Milliyetçilik milleti öne alan bir doktrindir. Her konuda milli menfaatleri merkez alarak hareket eder. Milletten hareket ettiği içinde milli değerleri yansıtır. Her milletin milliyetçiliği kendine benzer. Türk milliyetçiliği Türklüğün alametlerini, başka milliyetçilikler içinden çıktıkları toplumların özelliklerini taşırlar.

Çıkarcı siyasetçilerin en hoşlanmadıkları düşünce biçimi milliyetçiliktir. Çünkü milliyetçiler siyasi çıkarların milli menfaatlerin önüne çıkmasına müsaade etmezler. Yönetimleri millet adına denetleyerek toplumun zararına olacak tasarruflarına engel olurlar. Onun için çıkarcı siyasetçiler veya dengeci politikacılar tarafından önce milliyetçiler harcanır.

1944 Turancılık/Türkçülük davası da öyle bir şeydir. Rusya'ya yaranmak, Sovyet hegemonyası altında yaşayan esir Türklerle ilgili hiç bir proje ve tasavvurumuzun olmadığını göstermek için milliyetçiler feda edilmiştir. Ancak bu dava milliyetçileri susturmak yerine tam aksi tesir yaparak daha etkili bir konuma getirmiştir. Milliyetçilik siyasi bir hareketin tohumlarını o yargılamada atmıştır. Nitekim o davada yargılananların neredeyse tamamı Türk milliyetçiliğinin öncüleri olarak tarihteki yerlerini almışlardır.

Uzun bir zamandır milliyetçilikle ırkçılığı, milliyetçilikle şovenizmi özdeşleştirmek için özel bir çaba sarf edilmektedir. Nedense bu menfi özellikler sadece Türk milliyetçiliği söz konusu olduğunda gündeme getirilmektedir.

Mesela etnik milliyetçilikle ilgili hiç kimse tepkici bir tavır ortaya koymamakta, hatta neredeyse etnik milliyetçilik bir hakmış gibi takdim edilmektedir.

Türk milliyetçiliğinin bir başka şansızlığı da siyasal İslamcıların tamamen siyasi rekabetten kaynaklanan sebeplerle milliyetçiliği ırkçılıkla özdeşleştirme yönündeki gayretleridir. Aslında bu İslami gerekçeleri olan bir yaftalama değildir. Tamamen siyasi rekabette öne geçmek için İslam'ı kullanarak yapılmış bir çarpıtmadır. Din siyasi rekabetin aracı haline getirildiğinde onu istismar edenlerin dışında kalanlar din dışı ilan edilmekle karşı karşıya kalırlar. Nitekim geçmişte de günümüzde de bu tip çirkinlikler olmuştur. Oysa yüce İslam dininin bu seviyesiz sokak edebiyatının dışında tutulması gerekirdi.

Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, R. Oğuz Türkkan gibi Türkçüler mücadeleleri ile Türk fikir hayatında önemli bir kanal açmışlardır. Daha doğru bir ifade ile tıkalı kanallara anjiyo yaparak Türk milliyetçiliğini fikir dünyasından aynı zamanda siyasi alana da taşımışlardır.

Bu yönüyle büyük bir hizmet yapmışlardır. Milliyetçiliği olmayan millet ve devletler savunmasızdır. Milliyetçilik milletlerin bir korunma ve savunma mekanizmasıdır. Ne yazık ki bu ülkede hep horlanmış, hep harcanmış, hep ötekileştirilmiştir.

12 Eylül öncesini bir düşünün, Türk milliyetçileri olmasa, onların bedenleri ile kurdukları barikatlar olmasa Komünizm hiç bir engelle karşılaşmadan rahatlıkla hedefine ulaşırdı. Ama milliyetçiler kanlarını sebil etmiş bu ihanete geçit vermemişlerdir.

Vatanın bütünlüğüne, milletin birliğine yönelik her tehdit milli refleksleri harekete geçirir.

Milliyetçilik kendiliğinden harekete geçen bir özelliğe sahiptir. Onun için emperyalizm hedefe aldığı her ülkede önce milli duyguları yok etmeye, milliyetçiliği itibarsızlaştırmaya çalışır.

Devlet ve milletin tasfiyesi milliyetçiliğin tasfiyesinden başlar. Onun için bu ülkede hür ve bağımsız yaşamak istiyorsak milliyetçiliğimize ve bizi biz yapan değerlere sahip çıkmak zorundayız.

Büyüklerimiz bize büyük bir emanet bıraktılar, onu korumak bizim için namus borcudur. Milliyetçiliğimize ve Türklüğümüze sahip çıkalım.

Unutmayalım ki biz olarak kaldığımız müddetçe bu kutsal vatanın sahibi olarak kalabiliriz.

Benliklerini kaybeden toplumlar her şeylerini kaybederler.

Bu duygularla tüm okuyucularımın 3 Mayıs Türkçüler bayramını kutlar, Türk milletinin ilelebet yaşamasını dilerim.