İYİ Parti lideri Sn. Akşener, iki hafta önce grupta yaptığı konuşmasını "Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun istibdat” diye bitirmişti.

Sözün bir tarihi olmasına rağmen muhatabı, tarihteki kişi değil, bugün -müstebit olmakla- itham edilen sn. Erdoğan'dı.

Sn. Erdoğan sözü üzerine almak yerine Sultan Abdülhamit'in üzerine aldı. Akşener, sözü dünden alıp bugüne getirmiş, Erdoğan bugünden alıp düne götürmüştü. Maksat, Abdülhamit ile ilgili toplumsal kabul üzerinden hem Akşener'i eleştirmek hem de kendini istibdat ithamının dışında tutmak, bir nevi Abdülhamit'in arkasına saklanmaktı.

Tarih ve tarihi şahsiyetler siyasi çekişmelerin aracı haline getirildiğinde anlaşılmaz hale gelirler.

Abdülhamit'i tek taraflı okunduğunda başka bir Abdülhamit, çok taraflı ve çapraz okunduğunda başka bir Abdülhamit ortaya çıkar. Bizde objektif okuma yoktur ya överek putlaştırma yahut yererek şeytanlaştırma vardır. Necip Fazıl'a göre Ulu Hakan, Nihal Atsız'a göre Gök Sultan'dır o.

Abdülhamit'i tarihteki rolünün üstünde büyüten, biraz Atatürk'e karşı ona tutunmak, biraz da onu devirenlerin başarısızlığının, "o olsaydı" mantığı ile ona itibar olarak dönmesidir. İttihat Terakki başarılı olsa, bugün farklı bir Abdülhamit portresi ve tarih yazını ile karşı karşıya olabilirdik. Onu devirenlerin ülkeyi onun döneminden kötü bir noktaya sürüklemesi onun kâr hanesine yazılmıştır.

Tarih, faraziyeler üzerinden analiz edilmez, ancak gerçekçi bir okuma bize şunu gösterir; o günün koşullarında İttihat Terakki yerine Abdülhamit de olsaydı başka türlü davranması çok zordu. Bazen tarihi akış ve büyük güçlerin planları başka türlü davranmaya imkân tanımaz. Doğru olan, tarihi şahsiyetleri ideolojik görüşleri, özel hayatları üzerinden değerlendirmek değil, tarihteki rolleri üzerinden değerlendirmektir.

Abdülhamit elbette Türk tarihinin önemli aktörlerinden biridir. Modern okulların kurulmasının öncüsüdür. Döneminde büyük devletler arasındaki çelişkilerden yararlanarak Osmanlı'yı yaşatmak için elinden geleni yapmıştır. Onun İslamcılık siyaseti de içten çok dışa, büyük devletlerin Osmanlı'yı parçalama ve yutma politikalarına dönüktür. Ama Abdülhamit, aynı zamanda ben merkezli, eleştiriye kapalı, döneminin İslamcılarını bile karşısına alacak kadar baskıcı bir yönetim anlayışına sahiptir. Öyle olmasa, “Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun İstibdat" sloganı toplumda o kadar karşılık bulabilir miydi?

Kısacası Sn. Akşener, tarihten çıkardığı bir sloganla Sn. Erdoğan'a müstebit dedi, Sn. Erdoğan, hayır bana değil, Abdülhamit'e dedi, diyor. Abdülhamit'in arkasına saklanarak onu bir siper olarak kullanıyor. Kendini korumaya çalışırken Abdülhamit’i hedef haline getiriyor.

Akşener tarihçi, durup dururken Abdülhamit’i niçin hedef alsın? Onu yermek de övmek de bugünün hiçbir sorununa çare olmaz. Abdülhamit'in şu veya bu olması enflasyonu düşürür mü, ekonomik krize, yolsuzluğa, rüşvete, yalana çare olur mu? olmaz! Söz dünün, ama muhatap bugünün.

Akşener, gittiği her yerde, bu sloganla karşılanıyor. Bir gerçekliğe dokunmayan hiçbir söz toplumda karşılık bulamaz! Bir söz bu kadar karşılık bulabiliyorsa bir gerçekliğe parmak bastığı içindir. Sn. Erdoğan topu Abdülhamit'e atacağına, bu sloganın niçin bu kadar taraftar bulduğunu düşünmelidir.