Balgat’ta Bir Dükkân…

Sormayın dostlar… Bu günlerde canım çok sıkkın! Balgat’ta ata yadigârı bir dükkânımız var, ancak işler çok kötü ve neredeyse bu dükkânı kapatma noktasına geldik. Ama kolay değil kapısına kilit vurup bırakıp gitmek… Çok hatırası var bizde. Ne yapıp edip kurtarmamız lazım ve aklınıza bir çözüm gelir diye paylaşıyorum derdimi sizlerle… İsterseniz, bir de bu dükkânın hikâyesini anlatayım size. Belki de sıkıntımıza çözüm bulma noktasında bir faydası olur.

Bu dükkân, aslında öyle çok kar elde etme amacıyla kurulmuş bir müessese değil. Daha çok toplum yararını gözeten ve bu amaçla üretim yapan bir işyeri. Sattığı ürün de toplum için hayati önem taşıyan, mutlu bir yaşam sürmesi için mutlaka tüketmesi gereken bir ürün. Aslında bu ürün, yeni bir ürün de değil… Mazisi birkaç asra dayanır. Bu ürünün meydana gelmesinde yüzlerce kişinin alın teri vardır… Ve hatta bu ürün için insanlar yıllarca çile çekmiş, yaralanmış dahası da hayatlarını dahi feda etmişlerdir!

İşte yıllar önce Babam, bu ürünün imal edilmesin de ve topluma ulaştırılmasında çalışırken, bu ürüne kendi formülleriyle daha da geliştirerek 1969 yılında bu dükkânı açmış. Daha öncelere sadece aydınlar tarafından bilinen ve toplumda kullanımı yaygın olmayan bu çok faydalı ürünün herkese ulaştırılmasına inanmış ve ömrünün sonuna kadar da bu uğurda çalışmış.

Babam, 1997 yılına kadar dükkânın başındaydı. Çok sıkıntılar ve zorluklarla öldüğü güne kadar yaşatmıştı davasını. Vefatından sonra dükkânın bütün ortakları toplandı… Bu ata yadigarı işyerinin, ata yadigarı ve topluma faydalı olması nedeniyle yaşatılmasına ve bu hizmetine devam etmesine karar verildi. Güvenebileceğimiz bir tezgâhtar bulunarak dükkânın anahtarı teslim edildi.

İlk başlarda işler iyiydi… Ara sıra dükkâna uğruyor ve denetimde bulunuyorduk. Pek sıkıntı da görünmüyordu. Güveniyorduk tezgâhtara ve onun için de pek uğramıyorduk… Yıllar geçti…18 yıl!

Geçen Kasım ayında bir uğrayalım, işler nasıl bir bakalım dedik. Hay bakmaz olaydık! Tezgâhtarın suratı bir karış! Bizi dahi tanımadı… Selam verdik, selamımızı bile almadı!

Dükkânda, ürünler yerlerde geziyor, ambalajları yırtılmış, birçoğu bozulmuş! Raflar toz kaplamış, vitrin de ise miadı dolmuş taklit ürünler! Tezgâhta ise bağırıyor;

‘’Gidin diğer dükkânlardan alış veriş edin, bu sizin için daha hayırlıdır!’’

İşte dostlar durum böyle… Sattığımız üründen çok eminiz. Daha kalitelisi ve topluma daha faydalısını bulmak mümkün değil. Sıkıntı, bizleri dahi tanımayan ve dükkâna sokmayan tezgâhtarda!

Dükkânı emanet edecek iyi bir tezgâhtar bulmalıyız ilk önce… Ürünleri derleyip toplamalı, vitrini tekrar dizayn etmeli ve güler yüzüyle ve kişiliğiyle insanlara en iyi bir şekilde zor şartlarda ve uzun yıllar emek verilen bu ürün mutlaka topluma ulaştırılmalıdır. Aksi takdirde toplum, bünyesine uymayan taklit ve bozuk ürünlerden sağlığı çok kısa sürede bozulup hasta olacaktır.