12 Eylül’ün üzerinden 38 yıl geçti. Bazılarımız için hiç geçmedi, tortuları, acıları, hatıraları içimizde capcanlı duruyor.

Hepimizin hayatında derin izler bırakan olaylar vardır, bizim kuşağın hafızasında en derin izleri 12 Eylül öncesi Türkiye’si ile sonrasındaki zulüm ve işkence dönemi bıraktı.

O günlerin kavgasını, işkencesini unutmak mümkün mü?

Binlerce genç mahpuslarda çürüdü, binlercesi işkenceden geçti, bir denge politikası uğruna bir nesil mahvedildi.

12 Eylül kuşağı Türkiye’nin son 70-80 yılda yetiştirdiği en fedakar, en ülkücü, en gözükara kuşağıydı.Bir devleti şaha kaldıracak bir kuşaktı, bonkörce harcandılar. Kimse bizim sokağa hangi saiklerle çıktığımızı, hangi mecburiyetlerin bizi mücadeleye zorladığını düşünmedi, sağ-sol deyip aynı kefeye koyarak, hepimize aynı zulüm tarifesini uyguladılar. Yok ettikleri şey sağ-sol kavgası değildi, ülkücü hareketin şahsında vatan sevgisiydi, devlet-i ebet müddet ülküsüydü, milli reflekslerimizdi kısacası bu ülkenin aydınlık geleceği idi.

12 Eylül olmasa muhtemelen ilk seçimde MHP büyük bir oy patlaması ile ya iktidar olacak yahut iktidarın ortağı olacaktı. Şartlar milliyetçi siyasetin yükselmesinden yanaydı ,vatandaş bu komünist saldırıyı durdurursa ülkücüler durdurur diyordu. Bir gece hem bizim, hem vatandaşın yolunu kestiler. Türk milliyetçiliğine dönük aynı kumpas sonraları da devam etti. Milliyetçiliği iktidara taşıyacak şartlar oluştuğunda her defasında ülkücü-milliyetçi hareket çeşitli iç dış operasyonlarla paramparça edildi. Derin güçler hiçbir zaman bizi rahat bırakmadılar. Türkiye’nin yönetimini ülkücülere çok gördükleri için her türlü milliyetçi yapılanmayı da ona göre tanzim ettiler, ya böldüler ya kontrol ettiler.

Ülkücü hareket darbelerden, uğradığı ihanetlerden gereken dersleri çıkardı mı, hiç sanmıyorum. Siyaset ülkeyi yönetmek için yapılır, başka türlü bir siyaset yoktur. Hiçliğe talip olan bir siyasetin gayesi ülkücüleri devlet yönetmekten uzak tutmaktır. Biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik sözü hiçliği kutsallaştırmanın ustaca kamufle edilmiş şeklidir. Karşılıksız hiçbir adım atmayanlar, düne kadar bu mukaddes vatana dar-ul harp diyenler, bugün ülkeyi yönetiyor. Vatan için canını, kanını, gençliğini sebil edenler ise hiçbir karşılık beklemeden onlar ülkeyi yönetsinler diye hamallık yapıyor. İşin garibi de bunu vatana hizmet kategorisinde görmeleri. Karşılıksız sevdik vurulduk,karşılıksız sevdik işkence gördük, karşılıksız sevdik esir düştük,sephalara çıkarıldık, hala karşılıksız seviyoruz. Bize sevmek, başkalarına yönetmek düşüyor buna da milliyetçilik -ülkücülük diyoruz.

Bazı eblehlerin buna kızacağını biliyorum, çünkü karşılıksızlığı ancak eblehler kabul eder. İtiraz edenlerin Peygamber efendimiz vefat ettikten sonra Beni Saide gölgeliğinde Hz. Ebubekir’in halife seçilmesi esnasında yapılan konuşmalara bakmalarını öneririm. Hz. Ebubekir ve onu destekleyen Hz. Ömer; biz ilk Müslümanlarız, çile çektik, zulüm gördük, hicret ettik, en çok fedakarlığı biz yaptık hilafet de bizim (muhacirin) hakkımızdır, diyerek hilafeti almışlardır. Bunda tabi Hz.Ebubekir’in en faziletlilerden olmasının da büyük etkisi vardır. Ne yazık ki biz, bu ülke için en büyük fedakarlığı biz yaptık,ezildik,horlandık,sürüldük,işkence gördük,gadre uğradık bu ülkeyi yönetmek en çok bizim hakkımızdır diyemiyoruz. Diyemediğimiz için de elli yıllık bir hareket olarak hiçlikle yetinmeye devam ediyoruz. Bir 12 Eylül’de kendi içimize, bizi iğdiş eden devletten uzak tutma amacına matuf- söz ve sloganlara yapılması gerekiyor. Evet,12 Eylül’ün üzerinden 38 yıl geçti ama 38 santim bile mesafe alamadık,hala aynı sloganlarla,aynı yalanlarla, aynı hadımlaştırma ifadeleri ile uyutuluyoruz. Allah hepimize hayırlı bir uyanış nasip etsin. Biliyorum uyanmak zor ve tehlikeli bir şeydir, sonunda ya hain,ya ajan,ya satılmış, ilan edilmek vardır ama şerefli bir iştir.Bunu göze almak için gerçekten ülkücü olmak, hiçbir zincire boyun uzatmamak gerekir. Bu vesileyle, 12 Eylülde ezilmiş, horlanmış, aç- sefil bırakılmış, asılmış, hayatları üzerinden menfaatperestlerin saltanat arabaları geçirilmiş bütün arkadaşlarımı, ülküdaşlarımı hayır ve saygıyla anıyorum.