Rejim değişikliğinin sebebi mucibinde kurucu babalarımızın aklında ve ruhunda ÇÖKÜŞ akıbetinin travmaları vardı, muhakkak... Çöken Osmanlı, sömürülen Osmanlı.. Düvel-i Muazzamın elinde oyuncak kalan saltanat ve bir imparatorluk… Rum, Ermeni, Arnavut, Arap bir bir Türklüğün hayat sahasını sabote ederken, iş bu vahamet içinde yeni bir Cumhuriyet kurdu Türkler… Ve Mustafa Kemal Türkiye’si en makul (modernize) sistem çabalarında, doğru-yanlış edimlerle Cumhuriyet gayesinin temellerini atmaya çalıştı.

Şimdi sistem içi (iktidar merkezli) revize-değişim çalışmalarıyla karşı karşıyayız. Yürütmenin temel fonksiyonunda yapılacak değişiklikle bir DİKTATÖR mü, yoksa etkin, seri, güçlü Cumhuriyet iktidarları mı göreceğiz?!. Bu sual silsilesine evet-hayır merkezli yığınla cevap verilebilir; fakat sorun daha bitmeyecektir. Recep Tayyip Erdoğan hareketi, nazarımda ülkeme ciddi zararlar vermiş bir hükümeti resmeder. Dünya görüşlerinden mülhem icraya koydukları politikalarla asla örtüşemedim, tasvip edemedim. AK PARTİ, bu ülkenin sosyolojik çöküşünü temsil eden bozulma, kırılma, din bezirganlığı; Cumhuriyet ve Mustafa Kemal düşmanlığının bayraktarı oldu. Hele ki Türklük ve onun milliyetçiliğini pespaye bir akıl ifrazatı derekesine indirenlerle asla ortak noktada buluşamazdık. Fakat; Devlet sisteminin tahrip edildiği gerçeğini görmeden bir isim ve dünya görüşü düşmanlığında kendimizi köreltmemiz doğru olmayacaktır.

Türk Devlet geleneğinde güçlü (karizmatik) lider tipinin etki çarpanı yadsınamaz boyuttadır. Mustafa Kemal, bu timsalin en gözalıcı ismi değil mi? Güçlü başbuğlar, sultanlar ve liderlerle tarihte yol alışımız ve onun sonucu hakkında yığınla müspet referans (yetkinlik) ortaya koyulabilir. Mesele şu ki rejim-sistem işleyişinde gaye ile rabıtalı bir değerlemede bulunursak pek çok arızi hususlar karşımıza çıkar. Geniş ve enikonu bir değerlendirme yapacak durumda değilim; ancak son 15 yılın şahitliğinde Türk Devlet Sistemi ve işleyişinin ciddi tahribata maruz kaldığını kesinlikle ifade ederim. Ordu, Yasa ve Bürokrasi zindeliği devletlerin sağlamasıdır. Devlet kurumlarının sağlıklı şekilde işleyişini ve gelişim-değişim sürecini şekillendirende seçilmiş hükümetlerdir. Bizim 15 yılımıza dahil edilen AKP hükümetinin, bu kurumlar ve işleyişleri indinde fecaat boyutunda işlere imza attığını şüphesiz bulurum! Özetle ağır-aksak gitse de işleyen devlet çarkının dişlileri RTE ve onun zihniyet paydaşlarının sabotajına kurban edildi. Sorun o ÇARK’ın yeniden tamir edilmesinde yoğunlaşmaktır.

Bizde parlamentarizm, seçim algısı, siyaset-bürokrasi kültürü, partilerin işleyişi esaslarında yüzümüzü ağartacak sonuçlar pek bulunmaz. Bu duruma bir şekilde tahammül edebiliyorduk; çünkü Ordu ve Yargı mekanizması şöyle-böyle Cumhuriyet Sisteminin müstahkem mevkileri konumundaydı… Heyhat, bu iki güzide kurum ( bir değişle paradigma) ve fonksiyon da AKP eliyle tarumar edilene kadar… Recep Tayyip Erdoğan, Devlet İşletim Sistemi (yani rejim) hususunda yaptığı vahim hataları görmekle birlikte, o meftunu olduğu dünya görüşünden kendini geri koyamıyor. Elbette sisteme müdahale etmek zaruri haldir; MHP Lideri Sn. Devlet Bahçeli’nin çıkışını ve risk alışını bu noktada yorumlamak gerekir. Hatta yürütme erkini idare eden Cumhurbaşkanı “belki” ülke hayrına da olacaktır. İflas etmiş, şekli bir dekordan ibaret yasama ve üyelerini şov (gösterim)den öte göremeyiz. Devletin kesesinden takribi 2 milyon liralık haberleşme harcaması yapan CHP’li vekil gibi bir yasama temsiliyeti olmasa da olur!

Sadete gelirsek; “evet” dememizi engelleyen unsurları paylaşmak gerekli. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başımıza gelen musibetlere rağmen Türklük ve Din hususunda tehlikeli-yıkıcı sularda gezmeye ısrar etmektedir. Mersin konuşmasında TÜRKLÜK “üst” kimliğini ayrıştırıcı (firak) diye nitelendirmesi rezalettir. Arap, Kürt bilmem ne etnik sahasına Türkleri ve onun Devletini müşkülpesent bir kimlik kılıfında sorunsallaştırması RTE’nin İdeolojik dünyasının açık beyanıdır. “İslam milleti” nitelemesi kavramsal ve Kur’an orijinli bir ifade ediş telakkisine matluptur; fakat Millet-Budun gerçeklik ve akılcılığı içinde yer almaz; biz ancak buna ÜMMET diyebiliriz. Birbirlerini boğazlayan Araplar, Cenup Azerbaycan’ı işgal altında tutan Farisiler ve Türk Devlet’inin bekasını el-an tehdit eden Kürt Ulusçuluk-Emperyal hareketi karşısında kültür, ülkü, dil ve yaşayış birlikteliği göremiyorum.. görenlerde AHMAKLARDIR!

Bu kafa ile Cumhurun başına geçen adamın cahil, yobaz, madrabaz taifesini ardına sürdüğü ve güç aldığını müşahede ediyoruz. Sistem, Cumhuriyetin temel ilke ve ülküleri nazarında elbette revize edilmelidir. Akli ve ehil-doğru yola dönüş ya halk melekesinde ya da Türkçü kadroların gerekli iradi güce sahipliğinde gerçekleşir. RTE fenomeni paralelinde ardına düşen yığınların sandıkta nasıl bir aklı selamet göstereceğini kestirmek pek güç. Türkiye’de Türklük ile sorunu bulunan bir Cumhurbaşkanının hala en tepede oturması başlı başına bir sorun. O halde önce RTE ve İdeolojik TAHAKKÜMÜNÜN etkisizleştirilmesi zaruridir. Ben referandumda “HAYIR” deme kararı almış durumdayım. Eğer ki sistem değişimi sandıkta olurlanırsa n’apılacaktır? Mevcut CHP ile gündem teşkili dahi zaman sarfıyken gözümüz DEVLET BAHÇELİ’de olacak! Sistem tanziminden öte en büyük sorun toplumun Cumhuriyet’in gerçek ve gerekli nimetleriyle tanış olmaması değil mi? Yarın kalktığımızda (referandum sabahı) hiçbir şey tabi ki düzelmeyecek, sihirli bir değnek dokunmayacak. Toplumsal kültür ve aklediş kabiliyetimiz “Bilgi” ile donanmadan sıkıntılardan kurtulma iyimserliği de asla taşımayacağım.

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!