Demokratik mücadele kanallarının kapalı olduğu bir yerde demokrasiden söz edilemez. Dün Çanakkale'de Sn Meral Akşener'in konuşması engellendi. Parası ödenmiş,çok önceden tutulmuş Kolin'e ait otelin elektrikleri kesildi. Otel yönetimi toplantıyı engellemek için her yolu  denedi.  Akşener ,cep telefonlarının ışığı altında  ve megafonla konuşmak zorunda bırakıldı.

Gazeteci İrfan Değirmenci hayır dediği için Kanal D'de ki işine son verildi.

Büro-Sen genel başkanı  Fahrettin Yokuş aynı sebeple silahlı saldırıya uğradı.

Sabahattin Önkibar'ın kitabını basan yayınevi kundaklandı.

Sinan Oğan'a ait üç Hilal TV kapatıldı.

Bu örnekler Türkiye'yi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteren ip uçları.

Demokrasi muhalefetle vardır. Muhalefetin olmadığı,eşit rekabet imkanının  ortadan kaldırıldığı bir yerde demokrasi içi boş bir slogandan öteye gitmez.

Belli ki referandumun içeriğini halkın öğrenmesini istemiyorlar. Son KHK ile TV'ler için yapılan düzenleme de aynı maksada matuf. Bundan sonra, Televizyonlar istedikleri kişiyi ekranlara çıkaracak istemediklerini çıkarmayacaklar.

17/25 Aralık'tan sonra  İdris Naim Şahin ve arkadaşları da bir parti kurmuşlardı. Ancak basın açıklaması yapacakları gün, günler önceden tuttukları otel salonlarını Şahin ve arkadaşlarına kapattı. Partilerinin kuruluşunu açıklayacak bir salon bile bulamadılar.

Farklı fikirlerin,düşüncelerin kendini ifade etme imkanı bulamadığı bir ülkede demokrasiden söz edilebilir mi?

İktidar bugüne kadar  topluma alternatifim yok diyerek  gitti. Karşısında -ülkeyi yönetecek-yeterlikte parti ve lider olmadığını söyleyerek oy topladı. Aslında alternatiflere hayat hakkı tanımayan da bizzat kendisiydi. Tv'leri, gazeteleri, salonları,meydanları muhalefete bu iktidar kapattı. On beş yıllık iktidarın arkasında siyasi başarıdan çok,muhaliflere hayat hakkı tanımayan bu yönetim anlayışı yatıyor.

15 Temmuz ihanetinden beri Türkiye anayasası olmayan bir aşiret devleti gibi yönetiliyor. Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin tabi olduğu hiç bir hukuki kıstas yok. Anayasa Mahkemesi , Anayasa değişikliklerini bile şekil yönünden denetleyebilirken,KHK'ları denetleyemeyeceğine dair karar verdi. BU KHK'ların anayasanın üstünde olduğu anlamına geliyor. Referandumda evet çıkarsa KHK düzeni aynen devam edecek.Başkan astığını asacak,kestiğini kesecek ama hiç bir hukuki denetim olmayacak. Böyle bir düzende ne muhalefet soluk alma imkanı bulabilir, ne hukuk barınabilir.

Demokrasi dışı yollarla sistem değişikliğine gitmek  yapılan her düzenlemeyi tartışılır hale getirir. İşin  doğrusu, meclisteki oylamalar da baştan sona kadar hukuk dışı ve yok hükmünde olan oylamalardı. Anayasa değişikliklerinde oylamaların gizli olması bir anayasa hükmüdür. Oysa açıktan oy kullananlar olduğu gibi, farklı oy kullanmasın diye pulları toplananlar olduğunu da  basın resimleyerek yazdı. Bu durumda meşru bir oylamadan söz edilebilir mi? Şüphesiz bu durum muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesine götürülebilir. HDP'nin böyle bir derdi yok. Çünkü sistem değişikliğinin arkasında Milli(Ulus) devletten  Federatif bir yapıya geçilebileceğini umut ediyor. Böyle bir derdi olsa AYM'ye gitmek için çareler arardı. CHP ise, Anayasa mahkemesinin "Kanun Hükmünde Kararnameleri denetlemeye yetkim yok ,"şeklinde verdiği karardan sonra AYM'den anayasayı koruyacak bir karar çıkmayacağını düşünüyor. Haksız da sayılmaz. Çünkü, AYM bu kararıyla fiilen Anayasayı rafa kaldırmış oldu.

Türkiye geleceği hakkında bir karar verecekse bütün tarafları dinleyerek,başına ne ve nelerin geleceğini bilerek karar vermelidir. Muhalefeti konuşturmamak mevcut düzenlemelerin içeriğini toplumdan saklamaktır.Yapılan düzenlemeler toplumun hayrınaysa bu telaş, bu korku niye? Nasıl bir Türkiye'nin bizi beklediğini anlamak için bugün yapılanlara bakmak kafi... Türkiye daha demokratik bir düzene geçmiyor,demokrasiye,kuvvetler ayrılığına,çok sesliliğe veda diyor.