Medine Müdâfaası hakkında, ellerimle değil, kalbimle yazarım. Her sene hatırlatmayı vazife bilirim. Bu sene bilerek iki gün erteledim. Sebebi şu:

2017’nin aralık ayında BAE Dışişleri Bakanı, Fahreddin Paşa’ya hırsız deyince esip gürlemiş ve haddini bildirmiştik ya arkası gelecek mi diye merak ettim.

O zaman, “Oh be, nihâyet!” diyerek ben de gaza gelmiş ve şöyle yazmıştım:

“Medine Müdâfaası, İngilizin ektiği düşmanlık tohumuna rağmen, Türklerle Arapların ümmet bilinciyle omuz omuza direnişidir. Medine Müdâfaası, Türklerle Arapların kardeşlik belgesidir. İngilize uşaklık eden hâinlere rağmen halkların kardeş olduğunun ispatıdır. Bu yüzden şanlı Medine Müdâfaası’nı lâyıkıyla anmaya şimdiden hazırlanmalıyız.

Medine Müdâfaası ve Fahreddin Paşa'yı, devlet düzeyinde anmalıyız. Sempozyumlar, şiir yarışmaları, filmler yapmalıyız. Türk’ü Arab’a, Arab’ı Türk’e düşman edenlerin suratına, ‘Türk milletiyiz, İslâm ümmetiyiz!’ diye haykırmalıyız.”

Zannettim ki devlet düzeyinde bir anma olacak. Zannettim ki Mondros’u ananların suratına, “Hayır savaş 30 Ekim 1918’de bitmedi. 10 Ocak 1919’da bitti.” diye haykırılacak.

Allah râzı olsun, Türk Târih Kurumu’ndan başka hatırlayan olmadı.

Köşe yazarları sus pus! Yukarılar susunca çıtları çıkmadı. Allahaşkına bu neyin alışverişi?

Bir arkadaşımı arayıp, “Farkında mısın?” diye sordum.

“Geçen sene Truva yılıydı. Bu sene Göbeklitepe yılı. Medine nereden çıktı? Îcat çıkarma!” diye uyardı. Güldük. Gülmek var ki ağlamaktan beter…

Fahreddin Paşa, 10 Ocak 1919’da teslim olmak zorunda bırakılınca kılıcını Ravza’ya emânet etti. O kılıç, bin sene İslâm’a hizmet etti. Ravza’nın sâhibi “El-emin”dir.

Kılıç, doğru yere emânet edildiğine göre ne gam!

Biz yine kimseden vefâ beklemeden Efendimizin diyârını haçlılara ve hâinlere teslim etmemek için direnen Mehmetçikleri ve şanlı komutanları Fahreddin Paşa’yı rahmet ve minnetle analım. Peygamber Efendimize komşu olsunlar.

MEDİNE MÜDÂFAASI

30 Ekim 1918… Mondros imzâlanmış, her yerde silah bırakılmış. Medine’nin etrafı isyancı Araplar ve haçlılalarla sarılı. Şehri savunan Fahreddin Paşa, “Olmaz” diyor, “Efendimizin diyârını hâinlere bırakmam!”

Paşa, kendisiyle birlikte Ravza’yı bekleyen Mehmedlere, “Mehmedçik” adını veriyor. Mehmedçik, iyi beslenemediği için hasta; Mehmedçik dermansız. Paşa, bir çâre arıyor. Çekirge yemeyi îcad ediyor ve kendisi de yiyor. İşte bu komutanın ve Mehmedçiğin direnişi, Hendek Müdâfaası’ndan bir cüzdür. Paşa, müdâfaa ettiği şehrin, 13 asır evvel nasıl savunulduğunu muhakkak ki çok iyi biliyor.

İngilizin ödü patlıyor, bu direnişten. Kutü’l-Amâre’den biliyor ki bu paşalara para sökmez. O günden beri mertçe değil, nâmertçe savaşıyor. Açgözlü bedevîlere, su gibi altın akıtıyor.

Felâketlerimizin mîmârı ittihatçılar ise paramparça. Almanların peşinden gidenler, cepheden ağlayarak dönüyorlar. Abdülhamid Han’ın, Şerif Hüseyin’i niye İstanbul’da rehin tuttuğuna, ancak kafaları basıyor. İngilizperest takımı ise memnûn. Ne de olsa bu, Enver’in bitişi demek. Allah biliyor ya bu ittihatçıların İngilizlere ne kadar direndiğinden hep şüphe etmişimdir. Kolay mı teslim olduk yoksa direndik mi?

Böyle şey olur mu demeyin! Plevne’yi düşüren Ruslar değil, paşalar arası kavgadır. Osman Paşa’ya yardıma gitseler Plevne düşer miydi? Bile isteye gitmiyorlar. 19. asır bürokratları, paşaları böyle. Rusçusu, İngilizcisi, daha bilmem ne belâ dolu devlette. Rakibini indirmek için devleti indirebilecek kadar ihtiraslılar. “Önce devlet” diyenlere rastlamak zor.

Fahreddin Paşa direniyor ama kendi ekibinden teslim olanlar var. İstanbul’dan da “Artık bıraksın” emri gelmiş. Paşa, 1919 ocak evâilinin bittiği gece Ravza’ya sığınıp duâ ediyor. Kılıcını, Ravza’ya emânet ediyor. Sabah olduğunda sona gelindiğini bilen arkadaşları tarafından derdest edilince, “Ben seni bırakmadım Ya Resulallah!” diye feryad ediyor.

Yaralı Mehmetçikler, birlerine tutunarak Ravza’ya yüzlerini gözlerini sürüp ağlıyorlar. Peygamberimizle vedâlaşıyorlar. Medine halkının gözü yaşlı. Manzara o kadar vahim ki isyancı Arapların taşlaşmış kalpleri bile bir nebze olsun yumuşuyor.

Cihan Harbi, Medine’nin düşmesiyle fiilen, böyle bitiyor.

Medine Müdâfaası, “Türk milletindeniz, İslâm ümmetindeniz” demektir. Kimliğimizdir, nâmusumuzdur, şerefimizdir.

Unutanlara, unutturmak isteyenlere yuh olsun, yazıklar olsun!