Seçimler bitti.

Resmi olmayan sonuçlar herkesin malumu. AKP 13 yıllık tek başına iktidarına elveda dedi. Demesi gerekiyordu, çünkü kendileri için de hayırlı olan buydu. Zira en alttan en üste kadar güç zehirlenmesinin farkında bile değillerdi.

Adama sormuşlar, “en iyi yönetim şekli nedir?” “Krallıktır demiş”. “Nasıl olur?” sorusuna verdiği cevap ilginçtir. “Ancak tek şartla, eğer kral ben isem”.

Bu işten en karlı çıkan parti hiç şüphesiz HDP’dir. Hükümette olsa da, dışarıda kalsa da kaybedecek bir şeyi olmayacağı gibi her şartta kazançlı çıkacaktır. Çünkü emanet oylar hariç tabanı biliyor ki, bu bir ara istasyondur, son durağa henüz gelinmemiştir.

Koalisyon senaryolarının en zorda olan partisi ise yine hiç şüphesiz MHP’dir. Çünkü MHP milli yapısı, sözde değil gerçekte tek vatan, tek millet, tek bayrak inancı nedeniyle çok zor bir kararın eşiğindedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk Milletinin, ne kadar ulvi değeri varsa ya yok edilmiştir, ya da erozyona uğramıştır.

Birkaç örnek;

Günah işleme özgürlüğü ilk olarak bu dönemde söylenebilmiştir. Andımız bu dönemde yasaklanmıştır. Kamu kurumlarında T.C ifadesi kaldırılmıştır. Türk askerinin başına çuval bu dönemde geçirilmiştir. Paralel devlet ifadesi ister ister cemaat ister KCK penceresinden bu dönemde yer bulmuştur. Hane başı borç zirve yapmıştır. Yolsuzluk iddiaları ilk olarak bu kadar ayyuka çıkmıştır. Ötekileştirme ilk olarak bu kadar güç toplamıştır. Askeri garnizonda dalgalanan Türk Bayrağı ilk olarak bu dönemde indirilmiştir. Mahatma Gandi’nin sıraladığı dünyanın 7 hatasının hemen tamamı icra edilmiştir. Yüce dinimiz ve peygamber efendimiz istismar (haşa) edilmiştir. Kısaca uygulanabilir tek kırmızıçizgimiz kalmamıştır.

Bu durumda Sayın Devlet Bahçeli ve MHP yönetimi ne yapabilir? Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık…

Koalisyonda yer alırsa yıpranacak. Almazsa kendisi dışında oluşacak koalisyonun vereceği zararlara yol açmakla suçlanacak. Baksanıza MHP’nin tüm direncine karşın, HDP’nin aldığı oyla ilgili MHP’yi suçlayan insanlar azımsanmayacak kadar çok. Densizlik parayla değil ki, satmıyorum diyesiniz. Öte yandan, “önce ülkem, sonra partim, sonra ben” ifadesi nasıl açıklanacak?

Peki, ne olacak bu işin sonu? Ortaokul yıllarından beri politikaya ilgimiz olmuştur. Gerek yurt içini gerekse yurt dışını gözlemeye devam ediyorum. Sonunda bir hükümet kurulacak. İç ve dış şartlar, çevremizdeki yangın, ekonomik darboğaz, uluslararası eksen kaymaları bizi buna zorlayacak. Erken seçim, koalisyon yürümediği zaman gündeme gelecek.

Empati yapalım, ne yapılabilir konusunda. Ki, bunlar çok yüksek ihtimalle fazlasıyla düşünülmüştür zaten.

Kırmızıçizgiler, inanılan umdeler, öngörülen vizyon, üstlenilmesi gereken misyon bağlamında bir öneriler listesi hazırlanır ve kabul eden buyursun denebilir.

Geçmişten ders çıkarmak lazım…

1999-2002 dönemi üçlü koalisyonu kurulmadan önce mutlaka “hükümette yer almalıyız” diyenlerden önemli bir kısmının, sonraki yıllarda “koalisyona girmememiz gerekirdi” dediklerini unutmamak gerekir. Erman Toroğlu misali, biten maçı değerlendirmek kolaydır. Kameramana “dur, geri sar, biraz zoom yap” de, sonrada “alçak (!) hakem penaltıyı görmemiş” diyerek hakemi suçla.

Devlet yönetmek satranca benzer, üç-beş-on hamle ilerisini görebilen kazanır. Aksi halde klasik jargonla duygusal davranıp satrançta çoban matı olmak da vardır. MHP bu ülkenin sigortasıdır. İster muhalefette, isterse tek başına veya koalisyon iktidarında.

MHP tabanının ve milletin kendisinden beklediği önerilerini/şartlarını hazırlar, kabul eden buyursun derse, iktidarda yer alsın veya ana muhalefeti üstlensin, her şartta daha az yıpranmış olacaktır. Sayın Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi açıklamalarının satır aralarında bunları görmek mümkündür.

Ben şahsen gösterilecek bu ferasetin milletimiz tarafından anlaşılacağına ve kabul göreceğine inanıyorum.

Sağlık saadet ve başarı dileklerimle…