Bazen öyle olaylara tanık oluyoruz ki, bu hale nasıl geldik- diye haykırmak geliyor insanın içinden.

Aslında adedim değil mahkeme salonlarında gördüklerimi yazmak. Çünkü, hukuki ihtilafların bir kısmı insanların-özel-saydığı alana girer. Ama bazı şeyler var ki durdukça insanın içini kanatıyor,yaz beni yoksa sorumlu olursun diyor. O zaman yazmak zorunda kalıyorsunuz.

Bir kaç gün önce bir Aile Mahkemesinde duruşma sırası beklerken, mübaşir sırası gelen bir aileyi anons etti. Biraz sonra kırk yaşlarında bir erkekle kadın içeri girdiler. Yanlarında 4-5 yaşlarında yüzüne günah kiri bulaşmamış bir çocuk. Şaşkın gözlerle etrafa bakınıp ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Çocuk tam arkamda. İçimden bir boşanma davası daha dedim. Biraz sonra duruşma başladı,hakime hanım, deliller toplandı artık karar vereceğim,çocuğun velayeti konusunda anlaştınız mı,diyerek, önce çocuğun annesine söz verdi,anne, çalışmadığını,çocuğa bakamayacağını, çocuğun babaya verilmesini istedi. Sonra baba’ya söz verildi,baba da çalıştığını,işe gittiğinde çocuğun sahipsiz kalacağını,çocuğun anneye verilmesini talep etti. Hakime hanım iki tarafa defalarca aynı soruyu yönelterek velayet konusunda anlaşmalarını aksi takdirde çocuğun –devlet korumasına-alınacağını ihtar etti. Anne de baba da  yumuşamadılar,o o alsın dedi,öteki o alsın dedi. Döndüm çocuğa baktım mahcup gözlerle bana baktı başını önüne eğdi,gözlerinden iki damla yaş döküldü. Anne ve babasının üzerlerine bir yük olduğunu anlamış mıydı,anlamamış mıydı bilemiyorum ama o iki damla göz yaşı içimde tufan oldu, yaktı,yangın yerine çevirdi içimi. Biliyorum, o çocuk kıyamete kadar hatırladıkça içimde ağlayacak ve o göz yaşları beni hep yakıp kavuracak. Neyse ki hakime hanım çocuğu fark etti,mübaşire dışarı çıkarmasını söyledi,Hakime hanımın acıdığı o minicik yavruya anne ve babası acımadı,o çıktıktan sonra da velayet konusunda anlaşamadılar.Düşünüyorum da evladını istemeyen anne,babaya anne,baba hatta insan denilebilir mi?

Benzer bir olay da önceki gün Ankara/Sincan cezaevinde yaşandı, tutuklu olan eşini ziyarete giden anne arandığı için tutuklanmış, biri özürlü 5 çocuk kapıda sahipsiz kimsesiz kalmıştı. Sosyal medyaya düşen o çekimleri kim yapmış bilmiyorum,ama o çocukların gözlerindeki korkuyu,panik halini,bunlar kim diye çevreye şaşkın şaşkın bakışlarını,canhıraş feryatlarını gördünüz mü?  Biz ne zaman bu kadar vicdansızlaştık, ne zaman bu kadar acımasızlaştık? Allah her türlü terörün de,destekçisinin de belasını versin. Terörle mücadeleye evet,ama ya bu,bunu hukukun vicdanın,İslam’ın neresine koyacağız? Bu sabilerin,bu çocukların suçu ne?

Dünden beri her iki hikayenin çocukları içimde ağlayıp duruyor. Onları kendi çocuklarımın yerine koyuyor, buna neden olanları bağışlayamıyorum.

Biz böyle değildik,bir merhamet medeniyetinin çocuklarıydık.Kılıcımızla değil,merhametimizle,adaletimizle gönülleri fethettik. Geldiğimiz noktaya bakın.Çocuklarına bile acıyamaz hale gelmiş bir toplum.Bu nobranlığı,bu sorumsuzluğu anlayamıyorum. İçimden sokağa çıkıp,ey insanlar vicdana,merhamete dönün,sizi kardeş yapacak olan budur diye haykırmak geliyor.