Türkiye'nin tarih sahnesinde, belki de en karanlık periyotlardan biri olan 12 Eylül 1980 darbesi, ülkenin siyasi, toplumsal ve kültürel yapısında derin izler bırakmıştır.
Bir gece yarısı, radyolardan gelen marşlarla uyandık ve ertesi sabah ülkemizin bambaşka bir döneme girdiğini anladık.
Aylarca süren siyasi istikrarsızlıklar, sokak çatışmaları ve ekonomik belirsizlikler, birçok kişi için belki de bu darbenin "kaçınılmaz" olduğunu düşündürebilir ama işin aslı öyle değil!
Demokrasinin askıya alınması, temel hak ve özgürlüklerin yok sayılması, insanların sorgusuz sualsiz gözaltına alınmaları, işkenceye maruz kalmaları, hukukun askıya alınması kabul edilebilir değildir.
Darbe, bir yandan Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in değerlerini, ilke ve devrimlerini hedef alırken, diğer yandan da Türkiye'nin devrimci, laik birikimini zayıflatmış, yerini siyasal İslamcılığa bırakmıştır.
Bu darbenin doğurduğu siyasi boşluk, tarikatların, cemaatlerin ve birtakım siyasi oluşumların yükselişi için elverişli bir zemin hazırlamıştır.
12 Eylül'ün yarattığı yaralar bugün bile tam anlamıyla sarılmış değildir.
Yüz binlerce insanın yaşamı, bu darbenin doğrudan ya da dolaylı sonuçlarıyla değişti. Birçok insan, darbeyle birlikte sevdiklerini kaybetti, işlerini, özgürlüklerini yitirdi. Türkiye, darbenin etkisiyle birçok değerini hem sağdan hem de soldan birçok yetenekli bireyini kaybetti.
Ancak şu da bir gerçek ki, 12 Eylül darbesi sadece siyasi bir müdahale değil, aynı zamanda toplumsal bir travma, kültürel bir erozyondu.
Darbenin etkisi, toplumun her kesimine, her yaş grubuna, her düşünceye sirayet etti. Duygularımıza, düşüncelerimize, umutlarımıza ve hayallerimize de bir darbe indi 12 Eylül ile.
43 yıl geçti üzerinden, ama hala kanayan yaraları, hala dinmeyen acıları var 12 Eylül'ün.
Bu tarihi, sadece bir darbe günü olarak anmak yetmez. Bu tarihi, demokrasinin ne kadar kırılgan olduğunu, temel hak ve özgürlüklerin ne kadar kıymetli olduğunu ve bir ülkenin nasıl kolayca rayından çıkabileceğini hatırlamak için de anmalıyız.
Unutulmamalıdır ki, tarihi unutan ya da yanlış anlayan toplumlar, aynı hataları tekrar yapma riskiyle karşı karşıya kalırlar.
12 Eylül, unutmamamız gereken bir tarihtir. Ve bu tarihin bize öğrettiği en önemli ders, demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının ne kadar kıymetli olduğudur.
Bu vesileyle, 12 Eylül'ü sadece bir tarih olarak değil, demokrasimize sahip çıkmamız gerektiğinin bir hatırlatıcısı olarak anıyor ve bu karanlık dönemin bir daha tekrarlanmaması temennisiyle tüm mağdurlarını saygıyla anıyorum.