Ramazan Bayramı’nı İstanbul’da geçirmek üzere 5 Nisan günü Ankara’dan İstanbul’a gelmiştik. Bayram nedeniyle torunlarımı görme ve sevme imkânım oldu. Babaları hakeza öyle. Bayram nedeniyle İstanbul’un gezilmesi gereken yerlerini gezme fırsatım oldu. Bunlardan sizlere anlatmak istediğim “İSTANBUL 1453 PANORAMA MÜZESİ”  Evet bu müzenin alışılmış müzelerden bir tanesi, ama öbür müzelerden bir farkı olduğunu anlatmazsam olmaz. Belki birçoğunuz bu müzeyi görmüş olabilirsiniz. Ama bu müzede bir “IŞIK” gösterisi vardı ki hayran kaldım. Tek kelimeyle muhteşemdi. Görmeyenlere hararetle bu ışık gösterisini görmelerini tavsiye ediyorum. Işık gösterileri yarım saatte bir tekrarlanıyor ama beklemeye ve görülmeye değer diye düşünüyorum. Bu müzeyi İstanbul’da yaşayan birçok kişi görmemiştir eminim. İnsan içinde yaşadığı şehri pek gezmez. Hep işinde gücündedir. Ama gezmek görmek lazım. Anı yaşamak lazım. Hani bir söz vardır. “Dün yaşandı bitti. Yarının ne getireceğiniz bilemezsin. Anı, yani bugünü yaşa. Gün bu gündür.” Anı yaşamak lazım.

Yine İstanbul’da “KOÇ MÜZESİ”ni gezme imkânım oldu. Kurulalı 30 yıl olmuş. Ben bu müzeyi sadece deniz, deniz ürünleri ve diniz materyallerinin sergilendiği bir müze olarak düşünüyordum. Kendi çapında çok güzel dizayn edilmiş bir müze. Bu müzeyi de herkesin görmesini tavsiye ediyorum. İtiraf edeyim, ben bu müzede hayal ettiğimin çok fazlasını buldum. Aklınıza gelen her konuda bir platform veya sergi görmek mümkün. Gerçekten büyük emek sarf edilmiş. Koç ailesini ayrıca kutluyorum.

Bayram’ın ilk günü İstanbul sakin bir şehirdi. Ama ikinci ve takip eden günlerde İstanbul sokaklarında tabiri caizse iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklara şahit oldum. Haberlerde söylenildiği gibi İstanbul boşalmamıştı. Büyük bir insan kitlesi halen İstanbul’da yaşıyordu. Buna bir de benim gibi bayramı İstanbul’da geçirmek isteyenlerin geldiğini dünürseniz. İstanbul hiç de boşalmış sayılmazdı. Bayram günleri güneşli geçtiği için park ve bahçeler de ayrı bir bayram şenliği içindeydi. Tüm bu güzelliklere rağmen ben şahsen İstanbul’da yaşamayı mecbur kalmadığım sürece düşünmüyorum. İstanbul’da özel arabanız olsa bile ayrı bir dert. Trafik başta olmak üzere park problemi bir hayli fazla. Ama İstanbul’u gezerken toplu taşım araçlarını kullanmak bence daha keyifli idi. Emekli olduğumuz için İstanbul’da kalma süremizin sınırı yoktu. Ama her güzelliğin bir de sonu vardı. Artık Ankara’ya dönme vakti geldi.

İstanbul’a kızım Nazlı Hilal’le birlikte gelmiştik ama kızımın Ankara’ya dönmesi gerekiyordu ve bayramın 4. Günü o Ankara’ya döndü. Ben ise İstanbul’da kalma süresini biraz uzatmak istedim. 17 Nisan benim ilk göz ağrım ve ilk torunum Gökalp Eren’in doğum günüydü. Günler ne çabuk geçiyordu. Gökalp Eren 18 yaşına giriyordu. Doğum gününü okulunda kutladık. Çok da güzel oldu. Babası Alperen, yine küçük torunum Umay’ı da annesi gelinim, kızım Esra ile bayramlaştık ve her şey güzeldi. Küçük oğlum İrfan Kurtkağan, eşi, kızım Seha ile de bayramlaştık. Torunlarım Muhsin Kaan ve Tahsin Kutay beyleri de burada anmasam olmazdı. Zamanımın büyük bölümünü küçük oğlumda geçirdim. Küçük dediysem 20’li yaşlarda değil elbet. 42 yaşında. Çocuklar ne kadar büyüseler de anne ve babaların gözünde onlar yine çocukturlar. Bu herkes için değişmez bir kaidedir.

BEN BU İSTANBUL’UN NESİNİ SEVİYORUM BİLİYOR MUSUNUZ? ANKARA’YA DÖNÜŞÜNÜ…!!!

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLEN