Yıldıray Oğur, dünkü yazısında San Fransisco’nun yeni seçilen Bölge Savcısı Chesa Boudin’in hikayesini yazdı.

Boudin, terörist bir anne ve babanın oğlu, anne Boudin 25 yıl, baba Boudin ise güvenlik görevlilerini öldürmekten 75 yıl ceza almış. Anne Boudin cezasını tamamlayarak çıkmış ama baba Boudin hala içeride.

Oğur, Marksist terörist anne ve babanın oğlu Chesa Boudin’in bölge savcısı seçilmesinden hareketle böyle bir şeyin Türkiye’de asla olamayacağını, kısacası suçun şahsiliğinin gözetilmediğini belirtmiş.

Yıldıray Oğur’un suçun şahsiliğinin günümüz Türkiye’sinde dikkate alınmadığı tespiti doğru. Özellikle son yıllarda eşinden veya herhangi bir yakınının karıştığı eylemlerden  dolayı bir sürü insan işinden gücünden edildi. Haklarında soruşturma bile olmayan on binlerce insan KHK ile aç bi ilaç sokaklara bırakıldı. 15 Temmuz yargılamalarında -haklarında herhangi bir delil bulunamayan- sanıkların aile araştırması yapılıyor, ailede soruşturma geçiren herhangi bir kişi varsa bu, yargılanan kişi aleyhine delil sayılıyor. Yani mesela amcası, dayısı, ağabeyi, eşi soruşturma geçirenin kendisi de  suçlu kabul ediliyor.

Yazı bu yönü ile doğru, ancak  Boudin örneği tek başına ABD’yi anlatmaya yetmediği gibi, günümüzün iktidar etme şeklinden kaynaklanan uygulamalar da bütün bir tarihimizi kapsamıyor. 1925’de doğuda önemli gailelere neden olan ve belki de sonraki yılların siyaset biçimini belirleyen Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat milletvekili olup meclise girdi. Kimse dedesinin isyanını oğlundan sormadı. PKK/ çizgisinde olan birçok kişi KCK davalarından tutuklu iken milletvekili seçildi. Aysel Tuğluk seçildiğinde İstanbul’da tutuklu idi.  HDP Hakkari milletvekili Selma Irmak 90’lı yıllarda örgüt üyeliğinden 10 yıl hapis yatmasına rağmen meclise girdi. Tarihimizin en kanlı teröristi Öcalan’ın yeğeni Dilek Öcalan geçen dönem Şanlıurfa’dan milletvekili oldu. Ertuğrul Kürkçü terör geçmişine rağmen meclise girdi.  Bu isimlerin bazılarının babaları, bazılarının yakınları diğer bazılarının bizzat kendileri suça karışmış kişiler. ABD’de Boudin’e gösterilen toleransın daha fazlasına mazhar oldular. Bugün belki bazı kısıtlamalar, hatta yanlışlar var ama bunu bütün bir tarihimize teşmil etmek mümkün değil.

Diğer yandan, ABD tek başına spesifik bir Boudin örneği ile izah edilemez. ABD’nin farklı, tahammülsüz yüzüne ait de birçok örnek gösterilebilir. Yıldıray Oğur, yazısını yazdıktan bir gün sonra gazetelerde (Sözcü) Amarikan futbolunun önemli isimlerinden Colin Kaepernick ile ilgili ilginç bir haber vardı. Kaopernick San Francisco 49ers’in eski oyuncusu.2016 yılında Green Bay Packers’a karşı oynanan hazırlık maçında milli marş okunurken ayağa kalkmamış, genç bir siyasinin polis tarafından öldürülmesini bu şekilde protesto etmişti. Aynı tavrı San Diego Chargers maçında da sürdüren Kaopernick,2016 yılı sonunda serbest kalmasına rağmen  üç yıl boyunca hiçbir takım kendisiyle kontrat yapmaya yanaşmadı. Lig yönetimi Kaopernick’in tavrına karşılık milli marşa saygısızlık yapanları cezalandırma kararı alırken, Trump’da, “Bayrağa saygısızlık yapan bu şerefsizi sahadan alın,” açıklaması yaptı. Milli marşa saygısızlık yapan Kaopernick hala işsiz, Sözcü gazetesi Kaopernick’in bu hafta bir deneme antrenmanı yapacağını, üç yıl aradan sonra  ambargonun sona erebileceğini yazıyor. Yani tek bir ABD yok, bir de böyle bir ABD var.

Kısacası, tek bir örnek üzerinden yapılan değerlendirmeler doğru sonuçlara götürmez. Elbette evrensel hukuk kuralları esas alınmalı, kimse bir yakınının suçundan dolayı cezalandırılmamalıdır. Bunu anlamak için Amerika’ya bakmaya gerek yok. Kuran ne diyor: Vela teziru veziretün vizra uhra… Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez… Bizde olanı başkalarında arıyoruz.