Küreselciliğin ağır tahribatından kıskaca düşen insanların, isyan ve iflas noktası, kutsallara sığınma şeklinde tecelli edince, küreselciliğe karşı takınılan tutum ve tavır’ı; kutsal görünümlü paranoyalardan teşkil ettiğini gözlemliyoruz. On yıldır iktidarda olmalarına rağmen, yapılan onca soygun, vurgun ve yolsuzlukları”faiz lobisi, Yahudi oyunu, ABD entrikası”şeklinde izah edip, işlenen suçlardan habersiz, pişkin ve cüretkâr davranışı başka türlü izah etmemiz mümkün gözükmemektedir.

                       Kendilerini yeryüzünde seçilmiş, kutsal mücahit sanan, bu paranoyak oluşumun, çekim alanına, rant kovalayan mutlu bir azınlığın yanında, yokluk ve yoksullukta kümelenmiş çaresiz yığınları gözlemliyoruz. Bir taraftan yoksulluğun verdiği çaresizlikle tutunacak dal arayanlar yani bütün işlerini ALLAH’A havale etmiş, kaderci bir yaklaşımı yaşama biçimi edinmiş kalabalıklar, diğer taraftan yapılan onca vurgun ve yolsuzluklardan, elde edilen servetin kirliliğinden, günahlardan, haramın vicdanlara yaptığı manevi baskıdan”Türkiye darul harptır, yapılan her kötülük işlenen her suç mubahtır” anlayışı ile kurtulup temizleneceğini sanan sahte siyasetçileri tanımaya çalışıyoruz.

                        Haksızlık, yolsuzluk ve vurgun düzeninin mimarları büyük bir pişkinlikle, hukuk devletine, hukukçulara ve hukuk kurallarına savaş ilan edip, son bağımsız Türk devletinin temellerini sarsmaya cüret etmişlerdir. Cumhuriyet demokrasi ve özgürlükler gölgesinde yaşam alanı bulmuş” dinimizi istismar ederek”iktidar olmuş siyasetçilerin, devletimizin temellerini sarsma ve karanlıklara sürükleme girişimlerine sesiz mi kalacağız?

                      İşte bütün mesele burada düğümlenmektedir.!Hırsız, arsız ve yolsuzların yalan dolanla kandırıp harekete geçirdiği kitleleri;akıllı bilgili ve dürüst siyasetçiler doğruları anlatıp, harekete geçiremiyorsa,oturup bazı şeyleri yeniden gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?!

                      Toplum ve siyasetteki bu algı ve anlayışın ciddi psikolojik rahatsızlıktan kaynaklandığını tespit etmiş olmak, bir gün hepsini akıl hastanesinde tedavi etmek, kaybettiklerimizi geri getirmeyecektir. Dolayısıyla yapılması gereken, toplumdaki bu olumsuz duruma ilim adamları eşliğinde el koymak, olayları sebep sonuç ilişkisine göre algılayıp anlatmak gerekmektedir. Dokuz ışık doktrinindeki “ilimcilik”bölümünun bu durumlardan kurtulmak için konduğunu düşünmekteyiz.

                       Cumhuriyet ve demokrasinin bünyesinde olgunlaşan insan aklının, Türk Milliyetçiliği çerçevesinde, pratik ve üretici zekâlarla birleşerek, yarının büyük Türkiyesini inşa edebiliriz. Türk Milletine bu şansı verecek kadrolara selam olsun. 

                             Hüseyin ÖZCİHAN