KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ

-DEMOKRATİK DEĞİŞİM HAREKETİ-

Anadolu Türk’ünün bu gün içinde bulunduğu açmazın temel ve başlangıç sebebi, kendisinden başka dayanabileceği hiçbir yapı ve olgunun olmadığı, 18. - 20. yüzyıllar itibariyle, toplumsal refahı geliştirici yer altı ve yer üstü kaynaklardan mahrum ama eski kıtaların kesişme noktasında olduğu için de - konjonktürel anlamda - bütün sömürgeci oluşumların hedefi haline gelmiş bıçak sırtı bir coğrafyada yaşamasının zorluğudur aslında. Buna bir de çok toplumlu ve çok kültürlü bir imparatorluğu yaşatmak için kendisinden taviz verdirilme mecburiyeti, kültürel geçirgenliğe müsait toplumsal yapının, tarihsel süreç içerisinde, aleyhte gelişmesinin ortaya çıkardığı yozlaşma da eklenince tarihin kadim birkaç milletinden olan Türk bir yığın haline gelmiştir. 13. Yüzyıldan sonra Türk dilinin önce doğuya (Farsça ve Arapça) sonra batıya             ( Fransızca ve İngilizce) öykünen sanatçılar ve dil mühendisleri elinde kalmaktan paçavraya dönmüş hali en can acıtıcı örneklerdendir. Salt mistik bir anlayışa sahip olan Ortadoğu toplumlarının tesiriyle bizi büyük ve güçlü kılan aklı terk edişimiz neticesinde sonuçlarına bu gün de katlanmak zorunda kaldığımız ahvali saymıyorum bile.

Devletin yıkılmasından geçtim, milletin yok olma arifesinde, bir mecburiyet sonucu Türkistan coğrafyasından ithal ettiğimiz Türk Milliyetçiliği düşüncesinin, dolayısıyla bu düşünce sahiplerinin, Atatürk’ün önderliğinde verdiği askeri, siyasi, ilmi ve ekonomik mücadele neticesinde nefes almamız sağlanmışsa da O’nun vefatından sonra baş gösteren sözde evrensel ama aslında emperyalist rüzgarlara teslim olan  gayr-ı milli Batıcı muktedirler ile Doğucu muhaliflerin elinde  ülke ve millet yeni buhranlara sürüklenmiştir ( Bunların zaman zaman yer değiştirmelerinin olumlu bir tesiri yoktur). Çiçi Yabgu’dan Atatürk’e uzanan bu köprünün devam ettiricilerinin, uygar bir millet olarak kalabilmek adına, 1940 sonrası geliştirdikleri sosyolojik ve bilimsel çalışmaların 1960’ların ortasından sonra Alparslan Türkeş tarafından siyasi ayağının tamamlanmasıyla, bu coğrafyada var edilmiş insani, İslami ve Milli tek siyasi fikir (ideoloji) olarak Türk Milliyetçiliği, sömürgeci güçlerin bütün aleyhte çabalarına rağmen, Türk Milletinin bekası için yeniden bir umut haline gelmiştir. 

Bir gece yarısı sömürgeci maşası beş generalin, Türk milliyetçiliğinin üzerinden tanklarla geçmesine ve bu fikrin tüm insan kaynaklarını, adil olmadığı bu gün herkesçe kabul edilen 12 Eylül Mahkemeleri marifetiyle, yok etme kararlılığına rağmen, Türk Milliyetçilerinde var olan sağlam inanç ve Alparslan Türkeş’in güçlü liderliği buna mani olmuşsa da liderin ölümüyle her şey tepe takla olmuştur. 

Kaynağı Türk milletinin kültür kodları olan aksiyoner, şehirli ve eğitimli (üniversiteli) bir kitleye dayanan milliyetçilik ideolojisi, sözde milliyetçi politikacıların kifayetsizliğini ve ihtirasını iyi kullanan kaynağı bilinmeyen akıldaneler marifetiyle reaksiyoner, eğitimsiz ve yerleşkesiz ( varoş denilebilir mi, şüpheliyim) bir harekete dönüşmüştür artık. Türk Milliyetçiliği hareketi tepeden inmeci, antidemokratik bir hal almış; istişareye kapalı, dediğim dedik ve layüsel bir tek adam diktatörlüğünde, akla ve dolayısıyla bilimsel çalışmaya kapalı, çağı okuyamayan, toplumun her türlü sorununa ( ekonomik, sosyal, siyasi, vb.) çözüm üretmek bir yana dursun, üretenleri de kapı önüne koyan, muktedir olmak yerine iktidarlara yamanarak nemalanmaya çalışan bir vasıfsızlar güruhuna dönüşmüştür. Milliyetçiliğin, kıta Avrupası dahil tüm medeni coğrafyalarda önlenemez siyasi yükselişinin tersine ülkemizde ve Türk milleti nezdinde bir ümit olmaktan çıkıp siyaset mezarlığına gömülmek üzere olmasının başka bir sebebi ve izahı yoktur. Türk milleti tek millete tebdil edilmek ve bu bağlamda siyasi, sosyal, hukuki, nesebi ve kültürel anlamda tarihinin en büyük kıyımına uğramak tehlikesiyle karşı karşıyayken üstelik…

İşin siyaseti bir yana ( ki o kulvardaki sorunları gerçek Türk Milliyetçisi politikacılar halletmelidir) bizim için sevindirici olan gelişme düşünen, okuyup- yazan, çağın gereklerine uygun çözümler arayan; akla ve istişareye değer veren, ideolojinin temel kaynaklarından hareketle, nasslar ile oynamadan, yeni okumalarla Türk Milliyetçiliğini sadece bir kliğin yada grubun değil, vasıfsızlar güruhundan önceki dün de olduğu gibi bu gün ve yarında bütün Türk Milletinin umudu haline getirmek isteyen Türk Milliyetçilerinin yeniden bir araya gelme çalışmalarının hız kazanmış olmasıdır. Türk Milliyetçilerinin sadece siyaset değil, ön alma anlamında, diğer alanlardaki iktidarları da ( sosyal, kültürel, bilimsel) ancak bu tür çalışmalarla kabil olabilir. Geçen hafta bu çalışmalardan birine şahit olmanın memnuniyeti ile söylemeliyim ki bu ve buna benzer çalışmalar arttıkça yarına dair ümitlerimiz daha da güçlenecektir. 


Siyasetçisinden iş adamına, bürokratından bilim adamına, yazarından STK temsilcilerine   ( Burada Ahde Vefa Turan Derneği, son yıllarda yaptığı başarılı çalışmaları ile özellikle zikredilmelidir ve ayrı bir yazı konusu olmalıdır, kanaatindeyim)  Türkiye’nin dört bir yanından gelenlerin oluşturduğu sinerji ve samimiyet takdire şayandır. 


İstişareyi esas alan bir yapının ilk adımı olarak oluşturulacak güç birliğinin adının bile herkese sorularak ve en çok oyu alan ismin kabul edilerek konduğu bu yapı umut olmayı hak ediyor zannımca: DEMOKRATİK DEĞİŞİM HAREKETİ adını alan bu grubun temel amacı toplumun bütün sosyal dilimlerine hitap ederek onların sorunlarına çözüm üretmek, bu bağlamda Türk Milletine yönelmiş maddi manevi her türlü tehdide çare; turizmden tarıma, sanayiden bilişime, enerjiden ulaşıma, iletişimden kültüre her yaraya merhem olmaktır. Beni bize kurban etmeyen, bizi de ben’e feda etmeyen bir anlayışla, kuru hamaset ve ölü sevicilik milliyetçiliğinden yüz çevirerek Milliyet fikrini dünyayla yarışma ve kalkınma ideolojisinin başat unsuru ve motivasyon kaynağı olarak merkeze alan Demokratik Değişim Hareketi: her türlü vesayete, antidemokratik uygulamalara, metazori devlet anlayışına ve keyfi uygulamalara karşı çıkarken

 
DEMOKRATİK YENİ BİR MEŞRUİYETİ ÜRETMEK İÇİN; 


MİLLİ, 
SİVİL,
DEMOKRATİK,
HUKUK DEVLETİ ve
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ilkelerinin vazgeçilmez referansları olduğunu da kamuoyuna deklare etti.  


Çağırırlarsa bu ümit verici ve güzel çalışmaya şahit olmaktan başka bir şey yapamayacak olsam da Konya’daki toplantılarına katılmak arzusundayım. Kemmiyeti değil keyfiyeti esas alan ve bu sebeple virüs misali çoğalmaktansa üretenlerin bir arada olduğu aritmetik artış üzerinden sağlıklı bir büyümeyi yeğleyen; Türkiye’yi çağlar üstüne sıçratmak gibi büyük laflar edip hamaset goygoyculuğu yapmak yerine mevcut sorunlara çözüm üretecek akılları bir araya getirmeyi hedefleyen ve bunda da şimdi bile nispi bir başarı sağlayan DEMOKRATİK DEĞİŞİM HAREKETİNİN  müjdesini vermekten hakikaten mutlu oluyor, kıvanç duyuyorum.


 Türk Milliyetçiliğine ve Türk Milletine hayırlı olsun.