Ey vatandaş! Çılgın Projemiz olan Kanal İstanbul’u 2023 yılına yetiştireceğiz!

Ey vatandaş duyduk duymadık demeyin! 2023 yılında kendi doğalgazımızı kullanmaya başlıyoruz, fazlasını satacağız!..

Ey vatandaş kulağını dört aç da öyle dinle! 2023 yılında uzaya bayrağımızı dikecek ve Ay’a ayak basacağız!

Ey vatandaş! Bu Anayasa ile gidemeyiz, 2023’e “Yeniden Kuruluş Anayasası” ile girmeliyiz!

Ey vatandaş; bu böyle olmaz! 2023’e doğru yürürken Hukuk ve Ekonomi alanında reformlar yapacağız!

Ey vatandaş! 2023’te bilgi ve teknoloji ihraç eden bir Türkiye göreceksiniz!

Böylece peş peşe çizilen pembe tablolar, güzel vaatler millette heyecan uyandırmaz ve gelecek için umutlandırmaz mı? Ama ne oluyor? Gelin onu görelim.

Hani günlerce uykusuz kalıp yorgun düşmüşsünüzdür ama bir lafazan arkadaşınız, komşunuz, akrabanız gelmiştir de ha bire konuşur, siz de bir şey diyemeyip dinler gibi yaparsınız ama gözleriniz bir kapanır bir açılır, arada bir irkilip zıplarsınız ya bu anlatılanlar da milletimiz üzerinde o etkiyi yaratıyor. Çünkü milletin derdi başından aşmış. Esnaf perişan, öğrencilerle aileleri ne yapacaklarını bilemiyorlar, işsizlik almış başını gidiyor, çöplere atılan çürük meyve ve sebzeleri toplayıp evlerine götüren insanlar var. Geçim darlığı yüzünden intiharlar oluyor, bebeklerini poşetler içinde çöplüklere atanlar var. Salgın yüzünden herkes geleceğe umutla bakamıyor, aşı geldi mi gelecek mi, gelse çare olacak mı diye korkuyor. Millet bu halde ilken anlatılan her konu masal gibi, hikâye gibi, hatta efsane gibi algılanıyor.

Bunlar da yetmezmiş gibi her nasılsa bir üniversitenin hem de İlahiyat Fakültesi’ne “Dekan” olarak atanmış olan biri kendilerince hak arayışına giren üniversite öğrencilerine tehdit savurabiliyor.

O da yetmezmiş gibi Ayasofya’ya “Baş İmam” olarak atanan ve üstüne üstlük “Profesör” unvanı da olan bir başkası sanki üzerine vazife imiş gibi “Anayasa’da laiklik ilkesi olmasın” diyebiliyor. Sanki Anayasa’dan laiklik kaldırılınca lükse, israfa, şatafata dalanlar birden Müslüman olduklarını hatırlayıp tövbe mi edecekler? Yolsuzlukların, kul hakkı yemelerin kökü mü kazınacak? Hak, hukuk, adalet yerine mi gelecek? Bütün kabahat o kelimede ise adına “İslam Cumhuriyeti” denen sözde Müslüman devletler ilimde, irfanda, teknolojide, hak ve hukukta niye şaha kalkamıyor, niye örnek ve önder olamıyorlar ay İmam?

AKP Grup Başkan Vekili de “Kuruluş/Kurtuluş Anayasası yapacağız” diye ortaya çıktığı için insan bunlar birer nabız yoklamalar mıdır diye düşünmeden ve ne kuruyor, neden kurtuluyorsunuz diye sormadan edemiyor.

Olup bitenler gösteriyor ki koyunlar can derdinde, kasaplar mal! Öyle anlaşılıyor ki 2023 yılına hayal dağıtılarak gidilecek ve seçim erken de olsa zamanında da yapılsa bu hayaller satılarak oy toplanmaya çalışılacak; tutarsa iktidarda kalmaya devam edilecek.

Önce şu uzaya bayrak gönderme ve aya ayak basma işine el atalım. Uzay teknolojimiz var mı? Yok! Uzaya göndereceğimiz füze ya da mekik geliştirdik mi? Hayır! Füze ya da mekik fırlatacak rampalarımız var mı? Yok! Uzay Üssümüz var mı? O da yok! Peki, uzay teknolojisinde öne çıkan devletlerle yarışmak bir kenara, bu konudaki bütçelerinin çeyreğinin çeyreği olarak ayrılan bir bütçemiz var mı? Yok! Onun için bu konu kimseye inandırıcı gelmedi ve bir – iki yıl önce “Damat Bakan” olarak adlandırılan müstafi Berat Bey’in “Cumhurbaşkanımız Ay’a dört şeritli yol yapacağız dese inanacak kitlemiz var” sözü hatırlanarak karikatürize ediliverdi.

Hayal etmek elbette güzeldir ama bir de gerçekler var. Yapılan ciddi araştırmalara göre Türkiyemizde yaşayanların %47’si yurtdışına gitmek istiyor. Bu oran üniversite öğrencileri arasında daha yüksek olmakla birlikte milletimizin hemen her kesiminde ve hatta iktidar partisinin seçmenleri arasında bile yaygın durumda. Demek ki iktidarın önce bunu sorgulayıp kendi kendisini siygaya çekmesi gerekiyor.

Evet… NASA’da ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş ülkelerin saygın üniversitelerinde çalışan, dünyaya parmak ısırtan buluşlara imza atan, NOBEL ödülü alan, kanser tedavisinde çığır açmaya hazırlanan bilim adamlarımız var. Var da burada araştırma imkânları olmadığı için hep oralara gitmişler, gitmeye de devam ediyorlar. Bunu önleyemez ve o değerlerimiz için burada imkân hazırlayıp geri getiremezsek milyarlarca dolar harcayıp başkalarının teknolojisi ve imkânları ile uzaya bayrak göndersek ne olur, bir insanımızı Ay’a indirsek ne olur?

Virüs belası geldi gitmiyor. Aşı önem kazandı ve başkalarına el açıyoruz. Halk söyleyişi ile elden gelen öğün olmuyor, yeterli olup işimizi görmüyor. Uzay için yapılacak masrafın yarısı ile Hıfzıssıhha Enstitüsü daha modern teknolojilerle donatılıp yeniden hizmete açılabilir mi? Açılabilir! O halde bu inat niye?

Kimsenin gözünden kaçmıyor artık; iktidarın bütün gayreti 2023 seçimleri. Mesela şu mitinglere dönüşen ve millete küçük çay paketleri atılarak cazip hale getirilmeye çalışılan açılışlar! Odaların, borsaların, derneklerin kongreleri ertelenirken AKP kongrelerinin doludizgin devam etmesi ve partililerin salonlara tıka basa doldurulması, el ele tutuşup poz verdirilmesi. Hani fırsat eşitliği, hani hak, hani hukuk, hani adalet? Futbol seyircisi statlara, basketbol ve voleybol seyircisi salonlara giremiyor. Düğün salonları kapalı. Cenaze namazlarına sınırlı sayıda insan alınıyor, taziye için evlere gidilemiyor. Milli Bayramlar ancak sembolik olarak kutlanabiliyor, dini bayramlar buruk geçiyor. Lokantalar, kahvehaneler kapalı. Şu salgın döneminde doğru ve olması gereken bu. Hatta bu da yeterli değil; tam kapanmak gerekiyor. Peki, iktidar partisinin kongreleri niye açık? Halk arasında söylenip durduğuna göre yoksa virüs oralara giremiyor mu ya da iktidar partisinin kendi üyelerine bir kastı mı var?

Siyasi hırs pek çok değerimizi yıprattı. AKP iktidarları döneminde ateistler, deistler çoğaldı. Her köşeye cami yapılması çare değil. Diyanet’in siyasetle iç içe bir görüntü vermesi, birtakım sorumlu ya da sorumsuz kişilerin ileri geri konuşmaları insanları camilerden uzaklaştırdı, dini duygularını köreltti. Kurulan komplolar sonucu her zaman güven duyduğumuz ordumuz yıpratıldı. Adalete güven kalmadı. Her işe karıştırılınca tarihteki gururlarımızdan biri olan Osmanlı’ya duyulan sempati azaldı. Daha pek çok örnek verilebilir.

Biz milletin içinde yaşıyor ve bunları görüyor, üzülüyoruz. Ancak merak ettiğim bir şey var; sayılarının üç yüzden fazla olduğu söylenen Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanı, Cumhur Başkanlığı Danışmanı, Cumhurbaşkanlığı şu kurulu bu kurulu üyeleri hiç mi bunların farkında değiller acaba? Farkındalar da Cumhurbaşkanı’na rapor veremiyor, konuşup anlatma cesaretini gösteremiyorlar mı bilmiyorum.

Velhasıl 2023 hedefleri ya da hayalleri eriyip gittiği için millete hiç güven vermiyor. Millet gerçekten güven bunalımı içinde. Dolayısıyla kendi gündemi ile iktidarın gündemi arasında dağlardan öte fark var. Onun içindir ki hayal dünyasından gerçeklerin dünyasına dönülmesi gerekiyor.

Yazımıza, siyasilerin ağzından “Ey vatandaş” diye başlamıştık, vatandaşımızın ağzından “Ey siyasiler” diye bitirelim:

Ey siyasiler! Kin ve nefret duygularını bırakın. Siyasi çekişmeler, hırslar dizginlensin. Milletimiz çok gerildi, çok yıprandı ve yoruldu artık. Lütfen 2023 yılını zehir etmeyin de Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını milli birlik ve beraberlik içinde kutlayalım.