Türkiye'de AKP ile başlayan 'siyasal islamcıların' iktidarı, yıllarca CHP'ye antipati duyan muhafazakar kesimlerin AKP ile dönüşüm geçirip, islamcılık iklimine savrularak  - Muhafazakarların siyasal islamcılığa dönüşmesi  ideolojik değil, tamamen iktidar nimetleri ve statü talebiydi - Türk siyasetini domino etti. 


Türkiye'de seçmen tabanı olmayan fakat sermaye, medya ve bürokraside uzun yıllara dayalı örgütlenme içinde olan FETÖ veya cemaat denen yapının da bu dönüşüm sırasında tüm imkanlarını seferber edip, devlet içinde tarihinde hiç görmediği kadar aşırı rollere sahip oldu.   İktidar gücü ile birlikte devletin önemli kurumlarını eline geçirdi. 


FETÖ denen yapı kendilerine alan açmak için çeşitli kumpaslarla Ülkücü ve Atatürkçüleri bürokrasi, ve özellikle TSK ve polis teşkilatlarından tasfiye ederek kendi militanlarını yerleştirdi. Bahane de hazırdı; 'İhtilal yapıp AKP'yi iktidardan düşürecekler, bundan sonra iş başına  alnı secdeye gelen insanların gelmesi lazım' 


Milli Görüş, cemaatler ve muhafazakar seçmenin taban gücü, Fetullah GÜLEN'in Medya, Bürokrasi ve Lobi faaliyetlerinin birlikteliği Türk Siyasetinde adeta muhafazakar sağ ve kemalist sol diye iki siyasi kutup oluşturdu. 


MHP ve HDP gibi marjinal ideolojik partiler ise bu kutuplaşmanın dışındaki alanlarda bir birlerinin varlık sebebini oluşturdu. Türk Milliyetçilerinin, Türkiye'nin önünü açacak şekilde bu kutuplaşmayı aşacak şekilde çok yönlü projeler üretememesi, Kürt Milliyetçiliğini de benzer reflekslerle davranmasını tetikler hale getirdi. 


AKP'nin ve FETÖ'nün her zaman bir gizli ajandası vardı


Muhafazakarlıktan siyasal islamcılığa dönüşme süreini  Recep Tayyip Erdoğan'ın çıraklık, kalfalık ve ustalık diye tarif  ettiği aşamaları  AKP iktidarları döneminde  koalisyon kurduğu  FETÖ yapılanması ile sonuçlandırabileceğini düşünüyordu. Ancak FETÖ ve  Milli Görüşün dünya'ya bakışları ve yöntemlerinin bir biriyle örtüşemeyeceği öngörülmemişti aslında bu iki  görüşün tek benzer yönleri aynı kıbleye dönmeleriydi. Başka da hiç bir benzer yanları yoktu sonuçta  beklenen oldu bu iki zıt görüş 'ustalık döneminde'  zorunlu olarak yollarını ayırdılar. 


Artık 'KRAL ÇIPLAK' deme zamanı gelmişti.


Son üç yılda yaşanan gerilim ve olaylar  devlet içerisinde de bir takım savunma mekanizmalarını harekete geçirdi. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması ve devletle tanışması ile birlikte yıllarca laiklik anlayışını 'Dinsizliktir' noktasından, sistemin muhafazası için Laikliğin Türkiye'de artık gözardı edilemeyeceğide anlaşılmış oldu. Hatta bu süreç içinde laikliği Mısır Devletine bile teklif eder hale geldi. bu sürecin devamı olarak, ufak tefek İslami cemaatlerin bazı çalışmaları kısıtlanmaya başlamış, sermeye yapısının değişip Yüz Yıllık sermayedarların giderek güç kaybetmesi ve yerine yenilerinin ikame edilememesi -Yatırım olarak- Sermeya çevrelerinde de bir karışıklığa yol açmıştı.


TEK GÜÇ ERDOĞAN


AKP ve ERDOĞAN'ın devletleşmiş muhafazakarlığı bu güne kadar siyaset, ekonomi ve basın gibi alanlarda tek güç sahibi olması Türkiye yaşayan diğer kesimleri rahatsız etti.

AKP VE Erdoğan'daki değişimi fark etmeyen hilafet taraftarı marjinal kesimler, laiklil ve cumhuriyet gibi hassas değerlere sahip olan kesimlere saldırıların başlaması aslında gerçek kırılmanın da ana nedenlerinden birisi oldu.

15 temmuz darbe girişimi bu anlamda siyasal islamın iflasının başlangıcı ve cumhuriyet değerlerinin yeniden yükselişe geçmesi, Türk Milliyetçiliğini yeniden dönemsel olarak yükselen siyasi değer haline getirdi.

Türk siyasetinde Türk Milliyetçiliğinin patentini elinde bulundurun MHP'nin Politik çıkmazları ve Demokrasi ile henüz tanışamaması kendi içinde kırılmalara yol açtı.

Benzer şekilde Cumhuriyet ve Atatürkçülüğün patentini ve Laikliğin tek yılmaz savunucusu CHP'de de durum MHP'den farklı değildi. Temsil ettikleri bakımından her iki partide aslında taban gücü olarak muhafazakar ve Siyasal İslamcı tabandan daha aksiyonel ve daha fazla oy oranına sahipti. 


CHP ve MHP neden umut olmaktan çıktı.


Bir dönem merkez sağa açılmaya çalışan CHP'de Ulusalcı ve Atatürkçü tabanı çok rahatsız etti. Başörtüsü açılımı bile yapan CHP seçimlerde Merkez sağdan da adaylar gösterse de klasik CHP oylarından başka bir artış sağlamadı. Muhafazakar tabanın her zaman kuşku ile baktığı CHP söylediklerinde samimi olsa da söylemleri eyleme dönüşmedi. Kısaca Merkez sağ CHP'ye hep kapalı kaldı. CHP'nin Türk Siyasetinde oynayacağı alan yüzde 25 ile sınırlı kaldı.


Özal'ın buçuk diye tabir ettiği MHP ise siyaset bilimi ölüleri ile henüz partileşememiş kışla anlayışı ile varlığını sürüdürmeye çalışan, Demokratik Kültürü hazmedememiş, güvenlik dışında hiç bir politikası olmayan bir parti görünümünden kurtulamadı.

Siyasal islamcılıktan muhafazakar demokratlık üretemeyen AKP'ye karşı yükselen tepki, mevcut muhalefet partilerinin politika üretemeyişi ve millet ile bütünleşememesi siyasette ciddi bir temsil krizine yol açtı. Toplumsal temsil eksikli Türk siyasetinde AKP karşıtlığı diye temsilcisi olmayan yeni bir taban oluşturdu. Ağırlıklı olarak merkez sağ, CHP ve MHP tabanlarından oluşan bu kesimler kendi dağınıklıklarına karşın AKP karşıtlığı noktasında  kolayca bir araya gelebilecek durumdalar. yoğun olarak oluşturduğu bu taban bazen dağınıklık göstersede son yıllarda giderek kemikleşir hale geldi. Artık merkez sağ MHP ve CHP'nin yanında diğer küçük partilerin tabanıda kendi kurdukları veya idarecisi oldukları partilerden rahatsızdır. Bu rahatsızlığın şimdilik ifade edilme biçimi  'Bunlardan bir şey olmaz, Yeni parti şart' seslerini yükseltiyor.


Bütün bu süreçler yaşanırken Türk siyasetinde olmaz denilen bir olay yaşandı ve demokrasi vurgusu Türk Milliyetçilerinin gündemine girdi yeni bir meşruiyet üretmenin vasıtası oldu.   

AKŞENER'LE YENİ MEŞRUİYET ARAYIŞI

Habererk - Analiz
 

Editör: TE Bilişim