Buna her yönüyle iflas eden ve her türlü kötü sürprize gebe Suriye politikası da eklenince  çok temkinli,dikkatli olunması gerektiği ortaya çıkıyor. Bu gibi durumlarda  ülkeyi yönetenlerin birinci vazifesi -toplumu  her türlü zorluğa-hazırlamak ve iç ihtilafları tehir etmektir. Ülke kuşatma altındayken iç politikanın birinci hedefi, kamplaşmaları önlemek,toplumu kucaklaştırmak olmalıdır.

Yazık ki, uçurumun kenarına kadar gelinmiş olmamıza rağmen böyle bir hassasiyetten söz edebilmek mümkün değil. İstanbul'da,İzmir'de patlayan bombalar,verilen şehitler üç günde gündemde düştü. Çünkü  başkanlık sistemini konuşuyoruz. İnsanlar ölüyor, bombalar patlıyor ama bizim birinci gündem maddemiz başkanlık.

Bir defa zamanlama açısından bunu yanlış buluyor,Türkiye'nin öncelikli meselesinin terör ve ekonomi olması gerektiğini düşünüyorum.

Siyasi krizlerin olduğu,tıkanmaların yaşandığı dönemlerde yeni çıkış yolları aramak demokrasinin bir gereğidir. Siyaset yanlışta ısrar ederek yapılmaz. Bir sistem işe yaramıyorsa başka demokratik bir sistem denenebilir. Bugün parlamenter sistemden kaynaklanan bir tıkanmadan veya sistem krizinden söz edebilmek mümkün değildir. Aksine  iki-üç yıldır fiilen uygulanan Başkanlık sisteminin  getirdiği sıkıntıları yaşıyoruz. Sn Erdoğan'ın CB seçilmesi ile birlikte Türkiye fiilen Başkanlık sistemine geçti. Bugün yaşadığımız tüm sorunlar her şeyin -bir kişi tarafından belirlendiği- ülkenin bir kişinin müktesebatına mahkum edildiği,bu sistem değişikliğinin bir sonucudur.. Parlamenter sistemin tartışma,irdeleme mekanizmaları  devreye sokulabilse, bugün iflas eden politikalar bir istişare sonucu verilseydi şüphesiz yaşadığımız sorunların büyük bir kısmı ile karşı karşıya kalmayacaktık. Açıktır ki parlamenter sistemden kaynaklanan bir tıkanmadan söz edebilmek mümkün olmadığı için böyle bir sistem değişikliği ihtiyacından da söz edebilmek de mümkün değildir. Parlamenter sistem sn Cumhurbaşkanının hangi politikasına engel olabildi ki ön tıkayıcı bir yanı olduğu söylenebilsin. AKP iktidarda olduğu 15 yıl boyunca istediği her şeyi bu parlamenter sistemle yaptı ve hiç bir zorlukla  yahut engelle karşılaşmadı. Dolayısıyla sistem değişikliğinin bir ihtiyaçtan kaynaklandığı söylenemez.

Başkanlık sisteminin yürütmeyi hızlandırdığı zaman kaybını önlediği doğrudur. Ancak meclise sunulan tasarının dünyadaki uygulamaların hiç biri ile alakası yoktur. Sistemin ana vatanı ABD'de, Kongre ile Başkan birbirlerine karşı bağımsızdır.Başkan meclise yasa dayatamaz.Aksine başkanın yaptığı atamaların çoğu senatonun denetim ve onayından geçer. Karşılıklı bir denetim ve denge sistemi vardır. Mevcut düzenlemede Başkan'ın partisiyle ilişkisi sürdüğü için -dolaylı olarak-parti başkanlığını da sürdürecektir. Her halde kimse koca bir başkanın parti başkanını dinleyeceğini, hiyerarşik bakımdan onun altında kalacağını düşünemez.Başkanlık sistemleri içinde en kötüsü partili başkanlık sistemidir ve devleti n partileşmesi sonucunu doğurduğu için  öteki partileri devlet mekanizmasının dışına iter.Parti devletinin sonu, o partinin dışında kalanların kendilerini devlete karşı bağlı hissetmemeleri ,aidiyetlerinin zayıflamasıdır. Siyasi katılım,okul ve askerlik gibi uluslaşma araçlarından biridir. Siyasi katılım insanları yönetimine katıldıkları  -devleti sahiplenme-ortak değerler üretme ve özdeşleşme -noktasına götürür. Türk siyaseti yüzde 60 sağ,yüzde 40 sol oranıyla bölünmüş olup, sağ ile sol arasındaki ayrışma kısa vadede geçişlere müsaade etmeyecek kadar keskindir. Bu tip toplumlarda azınlıkta kalanlar sistemden dışlanırlar,iktidar umutları kalmadığı için gittikçe sistemden ve devletten uzaklaşırlar. ABD gibi ülkelerde buradakine benzeyen çapta ve keskinlikte bir ayrışma olmadığı için Cumhuriyetçilerle Demokratlar hep aynı kazanma şansına sahip olmuşlar,seçimleri az farkla bir o, bir öteki kazanmıştır. Türkiye bakımından fay hatları arasında yakın vadede bir gevşeme ve geçişkenlik ufukta gözükmemektedir.

Bir diğer husus da yargı bağımsızlığıdır. Mevcut düzenlemeye göre HSYK üyelerinin bir kısmını CB bir kısmını meclis belirleyecektir. Aslında bu HSYK üyelerinin tamamının aynı irade tarafından belirlenmesi demektir. Zira meclisin birinci partisi aynı zamanda CB'nın  üyesi/başkanı olduğu partidir. Bu durumda yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? ABD modelinde yüksek yargıçları başkan  seçmekte  ama  senatonun onayından geçmektedir. Senatonun onay vermediği kişinin ataması yapılmamaktadır. Senato'da  yargıcın ilkokuldan başlayarak tüm hayatı didik didik edilmekte, meslekle bağdaşmayan bir  tavrının tespiti halinde ataması yapılmamaktadır. Başkan da bunu bildiği için  senatonun kabul edebileceği liyakatli,başarılı,yüksek ahlaklı yargıçlar içinden seçim yapmaktadır. Onun için ABD'de hiç bir yargıç başkanın önünde ayağa kalkmamaktadır. HSYK üyelerinin tamamını aynı kişinin seçtiği bir ülkede yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Halbuki bu mahsuru ortadan kaldıracak tedbirler alınabilir,meclisin seçeceği HSYK üyeleri için partilere RTÜK benzeri bir kontenjan verilebilir veya  HSYK üyelerinin en az yarısının  yine yargıçlar tarafından -tek kişiye oy kullanmak suretiyle- seçmesi sağlanabilirdi. Bu sistem  kuvvetler ayrılığını yok eden dolayısıyla erklerin tamamını Başkan'a bağlayan sistemdir.

Meselenin bir boyutu da bundan sonra milletvekillerinin iş yapma gücü kalmayan birer kanun yapıcısına dönecek olmalarıdır. Hükümeti başkan kuracağı ve başarılı olsun veya olmasın hükümeti düşürme mekanizması olmadığı için Bakanlar meclise,vekillere karşı bir sorumluluk duymayacaklar,dolayısıyla vekillerin taleplerine kapalı olacaklardır. Başarısız bir hükümet karşısında eli kolu bağlı bir meclis ve siyasal yapı  er geç problem üretecek,tıkanmalarla karşı karşıya kalacaktır.Bugüne kadar vatandaşa açılan 550 kapı gibi olan vekillerin vatandaşların taleplerine kapıları kapanacak, bir tek kapı CB kapısı kalacaktır. Bu vatandaşa artık Ankara'da problemlerine çare arama yollarını kapatacaktır. Her şeyin tek kişi tarafından görülmesi ve çözülmesinin zorluğu Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkeleri  yerel yönetimlere yetki devrine itmiştir. Eyalet veya özerklik sistemleriyle merkezin yükü azaltılmış,yerel yönetimlere dağıtılmıştır. Kısa bir süre sonra aynı sıkıntının burada a uç vermesi benzer tedbirlerin burada da alınması söz konusu olabilir.Bunun sonu da yerel yönetimler üzerinden bölgeleşmedir.

Sistemin tek artısı yürütmenin hızlanmasıdır. Ancak bunun da her zaman iyi sonuçlar verdiğini söylemek mümkün değildir. Yeterince tartışılmayan,konuşulmayan politikaların bu ülkenin başına ne badireler açtığını çözüm süreci göstermiştir. Hızlı davranmak her zaman doğru sonuçlar vermemektedir.Ani ve hızlı karar vermenin  faturası Suriye ve Güneydoğu'da  şehit cenazeleriyle ödenmektedir.

Hülasa, Türkiye bugün çok zamansız bir sistem değişikliğine gitmektedir. Konuyu sağlıklı bir şekilde değerlendirecek psikolojik bir zemin olmadığı gibi farklı düşünenlerin düşüncelerini topluma aktaracak zemin de yoktur.Bir tarafa bütün kanallar açılırken öbür tarafa bütün demokratik kanallar kapalı tutulmaktadır.Bu şartlarda yapılacak bir referandumun toplumun gerçek kanaatlerini yansıtmayacağı muhakkaktır.Patlayan bombalar altında alınacak her netice tartışmalı olacaktır. Halk elbette esas aktördür. Ancak halkın tek taraflı bilgilendirildiği bir toplumda halkın iradesi sakatlıkla malul olacaktır.Unutulmamalıdır ki Başkanlık sistemi eyaletleşme ihtimalini içinde taşıdığı için HDP'lilerin de tercihidir. Ancak bugün Meclis oylaması ve referandum sonuçlarını tehlikeye atmamak için bu  yapı bilinçli bir tercihle kenarda tutulmaktadır.Partiler artık iktidara gelme aracı olamayacakları için parti bağlarını gevşeten bu sistem kısa zamanda iki güçlü partiyi sahnede bırakacak ötekiler ya denklem dışına itilecek yahut büyük partilerin içinde eriyip yok olacaklardır.

Siyasal sistem tercihleri toplumların siyasal birikimlerini yansıttıkları ölçüde başarılı olurlar. Türk siyasal birikiminde başkanlık sistemi yoktur. Osmanlı'nın kuruluşundan tarih sahnesinden çekilişine kadar  vezir-i azamlık yahut sadrazamlık adı altında başbakanlık olmuştur. Ayrıca bu İslamla refere edilecek bir sistem de değildir. Zira İslam herhangi bir sistem empoze etmemiş,tercihi toplumların tercihlerine siyasal birikimlerine bırakmıştır.Bilakis,istişare ve danışma alanını daralttığı,kişiyi tabulaştırdığı için İslam'a en uzak sistem başkanlıktır.Bütün bu mülahazalardan anlaşılacağı üzere sistem değişikliği bugün için ne gerekli, ne de ihtiyaçtır.Türkiye önce problemlerini her türlü korkudan azade bir şekilde tartışacağı ortamı oluşturmalıdır.Bu olmadan atılacak her adım hukuk diliyle söylemek gerekirse yok hükmünde olacaktır.

Editör: TE Bilişim