PARİS

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

Fransa...

 

ASALA ve PKK...

 

Ve onları özgürlük savaşçısı belleyip, döktükleri kanı görmezden gelen hastalıklı zihniyetler...

 

İlahi denge... 

 

Yaşatanın yaşattığını yaşamasının kaçınılmaz yansıması..

 

Ve malesef yine yemeği yemediği halde faturayı canlarıyla ödeyen masumlar....

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

Deniz kenarında oturup, pastırma yazının yakıcılığında ısınan kemiklerimizin verdiği içten bir keyifle, denizi gerçekten görebildiğimizi mi zannediyoruz ?  Her bakan neler olduğunu görebiliyor mu ? Her gören yaşanılanları anlayabiliyor mu dersiniz ?

 

Hayali'nin meşhuuur gazelidir :

 

Cihan-ara cihan içindedir, arayı bilmezler,

Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler...

 

(Cihanı süsleyen (Allah) cihanın içindedir ama insanlar onu aramasını bilmezler. Balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler)

 

Ruh madde dengesinde bir tahtırevalli misalidir ömür, denge birinin lehine bozuldu mu, yere sert bir çarpışın ardından popo üstü oturup kalırsın. Bu yüzden bilerek yaşamak gerekir bu hayatı, nedeninin niçininin peşinden koşarak. Tesadüfün aslında tevafuk olduğunu hazmederek. 

 

Aldığımız her nefesi bilinçli almamız gerekir. Atılan ok ve söylenen söz gibi geri dönüşü olmayan zamanın kıymetini bilerek, hep gelişerek ve ilerleyerek. Dünü dünde bırakarak ama düne dair tecrübeleri de heybemize atarak, yüzümüzü hep madden güneşe, manen de Kabe'ye dönerek. 

 

Hayat bazen emanetler yükler omuzlarımıza. Kararlarımız onları, yüzleri, binleri, milyonları alakadar eder. Emanet adalet gerektirir, vicdan gerektirir, sorumluluk gerektirir. Bu sorumluluk emanetçinin sadece kendi milletiyle sınırlı değildir. Dünyaya adaletin hakim olması da , masumların korunmasında görevinin bir parçasıdır.

 

Tapduk Emre'nin Yunus'a söylediği gibi : "Doğruların görünmeyen orduları vardır." İyilik yapan iyilik bulur. Şahsi çıkarları uğruna başkalarının yitip gitmesine vesile olan için de : "Eden bulur" denmiştir, doğal dengenin icabı gereği...

 

Bazen de istemeden bulaşırsın belaya : 

 

Şehzade Beyazıd' ın aklından bir an bile babasına isyan geçmemiştir, onun derdi samimi davranmamakla suçladığı ağabeyi Şehzade Selim (II.Selim) ledir amma kabak döner dolaşır onun başına patlar. Bir zamanlar düşman bellediği Şah Tasmahb'a sığınır ve oradan affı için babasına şu şiiri kaleme alır :

 

Ey seraser (baştan başa) aleme Sultan Süleymanım baba

Tende canım canımın içinde cananım baba

Bayezıdine kıyar mısın benim canım baba

Bi-günahım Hak bilur devletlü sultanım baba.

 

Bayezıd kendi bir yola çıkmış, yol siyaset gereği kıvrılmış, kendisi de bunu da canıyla ödemiştir lakin hayatta her zaman yapanla cezalandırılan aynı olmaz. İlahi adalete ters olarak bigünahlar ceza görür. Bilinen tabirle filler tepişir çimler ezilir. Beşeri adaletin eksikliğinden de bu işin mahkemesi de mahkeme-i kübraya kalır. 

 

Biz beşere düşen olabildiğince adil olmak, vicdanlı olmak ve klasik tabirle kendimiz için istemeyeceğimiz bir şeyin başkalarının başına gelmesine seyirci kalmamaktır. Emanetçiler adaletin terazinin bir kefesinin altına ağırlık yapıştırıp öyle hükmetmeye kalkarlarsa , buna getirisine götürüsüne bakmadan karşı çıkmak, var güçle şaşmaza yakın adalet için mücadele etmek gerekir. İnsan ayrımı yapmadan, eli kanlı teröristler hariç bir bombaya sevinip, diğerine üzülme müptezelliğine bulaşmadan, zinhar da ölü seçmeden...

 

Dünya dengesinde artılar ve eksiler her dem eşitlenir. Eşitlenir eşitlenmesine de , bozanla bedel ödeyen aynı kişiler olmayınca kamu vicdanı yara alır, adalete inanç azalır. 

 

Şunu kimse unutmamalıdır ki terör kurbanı 100 Fransız = terör kurbanı 100 Suriyeli = terör kurbanı 100 Türk = terör kurbanı 100 Mısırlıdır...

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

Yunus Emre... Anadolu'nun garip dervişi. Koca bir sevgiyi, hoşgörüyü, insaniyeti şuncacık kalbine sığdıran Allah dostu...

 

Elbette herkesten dünyayı Yunus Emre gözüyle görmesini bekleyemeyiz. Ondaki engin hoşgörü, derin tevhid inancı ve yaradılana karşı sınırsız sevgi kolay bulunabilen, kolay elde edilebilen birşey değildir. Bize düşen Yunus u nirengi noktası alıp, becerebildiğimiz kadarını günlük hayatımıza ve manevi dünyamıza yansıtabilmektir.

 

Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaradılanı hoş gördük

Yaradandan ötürü.

 

VE SON

 

Üzülmek ve sevinmek için teröre kurban olmuş masum insanların ölüsünü seçen insanları Allah bildiği gibi yapsın.