YÜZ KARASI

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Oğuz Han soyundan gelen Türklerin kurduğu devletler zincirinin son bağımsız halkası, devlette devamlılık ilkesi gereği Batı Türk Devletinin günümüze uzanan temsilcisidir.

Bu sebeple zamane emanetçileri ,yaradılışından bugüne Türk hakanları, kağanları, sultanları, padişahları nasıl devlet yönettiyse, onların izinden yürümeli, kökü Oğuz Kağan'a uzanan, Türk Töresiyle şekillenen, binlerce yıllık Türk Devlet Yönetme Geleneklerinden uzaklaşmamalı, aksine onu kendisine rehber edinmelidir.

Türk'ler İslam öncesinde de, İslamiyetle şereflendikten sonra da Allah'ın izniyle bütün dünyaya hükmetmek yani nizam-ı alem hedefinde olmuşlardır. Türk toprakları , diğer devletlerde olduğu gibi kağanın malı, Türk Milleti de ona bakma ve onu besleme zorunluluğu taşıyan bir güruh asla olmamıştır.

Devletin kurucu unsuru olan millet her zaman birinci sırada gelmiş, kağanların asli vazifeleri de milletini doyurmak, yerleştirmek, iç ve dış tehlikelere karşı korumak, ülkeyi mamur etmek olmuştur.

Özel günlerde kurulan dev sultan sofralarında altın-gümüş tabaklarda ziyafetler verilmiş, bu tip pahada ağır eşyaların insanlar tarafından yağma edilmesi bir adet halini almıştır.

Bu günlerde açlar doyurulmuş, çıplaklar giydirilmiş, borçluların borçları ödenerek zor durumlarına son verilmiştir. İslam öncesinde de , sonrasında da bölücü olmamak kaydıyla bütün inançlara saygı gösterilmiş, Türk Devletlerinde herkes inancını rahatça yaşayabilmiş , devletin bu hoşgörüsü pek çok kez kavimlerin silahsız, kendi rızalarıyla Türk'lere katılmasına neden olmuştur.

 

Adalet müessesesi, Türk Devletlerinin en üzerine titrenen , en hassas işleyen, eşitlik prensibinden asla ve asla taviz verilmeyen kurumu olmuş, vatandaşlar adil devlete olan güvenlerini hiçbir zaman kaybetmemişlerdir.

Toprak, göçebe olarak yaşanan zamanlar dahil, her dem vatan kabul edilmiş, ona karşı en ufacık hakaretamiz davranış kesinlikle kabul edilmediği gibi, bir karışı bile namus bilinerek , uğruna nice şehitler verilmiştir. Selçuklular, askeri ve siyasi açıdan güçlü olan Türk nizam-ı alem ülküsünü kuvvetlendirip, destek olabilmek için Nizamiye medreselerini açmış, bütün ülkeyi tekke, zaviye, kervansaray, hamamlarla donatarak sanatta, bilimde, kültürde ileri bir medeniyet seviyesine ulaşmışlardır.

 

 

Kilisenin ruh madde dengesini kuramayıp, bilim adamlarını yaktığı dönemlere denk gelen bu zamanda Türklerin ilme verdikleri önem takdire şayandır.

Toparlayacak olursak : Devlet yönetme gelenekleri, emanetçilerin millete bakış açısı, farklılıklara saygı, adalet anlayışı ve bilime verilen önem konu başlıklarında Hunlardan başlayıp, Türk adıyla kurulan ilk devlet olan Göktürkler'e, İslam dinindeki iç ve dış karışıklıklara son veren Selçuklulardan, Türk nizam-ı alem ülküsünü zirveye taşıyan Devlet-i Aliyye'ye , bu büyük milleti yöneten bütün emanetçiler karşılaştırıldığında üzülerek söylemek zorundayım ki, bugünkü hükümet uyguladığı politikalarla Türk tarihinin yüz karası durumundadır.

Devletin bekası ve milletin huzur ve refahı için yapılması gereken, demokrasi çerçevesinde en kısa zamanda (1 Kasım) , bu millete yakışan, Türk Devletini hakkıyla, atalarının açtığı yoldan şaşmadan yönetebilecek bir hükümete emaneti teslim etmektir.