Ahmet Hatipoglu Aytac

 

 

FİRARİ SEVDAM ve FİRARLARIN VATANDAN UZAKLARDA BULUŞMASI.

Yıl 1994, korkular, endişeler cesaret ve hüzün ile başkasının kimliğiyle Uçağa binip uzak diyarlara iki yavruyu ana baba eş dost herkesi sessizce terk ederek firar etmek.
1994-1996 yıllarında Firarımdan sonra Sürgünde yaşadığım hayat mücadelesi ve sonrası... Katolik kilisesinde yer buluşum ve rahibelerin arasında geçen günlerim...
Çok şeyler yaşadım, Ülküdaşların bir derneğine çaycı olarak atandım, köyden gelmiş şehri sadece uçağa bineceği zamanlar görmüş çok değerli insanların iltifatlarına nail oldum: "Hişt lan Dava adamı sen Türkiye'de medeniyet gördünmü?" , "Lan Dava Adamı çay bardaklarını adam gibi yıka!" iltifatlarına karşılık susmam gerektiği karşımda fikri dini milli düşmanlarım yoktu güya benden olan gönüldaşlar....
Sonrası mı? Şükür kendi imkanlarımla hemen bir kalacak yer buldum, işimi kurdum, firmamı kurdum, evimi satın aldım, çocuklarımı getirdim oturumsuz kaçak olarak on yıl yaşadım, birde bana sorun.
Şükür şimdi huzurluyum.
Bahçeli'nin muhaliflerini yok etmek için iktidar ile ortak hareketiyle bir Ülkücülerin bir kısmı hapse atıldı, bir kısmı benim yaptığım gibi vatanını terk etti. Ülke ülke dolaştı, benim gibi başkasının kimliğiyle gelmedi, kimliğine el konulmadı. Gazeteci şu anda vize ve pasaport sürelerinin olduğundan ülke ülke gezdi dolaştı durdu. Eh tabi Hoca Nasrettin'in tabiriyle: "Eşekten düşen eşekten düşeni bulurmuş" :)
İsmail Türk ile yıllar öncesinde Belçika'da görüştük internet telefon derken selamımızı kesmedik, bazen ona çık kızdım, sinirlendim, bazen çok güldüm, yaşadıklarımız müşterekti mücadele konusunda, bazen bir birimize katılmasak ta o bir Ülkücüydü.İsmail ile son Macaristan'da Turan Kurultayında görüştük, sonrasında o aradı buldu. Arayan bulurmuş derler ya öyle işte. Muzipliği, şakacılığı, neşesi yerindeydi. Ama hep yüzeysel gelmeye başladı bana, çünkü yaşadıkları kaçaklığı üç ayı geçince bazı şeyleri görmeye yaşamaya başladı ve vatan hasretliği aile ortamı evlatları derken hüzünlü tarafını hiç göstermiyordu. Kaçaklığımızdaki bir fark vardı, ben 12 Eylül zulmündeki zindan hayatımda aldığım cezanın infazını yatmamak için firar ettim. O ise uğruna canını ortaya koyduğu davasını yönetenler tarafından iktidar ile anlaşarak hedef haline gelenlerden birisiydi. Onunla birlikte çete olarak gösterilen Ramazan Akgün kardeşim firar edememiş ve zindana konulmuştu.
Biraz düşünmeye başladığımda aklıma Osmanlı dönemindeki Jön Türkler geldi. Kimileri sevmese de kaderimiz aynıydı, onlar Osmanlı bizler Cumhuriyet döneminin Jön Türkleri olduk. Aslında başka isimde verebilirdik.
Ben o ismi ilk kaçak günlerimde yaşadıklarımı kitaplatırdığım FİRARİ SEVDAM isimli kitabımda tarihe not düştüm.
Gün gelecek, bizler bu dünyadan göç etsek bile FİRARİ SEVDAM bizlerin mücadelesini DESTANLAŞTIRACAK. Bu destanı yazdıranlar ve onlara iman edenlere yazıklar olsun.

Editör: TE Bilişim