Öfke kontrolü; “öfkeyi doğru ifade etme becerisini kazanmak” şeklinde tarif edilir. Öfke kontrolünden amaçlanan; saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen, kişinin kendisine ve çevresindekilere zarar vermeyecek şekilde duygularını ifade etmesidir.

            Toplumumuzdaki geleneksel anlayış bize “Sakın sinirini içine atma” algısını öğretti. Bu durumun oluşturduğu algı ve anlayış, öfkelendiğimiz zaman başkalarına bağırıp çağırma, hakaret etme, dolayısıyla incitme hakkına sahip olduğumuzu bize düşündürttü. Evde öfkeli babanın hiddet ve şiddet gösterilerine tanıklık ettik. Okulda tahammülsüz öğretmenlerin anlamlandıramadığımız öfkeleriyle eğitim gördük. İş yerinde öfkeli patronun hakaretlerine maruz kalırken, askerde öfke nöbetleri geçiren öfkeli komutanların argo, küfür ve şiddete varan kontrolsüz öfkeleri ile büyüdük. Dolayısıyla “üzüm üzüme baka baka kararır” atasözünde vurgulanmak istediği gibi bizde onlara benzeyiverdik. Atalarımızın “öfkeyle kalkan zarar ile oturur”, “keskin sirke küpüne zarar” sözleri fazla etkili olamamış, öfkemizi hiçbir zaman kontrol edememişizdir.

            Biz öfkenin gerekli bir duygu olduğunu biliyoruz. Kontrolsüz öfkenin ne gibi sonuçlar doğurabileceğine işaret etmek istiyoruz. Bu bağlamda öfkeli bireylerin oluşturduğu kalabalıklarda öfkeyi kontrol etmek, önüne geçmek hemen hemen imkânsız gözükmektedir. Bir amaç etrafında kümelenmiş öfkeli bireylerin meydana getirdiği kalabalıklar toplumsal olaylarda çoğu zaman amaçlarının dışında hareket ettikleri, ortalığı yakıp yıktıkları, toplu ölümlere sebebiyet verdikleri, birçok kez gözlemlenmiştir. Örneğin; bir futbol karşılaşmasının mağlup olan tarafı hakemin yanlış karar verdiğini söyleyerek kalabalığı yönlendirmiş, sloganlar eşliğinde cadde ve sokaklarda cam çerçeve indirmiş, bankaların önündeki bankamatikleri, başkalarına ait otomobilleri tahrip etmişlerdir. Bu olgular da gösteriyor ki “toplumsal öfkeyi herhangi bir amaç etrafında yönetmek, yönlendirmek, kontrol altına almak çok da kolay değildir.”

             Aklını seyahate çıkarmış öfkeli kalabalığın nerede duracağı ve neler yapabileceğini önceden kestirmek mümkün gözükmemektedir. Kalabalıklardaki cehaletin tahammülsüzlüğünü isyan şeklinde organize eden, etmeye çalışan toplum mühendisleri her dönemde var olmuş, var olmaya da devam etmektedirler. Kalabalıkların öfke dolu naralarına yakılacak yeşil ışığın, bulundukları ülkeyi kan gölüne çevirebileceğini düşünmekteyiz.

            Olması ve yapılması gereken birçok işi eğitimsiz, cahil, ne yaptığını bilmeyen, cinnet geçiren öfkeli insanların iradesine teslim edince; ülkemizde kıyametler koptu. Cehennem ateşleri tutuşturuldu. Bedeller ödendi, bedeller ödettirildi. Sonuçları itibariyle kanayan bir yara olmaya devam eden seksenli yılların acılarını tekrar yaşamamak için, ÜLKÜCÜ liderler temkinli davranmayı öneriyor, kitlelerini başkalarının kullanmasına izin vermiyorlar. Bu durumu iyi anlayıp, anlamlandırmamız gerektiğini düşünmekteyim.

Hüseyin ÖZCİHAN