Kürt... Kürt meselesi... Kürtçülük... Terör sorunu... 

            Kürt ile başlayan her cümle ve fiil, siyaset alanında Türkiye'ye karşı türlü Uluslararası operasyonların maymuncuk anahtarı halini almıştır. 150 yıla yakın zamandır böyle… Kürtçüler ve nevi organizasyonları bölge düzeni ila güç dengeleri dâhilinde Türkiye'ye ayar vermek adına hoyratça kullanılan maşalardır. Mesela, Musul vilayetinin bizden koparılması ilh. Kürtçülüğe tahvil piyasa pek cari ve talebe nazır; Avrupa, Rusya, İsrail, İran, ABD, Suriye ve Ermenistan Kürtçülüğü kullanmak için sırada bekler... Türkiye Devletine ayar vermek isteyenler döner dolaşır; “alın size Kürt Meselesi” diye ortaya çıkarlar.

            Elbette bu ülkede Kürt sorunu(!) paralelinde Kürtlere mal edilmiş, laboratuvar kurgulu, imitasyon problematikler gözümüze çarpıyor. Dün Ermenileri kaşıyanlar, Dinci/mezhepçi dünya görüşü ile milli aksiyonu köreltenler ve günümüzün Kürtçülük militanları aynı amaca hizmet eder: O amaç ise..Türklüğe sabotaj!

            Kürtlük dairesine baktığımızda ne görmekteyiz? Emperyalizmin elinden bırakmak istemeyeceği kadar yoğrulmuş, yönlendirilmiş ve Türklüğe silah olarak uzatılmış kalkışma. Bugün ülkemizde adeta bir iç savaş manzarası seyrediyoruz. Emperyalist entrikanın laboratuvar ortamında kurguladığı Kürtçülüğün maliyeti ağırdır. Verdiğimiz canlar hükmünde bedeller kendini gösteriyor. Üstüne üstlük, millet, milliyet, devlet ve cumhuriyet felsefesiyle sorunlu bir iktidar da başınızda bulunuyorsa meselenin can yakıcılığı daha da artıyor. Kürtçülük felaketlerin ardında tarihi bilinçten yoksunluk, millet vasfının asri erdemine varamamak gibi sebepler var. Kürt davasına sağdan sola atgözlüğüyle bakan güdüklerin sesleri Milli Bilinç mensuplarından daha çok çıkmaktadır...

            Kürt meselesi ve ona mal edilen Kürtçülük karşısında Türk Milliyetçileri bir sorunun muhatabıdır. Girizgah şu: “E kardeşim, Kürt sorununda milliyetçilerin çözüm yolu mu var ki?!.”. Soru sahiplerince, biz Türkçüleri dinlemeden peşin ve üstünkörü hem-an cevap yapıştırırlar: “Çözümünüz yok!”.          

            Kardeşim, bu ülkede Kürtlük dairesine alınan sorunları(!) bir de milliyetçilerin zaviyesinden samimice dinlemeyi becerseniz. Mesela, bizce Kürtlük diye bir sorun yoktur. Yapay Kürt Ulusu kotarılması sorunu vardır. Hele ki kürtlük nedir onu söyleyin. Asimilasyon ve soykırım ne? Zinhar “Kürt” sıfatı taşıyanlar asimile edilmemişlerdir. Edildiğini iddia edenler asla “kürdüm” diyemezdi. Türkiye'de Türkler, etnik ve bölgeci düşünce-değer yargısından uzaktadırlar ve o sebep “ben kürdüm” diyen her vatandaş 81 vilayette gönlünce yaşar. Bugün “ben bir Kürt olarak asimile edildim, TC bana zulmetti..” yaygarasını ağzında geveleyen Kürt değildir; en hafif manayla soysuz ve haindir.

            Şimdi;

            Bam teline vurup, gelin işin tersinden bakalım; asimile olmuş, Kürtleşmiş Türklere değinelim.

            Mesela... Cumhuriyet dönemi Rıza Nur isminin önemi vardır. Neden mi? Ziya Gökalp’ten Diyarbakır ve havalisinde etnik saha araştırması talebinde bulunan o dur. Merhum Gökalp Beğ araştırmanın metodolojisi hakkında 100 sf'lık rapor yazıp göndermiştir. Ziya Gökalp, Kürtleşen Türkler Meselesine vakıf Diyarbakırlı bir Türk münevveridir.

Gökalp'ın araştırmalarında geçen hususlara kısaca değinelim:

Özetle... Kurmanç ve Zazalar kendilerini asla Kürt addetmezler. Lengüistik disiplinde Kurmançi, Guran, Soran ve Lur'i dilleri tespit olunmuştur. Kürtlerin ilk tarih kitabı diye lanse edilen ŞEREFNAME'de bu dört lisandan bahsedilir; fakat Şeref Han, sadece Kurmanç dilini Kürtlüğe dâhil eder. Zaza dili Kürtçeden kesinlikle ayrılır. Ki Zazalar hala kendileni Kürt saymaz.

            Kürt dil grubu ailesine sokulan Luriler’in içinde dört büyük Türk boyundan gelme aşiret yapılanması tespit ediliyor. İslam ansiklopedisine göre bunlar; Afşar, Beğdili, Çağatay ve Karabağlı Türkmenleridir.

            Ziya Gökalp'e göre Guran ve Zaza lisanı birbirlerine çok yakındır. İbn'i Haldun Guranları Türk sayar. Şerefname Kürt tarihini anlatır gözüyle bakılsa da içinde geçen boy-grup isimleri çoğunlukla Türkçedir ve bunlar Türkmen aşiretleridir.

            Ahmet Refik, Alevi Türkmenlerin Kürtleştiğine dair misaller vermişir. Maraş mıntıkasında yarısı Türkçe, diğer yarısı Kürtçe konuşan Kılıçlu Alevi Türkmenleri gibi...

            Mehmet Eröz, saha araştırmalarında Toroslar ‘da yaşayan Türkmenlere yanlışlıkla Kürt denildiği not ediyor.

            Benzer şekilde Kırşehir, Yozgat çevresinde yaşayan ve Kürt sanılan grupların da kürtlükle alakası yoktur.     

            Büyük bir Kürt grubu kabul edilen Milli Aşireti arasında Beğdili Türkmenlerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Tıpkı Türkmen oldukları halde Kürtçe konuşan Karakeçili aşireti gibi dillerini unutmuşlardır. Bugün Kayseri/Sarız ve Malatya'da Beğdili Türkmeni; fakat Kürtçe konuşanlar yahut Kürt zannedilenler bulunur.

            Kürtlük sıfatına ulanan sorunların olduğuna biz de katılıyoruz; ama bu sorunun adı Türkleşme değil; bilakis Kürtleşme sorunudur. Hatta Kürtleşme dediğimiz olgu bile karışık bir durumdadır. Tarihte Kürt adıyla var olan Türk kabileleri ile İran dağlarından gelen melez toplulukların belirsizliği karşımıza çıkar. Yine Şerefnamede bahsi geçen Oğuzhan’ın peygambere yolladığı elçi bir Kürt Beyidir. Türklerin Kürtleşmesi konusunda Gökalp, Köprülü, Türkdoğan gibi önemli sosyologlarımızın tespitini aktaralım.  Türkleşmeden ziyade aksine Kürtleşmenin sebepleri 3 noktada izah ediliyor.

1- Osmanlı Devletinin bir dönem iyice şiddetlenerek kendini gösteren Alevi-Türkmen siyasetinin dramatik ve beşeri yansımaları.

2- Dağlı ve nobran Kürt etnisitesinin Anadolu coğrafyasına yerleşmesi.

3- Osmanlı siyasetinin olumsuz yansımaları sonucu Kürt etnisitesi dilini öğrenmekte Türkler ‘in kolaylık sağlaması.

 

            Sözde aydın, gazeteci, yazar kisveli bazı kişilerin Türkiye'yi Batı-Doğu eksenli ayırmaları ve ona göre etnik tasnife girişilmesi cesurane bir cehalet örneğidir. Aynı sakat kafanın numunelerini ne yazık ki ülkeyi 36 etnik gruba bölen siyaset erkinde de gözlemledik. Liberal, gayrı milli sol ve azınlıkçı güç odaklarıyla sözde ümmet-İslam telaşı yaşayan kafaları, konu Türklük olunca, husumet gayesiyle anında bir araya gelebildiklerini ibretlik seyrederiz. Anadolu Türklüğünün kültür ve karakter kodlarında hiç bir etnik, mezhep ve sınıf ayrımı olmaksızın yaşattığı değerler, bu memlekette Kürtçülüğe kurban verilmek istenmiştir. Liberal-Sol tüfekler “Türk” lafzında faşizmi arar olmuşlar; ümmetin lideri Recep Tayyip Erdoğan Türklüğü ayaklar altına almakta beis görmemiştir. Ermeni, Süryani, Kürt topluluklarına mal edilen her türlü dramatik vakaların suçlusu bulunmuştur. Türklüğün barbarlığı, kıyıcılığı, vahşiliği ilan edilecek ve bizler “Türküm” sözünden utanacağız. Bu alçak kafaların pek de başarısızlığa uğradıklarını söyleyemem.

 

            Kim asimile edildi? Bugün Tunceli, Muş civarında yaşayan ve Kürtçe konuşan Alevilerin etnik orijini nereye dayanıyor? Erzincan, Varto, Erzincan, Kiğı gibi yerleşim merkezlerine, ta Horasan'dan kalkıp gelen ve çoğunluğu Kürtçe konuşan binlerce çadır Türkmen obaları buhar mı oldu sanırsınız?

 

            Maraş'a ve güneyde Antep'e yayılmış durumda Tilki, Kızıl kapan Türkmenlerini işittiniz mi? Pekâlâ bu Türkmen-Aleviler hangi dili konuşuyorlar?

            Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun mesele hakkında etraflıca çalışmaları bulunmaktadır.

            Prof. Orhan Türkdoğan'ın sosyolojik tetkikleri değerlidir.

 

            Tarih, antropoloji bir ilim sahasıdır. Beşeri ve folklorik gerçeklikler Anadolu coğrafyasında karşımızda durmaktadır. Hepsinin buluştuğu yegane hakikat bize şunu söyler: Anadolu Türk-Türkmen-Oğuz Vatan’ıdır.

 

            Türk Milliyetçileri elbette konuya vakıftırlar. Bugün coğrafyamızın bir kesimini “Kürtler” yaftasında ayrı gayrı göstermek isteyen emperyalizm ve ahmaklar kumpanyası iş üstündedir. Elbette kananlar çoktur; hatta milli geçmişinden bihaber milyonlarca kandaşımız yaşamına “Kürdüm” zannıyla devam etmektedir. Türkler ile “Kürt'üm” diyenler arasında nasıl bir kardeşlik bağı olduğunun idrakinde olanlar sadece Türk Milliyetçileridir. O sebep Kürtlere mal edilen meseleler asılsız, hileli ve düşman merkezli hesaplarda gizlidir. Şimdi yine düşünün: Mesele Kürt sorunu mu, yoksa terör sorunuyla bezenmiş milli birliği sabotaj sorunu mu?

            Tarihin şu, bu sebepleri arasında aralanan gerçekler bize neyi emrediyor? Bu ülkede Kürt diye farklılaştırılanların kim olduklarının iyice bilinmesini ve gerçeği karartan hadiselerin ortadan kaldırılmasını... Herhangi bir sebeple kendini Türklük Ailesinin dışında görenlere diyeceğimiz tek söz var. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşadıkları sürece Türk Devleti ve Milletinin hükümranlık hakkı ve hukukuna riayet etmek zorunluluğu… Tıpkı, ABD veya diğer memleketlerdeki gibi... Kendini Türk Milli Kimliği içinde görmeyenlerin “Türklük” lafzını ağızlarına dahi almamalarını en başta Türk Milliyetçileri ister. Bir isteğimiz de o ki, tarihi gerçeklerin ortaya konmasıdır.

            Milli bilincin var edilmesi, kadim kardeşlik bağımızın tekrar hatırlatılması “Kürt Meselesi” denilen akim kalmış hakikatlerin dimağlara yerleşmesi, Türk Milliyetçilerinin bilgi dağarcığında bulunuyor. Yani arkadaşım; “Türk Milliyetçilerinin, Kürt meselesinde söyleyeceği ne var?” diye sorarsan bir daha düşünmeni tavsiye ederim. Türklüğün ayak bastığı her zerre-i kürenin selameti ve sükûneti, milletin en değerli evlatları Türk Milliyetçilerinin ukdesindedir. Kürt varsa Türk’tür! Türk varsa Kürt’tür. Bize ait olan tarihin oynanıp, yolunmuş tavuğa çevrilmesine asla izin vermeyiz.