor hem sütten anlıyor hem işçi-işverenden anlıyor hem yönetimden anlıyor hem denetimden anlıyor. 15 yıldır bu görevlerin tamamını üstlenenler var, bir bakın bakalım gerçekten anlıyor mu?

Hiçbir iş kendi kendine yapılmaz, hiçbir proje kendi kendine uygulanmaz, hiçbir Pazar tepsi içinde sunulmaz, mutlaka birilerinin yapması ve hatta sonuç alınmak isteniyorsa bilen birilerinin yapması gerekir. Yoksa kısır döngü içinde savrulma devam eder.

Boşuna denmemiş, “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Bu işlerin püf noktası, sermayesi şahsınıza ait işinizde çalıştırmayacağınız birine devlet kademelerini emanet etmemektir.

Örneğin, siz doktorsunuz, kendi hastaneniz olsa burada bir Ziraat Mühendisini bölüm başkanı atar mısınız veya Sağlık Bakanlığı müsteşarlığını bir öğretmene verir misiniz veya Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bir veterineri (hekimi) getirir misiniz?

Bunlar sizin takdirinizdir biz konumuza dönelim. Ömrünü tarım politikalarına vermiş bir âdem olarak gündemdeki acil bazı sorunlara değinmek istiyorum. Başarı nüansta gizlidir lakin detaya girmeden öncelikli gördüğüm bazı sorunlardan ve incelenmesinde fayda görülen bazı çalışmalardan bahsedeceğim.

Bunların bir kısmı birkaç ayda, bir kısmı birkaç yılda, bir kısmı da uzun vadede çözülür. Bazıları çok zordur ama çözülür. İnanın ki çözülür…

Heybedeki sorunlar;

1-Karkas et ve hayvan ithalatı (dişi hayvan kesimi, buzağı ölümleri, damızlık meselesi, ana-dana ikilisi).

2-Hububat ve hayvancılıkta düşürülen gümrük vergileri (zamanlama, projeksiyon).

3-Tarladan sofraya fiyat uçurumları (hal yasası, kooperatif sorunu, Tirekoop örneği).

4-2006 tarihli Tarım Kanunundaki asgari %1 destekleme oranına uyulacak mı?

5-2018 yılından itibaren sertifikalı tohum kullanımı konusuna hazır mıyız?

6-Bitkisel üretimde uygulanan havza modeline neşter vurulabilir mi? (ihracat, öncelikler, yeterlilik, Mera Kanunu, kaba yem, tarımsal koruma bölgeleri)

7-Köylülük – Çiftçilik ikilemi (farklılık, gençlerin tarımdan kopması, son dönemde terk edilen 3 milyon hektara yakın tarım arazisi)

Tarıma ışık tutabilecek proje ve raporlar;

1-TÜSİAD’ın “2023’e Doğru Türkiye’de STEM Görünümü” raporu ne öngörüyor?

2-TİM’in hazırladığı “Tarım Raporu 2016” ne diyor?

3-OECD ve FAO’nun hazırladığı, “2017-2026 Tarım Görünümü Raporu” hangi ülkeleri hangi potaya koymuş?

4-2016 yılında ilan edilen, “2023 Milli Tarım Projesi” hangi aşamadadır?

Bu konulardaki görüş ve önerilerimizi inşallah gelecek yazılarımızda ele alacağız. Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “tarıma hükmeden dünyaya hükmeder” görüşüne inananlara.