Türk insanı, daha ötesi Osmanlı’nın Asya ve Afrika coğrafyasındaki insanlar çok değişti. Düzgünleri tenzih edersek, ikircikli davranışın zirvesi çıplak gözle bile görülüyor.

Birkaç örnek;

Bir.

Bilge demiş ki, “Rüyanın bitmesini istemiyorsan uyumaya devam et. Rüyanın gerçekleşmesini istiyorsan hemen uyan.” Yakın geçmişten beri millet ve dahi ümmet olarak yaşadığımız paradokslardan birisi de uyanıklık ederek, bilgenin sözünü ortalamak olmuş. Yani uyur numarası yapmak. Malum uyur numarası yapanları dürterek uyandıramazsınız.

İki.

Yüce dinimize göre imanın en zayıf derecelerinden birisi de buğzetmektir. Birileri dünyanın gözü önünde kul hakkı yiyor, yetimin hakkını gözetmiyor, devletin malı deniz felsefesini bilfiil icra ediyor, bugün dediğini yarın inkâr ediyor… Bırakalım buğz etmeyi, insanımız bunları yapanları destekliyor.

Üç.

Merhum Nurettin Topçu, “Din ile kin bir arada yaşamaz” demiş. Bir tesadüf (!) olsa gerek, hemen her kesimde kindarlığı nam salmışlar genellikle ibadetini aksatmayanlar arasında… Sahi nedir bu?

Dört.

Kenan Evren öldü ya, vaktinde yanında durmak, birlikte görüntü vermek için yarışa girenler, “ah efendim ben sizin zamanınızda görev yapacaktım ki…” diyenler, cenaze haftasında kahramanlık (!) söylevinde bulundu ya ona yanarım. Bu millet de bunu yedi ya, işte ona daha fazla yanarım.

Beş.

Muhterem üst üste seçiliyor. Gece gündüz partisine oy toplamak -dolayısıyla da, muhtereme oy toplamak- için koşturan gariban seçmenin;

Anası vefat eder taziyede bile bulunmaz, Kızının düğünü olur bırakın iştiraki hayırlı olsun bile demez, Kaza geçirir telefonla dahi geçmiş olsun demez, Anasından sonra bu kez amcası irtihal eder ahirete muhteremden yine çıt yok,

Oysa seçmen bir yakınını, seçilen ise seçmenini kaybetmiştir. Hani bir oy bir oydur ya! Sonra gün olur seçimler gelip çatar. Muhterem üst perdeden, “aziz kardeşlerim birlik içinde olmak zorundayız, göreyim sizi” nutkuyla gariban tabanı motive etmeye çalışır. Sonra da, oyların neden yeterince artmadığını sorgulamaz bile. Muhterem seçildi ya…

Altı.

“Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık / Göz kırpmadan saldırıp bir daha

dönmemektir” demiş ya Atsız (H.N.A.). Aynen öyle, bazıları için bir kara sevdadır yaşamak… İster vefasızlığın cenderesinde, ister bir gül bahçesine girercesine darağacının gölgesinde… İsterse de ülküye ölümüne bağlılığın farkında dahi olunmamasıdır, yaşamak... Ve dahi cephe değiştirip de baş tacı edilenlere inat cepheyi terk etmemektir yaşamak… Ve bunun dayanılmaz ağırlığıdır “aziz” edebiyatını hoyratça yapan muhteremleri yaşatan…

Yedi.

Ülkümüz ne bizimle başlamıştır, ne de biz olmadığımızda son bulacaktır (D.B)… Bu sözü istismar edenlere rağmen, ülküye ana gibi sarılabilmektir yaşamak…

Sağlık, saadet ve başarı dileklerimle…

Yavuz KOCA