651 yılında, Müslüman Araplar İran’ı fetih ederek Sasanilere son verdiler. Sasaniler, Farsların kurduğu son imparatorluktu. Yüzyıldan uzun süredir Bizans’la kesintisiz devam eden ve zaman zaman Göktürklerle yaptığı savaşlar Sasanileri zayıf düşürmüştü. Sanıldığı gibi İran halkı İslamiyet’i kısa sürede ve canı gönülden kabul etmedi. Bilakis halkın çoğunluğu ya İran’ı terk etti ya da ulaşımı zor olan bölgelere çekildi. Zira halkın baskın çoğunluğu, ehli kitap olarak kabul edilmeyen Mecusi, Zerdüşt ve Maniciydi. İran’daki yerel halkların Kafkasya üzerinden gelen Arilerle ve Orta Asya’dan gelen topluluklarla bütünleşmesinden oluşan Farslar, özellikle Emeviler döneminde aynı Türkler gibi aşağılanarak zulüm gördüler.

Türklerle el ele vererek, ırk ayrımı yapan Emevilerin devrilerek, Abbasilerin halifeliği elde etmesinde kritik rol oynadılar. Abbasiler zayıfladığında, yani 800’lerin sonlarında, İran’ın kuzeyinde İran merkezli ilk Müslüman Türk devleti olan Sacoğulları kuruldu. İran’ın farklı yörelerine farklı Türk devletleri hakim oldu. İran’ı tek bayrak altında toplayarak, iki yüz yıl yöneten Selçuklular yıkıldıktan sonra, İran sırasıyla Harzemşahların, İlhanlıların, Karakoyunluların, Akkoyunluların, Safevilerin, Afşarların ve Kaçarların egemenliğinde yaşadı. 651 yılından sonra iktidara gelen ilk Fars hanedanı, 1924 senesinde, Kaçarları deviren Pehlevilerdir. 800’lerin sonundan 1924 senesine kadar İran’ı, Türkler ya da daha kuruluş aşamasında Türkleşen Moğollar yönetti.

İran halkının %75’i Şii, %25’i Sünni. Sünniler, genelde sınır yörelerinde yaşıyorlar. Dağlar, nehirler ve çöller, etnik gruplar arasında, doğal sınır vazifesi görüyor. Türkmenistan ve Afganistan sınırındaki beş milyon Türkmen, Pakistan sınırındaki üç milyon Beluci, Türkiye ve Irak sınırındaki beş milyon Kürt ve Basra Körfezindeki üç milyon Arap, Sünni’dir. İran halkının yaklaşık %30’u Azerbaycan Türkü, %30’u Fars, %10’u Kürt, %10’u Lur, %6’sı Türkmen, %3’ü Beluç, %5’i Arap ve %2’si Kaşkay Türk’ü.

Geri kalan %4’üyse, Gİlani, Mazenderan, Taliş ve Peştu gibi etnik gruplardan oluşuyor. Azerbaycan Türkleri sekiz, Farslar sekiz, Kürtler dört, Lurlar üç, Araplar üç eyalette çoğunluklar. Öteki beş eyaletin her birinde, Türkmenler, Beluciler, Gilaniler, Mazederaniler ve Peştular çoğunluk. Farsların çoğunluk olduğu iki, Kürtlerin çoğunluk olduğu bir eyalette kayda değer oranda Türk azınlık var. Azerbaycan sürekli göç verdiğinden, İran’ın her tarafında Türkler var. Özellikle Tahran’la, Kum’ da yaşayanların 1/3’ü Türk. Meşhet, İsfahan, ve Şiraz şehirlerinde de ciddi sayıda Azerbaycanlı var.

Pehlevi hanedanının temel politikası, Fars şovenizmi oldu. İslam’dan önceki Fars devletleri, kültürü ve ari ırk yüceltildi. Tüm etnik grupların Farslılaştırılması hedeflenerek, Sünni azınlıkların Şii yapılması ana gaye oldu. Farsların neredeyse tamamı Şii olduğundan, Sünnilik Farslılaşmaya engel olarak görüldü. Özellikle Azerbaycan’daki Türkçe şehir, kasaba, köy, dere, tepe, dağ, nehir hatta camii adları değiştirilerek Farsça yapıldı.

Rıza Şah devrinde Türkçe konuşmak hatta ağıt söylemek yasaklandı. Şahlığın resmi görüşüne göre, Azerbaycanlılar, Türk değildir, Türkleştirilmiş İran menşeili halklardır. Rıza Şah iktidara geldiğinde, Azerbaycan kalkınmış ve gelişmiş bir bölgeyken, İslam devrimi olduğunda en geri kalmış yerlerden biriydi. Türk eyaletlerindeki fabrikalar, atölyeler, sanayi tesisleri başka şehirlere, özellikle de İsfahan’a taşındı. Demiryolu yatırımları yapılırken, Azerbaycan’ın kasıtlı olarak ihmal edilmesi, ürünlerini nakledemeyen çiftçilerin iflasına neden oldu. Netice de okumak yahut çalışmak amacıyla, İran’ın farklı yörelerine gitmek zorunda kalan gençlerin çoğunluğu, rejimin planladığı gibi asimile oldu.

Şah rejiminin Farslar dışındaki halklara uyguladığı baskı ve asimilasyon politikaları, israf, kaynakların silahlanmaya ve verimsiz projelere aktarılması, fukaralık ve sekülerleşme gayretleri mollaların liderlik ettiği geniş kesimlerin her geçen gün biraz daha hınçlanmasına yol açtı. Şah tarafından yurtdışına sürülen Humeyni, çok doğru stratejiler uygulayarak toplumun tüm kesimlerine ulaştı. Muhaliflerin neredeyse tamamının desteğini kazandı. 1979 yılında başlayan isyanlar, gösteriler ve grevler bastırılamadı. Ordu eylemlere yumuşak müdahale etti. Yurtdışından beklenen yardım gelmeyince, Şah yurtdışına kaçtı.  Humeyni sürgünden döndü. Beyaz Saray’ın, şaha sahip çıkmamasının iki sebebi vardı.  Petrol krizi unutulmamıştı. Şah, Suudi Arabistan Kralı Faysal’la beraber, ambargo sürecinin iki liderinden biriydi. CIA raporları, Şahın rejiminin sürdürülemez olduğunu söylüyordu. Toplumun baskın çoğunluğu rejim aleyhtarıydı.

İslam Cumhuriyeti ilk on yılda Irak savaşıyla ve muhaliflerin tasfiye edilmesiyle uğraştı. Afganistan’da Kızıl Orduyla savaşan Şii Hazara Türklerini destekledi. Harp sebebiyle petrol üretimi minimum seviyeye düştü. Kaynaklar silahlanmaya aktı, dolayısıyla halk daha da fakirleşti. Savaşın bitmesinden hemen sonra SSCB’nin dağılması, yalnızlık çeken İran’a, dost ülkeler kazanma fırsatı sundu. İran, Kafkasya ve Orta Asya’da Şii inancını yaymayı hedefledi. Kafkasya’da halkının ekseriyeti Şii olan Azerbaycan’ı, Orta Asya’da aynı soydan geldiği, aynı lisanı konuştuğu Tacikistan’ı merkez olarak belirledi. Çok büyük bütçeler harcamasına, binlerce mollayı söz konusu coğrafyalara göndermesine rağmen en ufak bir ilerleme kaydedemedi. Zira bahse konu halklar yetmiş yıl süren komünist rejimden yeni kurtulmuşlardı. Batılılaşmak isteyen yöneticiler için model ülke Türkiye’ydi. Halkın baskın çoğunluğu dindar değildi yani teokratik bir rejim istemeleri beklenemezdi. Azerbaycan dışındaki ülkelerde dindar kesimler Sünni’ydi. Yani İran’a mesafeliydiler.

Taliban Afganistan’ın tamamına hakim olup, Hazara’ lara baskı uygulayınca (Taliban’ın bünyesinde Şiileri kafir gören gruplar var.) iki milyonun üstünde mülteci İran’a geldi. Buda İran üzerine ekonomik ve sosyal yük oluşturdu. SSCB coğrafyasında başarılı olamayan İran’ın yeni hedefi, bünyesinde Şii ya da Alevi nüfus barındıran Arap ülkeleri oldu. Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta çoğunluğu oluşturan Şii halka dayanan Haşdi Şabi, Yemen’de Zeydi olan Husiler ve Suriye’de Nusayri ağırlıklı Esat rejimi İran’ın belli başlı ortakları oldu. 2020 yılında İran, gücünün zirvesindeydi. Arzuladığı Şii hilalini oluşturmuştu. Bu tarihten sonra sürekli güç kaybetti. Irak ve Lübnan’da İran’a yakın partiler seçimleri kaybetti. Suriye rejimi ve Husiler güçlendikçe daha bağımsız politikalar izlemeyi tercih ettiler.