Üst akıl,okyanus ötesi,faiz lobisi gibi yakınmalar hep muhasebeden kaçma,sorumluluk almama mantığının neticesidir.Olumsuzlukları başkasına yıkmak, kısa vadede tepkileri başka yöne çevirse de uzun vadede işe yaramaz.

Dış dünya her zaman vardı,ABD,Rusya bugünün devletleri değil,dünde vardılar. Her zaman kendi menfaatlerinin peşinde koştular.Zaten başka türlü davranmalarını beklemek abestir. Önemli olan bu gerçeği bilerek siyaset yapmaktır.

İktidarların bir görevi de üst akıl,okyanus ötesi veya faiz lobisi diye ifade ettikleri çevrelere karşı tedbir almaktır.Şikayet ederek,başkalarını suçlayarak –yanlış politikaları-aklamak mümkün değildir.

Son yıllarda vizyona sokulan politikaların hiç biri kamuoyunda tartışılmadı. Bırakınız kamuoyunu mecliste bile konuşulmadı. Biz yaptık oldu mantığı ile yapılan her iş duvara çarptı.Ülke büyük bedeller ödemek zorunda kaldı. Söz gelimi kimse hala niçin Esat’a savaş açıldığını bilmiyor. İsrail bize saldırırsa Türk bayrağı çekeceğiz diyecek noktaya gelmiş bir ülkeye savaş ilan edildi. Halbuki, Irak tecrübesi bize merkezi yönetimin yok edilmesinin sonuçlarını göstermişti. Etnik ve mezhep temelinde parçalanma. Bu parçalanmanın Türkiye’ye etkileri oldu mu,oldu.Kuzey Irak’ta kurulan yönetim PKK ve türevleri için bir motivasyon aracı oldu,demokratik Cumhuriyetten demokratik özerkliğe evirildiler. Bazıları açık açık bağımsız Birleşik Kürdistan rüyaları görmeye başladı.

Suriye ancak dış ve iç kargaşa neticesi parçalanma sürecine girdiğinde Türkiye müdahil olabilirdi. Yani Suriye’deki kaosun faili olmak için değil kaosu bitirmek için.Baştan beri menfaatimiz Suriye’nin bir bütün olarak kalması,yavaş yavaş demokratik bir yönetimin oluşmasına katkıda bulunmaktı. Olmadı, üst aklın değil bizzat kendi yaptığımız yanlışlar ve Rusya’nın zorlamaları sonucu başta savunmamız gereken noktaya şimdi geldik.

PKK ile masaya oturmak da aynı acelecilik ve biz biliriz kibriyle yapıldı. Yapılan iyi niyetli uyarılar,dostça eleştiriler birer düşmanlık belirtisi hatta karinesi olarak görüldü. PKK göstere göstere şehirlere yayıldı.Bu ülke için bin defa bedel ödemiş milliyetçilerin ikazları düşmanca karşılık gördü.Kripto PKK’lılar baş tacı edildi.Düne kadar özerkliği,ademi merkeziyetçiliği veya bölgeselleşmeyi savunanlar emellerine ulaşıyor olmanın sevinciyle çözüm sürecinin üzerine atladılar. Sonra ne oldu? Korkunç bir tahribat ve yüzlerce vatan çocuğunun şahadeti.

Şimdi bunun sorumlusu üst akıl veya faiz lobisi mi?

Bu politikayı hiç millete sormadan,tartışmadan uygulamaya koyanların hiç mi suçu yok? Darbe komisyonunda ifade veren eski MİT müsteşarı Emre Taner,Arnavutların bile devleti var Kürtlerin niye olmasın anlamında bir laf etti. Nedense bu kişinin şuur altını ifade eden bu itirafını medya görmezden geldi. Türkiye çözüm sürecini işte bu tip şahsiyetlerle yürüttü. Duvara çarpması mukadderdi,çarptı.

Şimdi başkanlık süreci de aynı mantıkla yürütülüyor. En küçük eleştiri veya karşı çıkışın karşılığı FETÖ’cülük suçlaması olarak dönüyor. Ülkenin kaderini ilgilendiren bir politika yeterince konuşulmadan,tartışılmadan,eksikleri,yanlışları giderilmeden realize edilirse Suriye ve Çözüm politikasına benzeyen hayal kırıklıkları ile karşılaşırız.Üstelik bu daha büyük bedeller ödememize neden olur.Siyasi katılım uluslaşmanın en önemli enstrümanlarından biridir.

Toplumun bir kısmının iktidar umudunu kaybetmesi onları siyasi katılımın dışına itebilir. Bu da var olan fay hatlarının daha da derinleşmesi demektir. Biraz daha mutedil,biraz daha akılcı olsak ne zararı olur?