11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alman Radyosu ARD’nin İstanbul muhabiri Christian Buttkereit'in, Türkiye’nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, Almanya ile ilişkiler, çok tartışılan AİHM kararları, FETÖ, Suriyeliler ve aktif siyasete dönüp dönmeyeceğine dair sorularını yanıtladı.

Gül, tutuklulukları devam eden Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın, AİHM kararları gereği tahliye edilmeleri gerektiğini ifade etmesi tepki çekti.

"AİHM KARARLARI, KANUNLARIMIZIN ÜSTÜNDEDİR"

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin devam ettiği süreçte, AİHM'nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasına yönelik kararı değerlendiren Abdullah Gül, şu açıklamalarda bulundu:

“Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu ülkesi, AİHM’e hâkim veren bir ülke ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini en erken onaylayan ülkelerden birisi. AİHS m. 46, sözleşmenin taraflarının kesinleşen mahkeme kararlarına uyması gerektiğini belirtmektedir. Hatta, AK Parti hükümetinin ilk yıllarında, 2004 yılında bir anayasa değişikliği yaptık. Bu değişiklik sonucunda, Anayasamızın 90. Maddesi gereği temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası sözleşmeler kanunlarımızın üstünde tutulmaktadır, bunlarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne gidilememektedir. AİHS hükümleri anayasamız gereğince kanunlarımızın üstündedir, bu nedenle AİHM kararlarını uygulamak mecburiyetindeyiz”

"TÜRKİYE ÇOK GÜÇLÜ BİR ÜLKE OLACAKTI, BUNU YAPAMADIK"

Türkiye’nin Almanya ve Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde geldiği noktada iki tarafın da karşılıklı hataları olduğuna vurgu yapan Gül, “Kendi irademizle AB kurallarını fasıl fasıl iç mevzuatımıza yansıtmayı ve AB standartlarını yakalamayı beceremedik. Türkiye’nin noksanlığı da bu oldu. Zamanında çok açık bir şekilde, basın toplantılarında da Türkiye’nin NATO üyesi olan, fakat AB üyesi olmayan Norveç gibi olabileceğini, fasılların resmen açılıp kapanmasının sembolik olduğunu, önemli olan fasılların içeriğini bir ülkenin gerçekleştirmesi olduğunu ifade etmiştim. Türkiye olarak neyi yapmamız gerektiğini biliyorduk. Bu iradeyi göstermemiz gerekiyordu, böylece Türkiye çok güçlü bir ülke olacaktı. Bunu yapamadık” dedi.

"TÜRKİYE, DARBE TEŞEBBÜSÜNE KARŞI DESTEKLENMELİYDİ"

Abdullah Gül, Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimini dünyaya ve Almanya’ya anlatmakta zorlanmasının nedeni olarak da şunları söyledi:

“Birçok ülke Türkiye’yi eleştiriyor. Türkiye’nin noksanlıkları olabilir. Fakat böyle bir darbe teşebbüsü karşısında darbeyi lanetlemeleri ve hükümetin yanında durmaları gerekirdi, sonrasında eleştirilerini tekrardan sarf edebilirlerdi."

"FETÖ, AKLINI VE İRADESİNİ TESLİM ETMİŞ İNSANLARDAN OLUŞAN TEHLİKELİ BİR YAPI"

Gül, “Darbe teşebbüsü öncesinde FETÖ’nün devletin çeşitli mevkilerine sızma sürecinin geçmişi bulunmaktaydı. İşin bu noktaya varabileceği tahmin edilebilir miydi?” sorusuna da şu fadelerle yanıt verdi:

"Bu tip örgütlerin bir görünür, bir de görünmeyen yüzü bulunmaktadır. Bu örgütün, AK Parti iktidarı öncesinde de gizli ve organize bir çalışma içinde olduğu barizdir. Dini kisve altında olmaları ise çok tehlikelidir. Dini kullanan bu örgüt içinde insanlar aklını, fikrini bir kenara atıp birisine koşulsuz bir şekilde teslim oluyorlar. İyi-kötü, doğru-yanlış muhakemeleri kalmıyor. Dini kullanarak kendilerini saklamayı da başardılar. FETÖ akıllarını ve iradesini birisinin aklı ve iradesine teslim eden insanlardan müteşekkil çok tehlikeli bir yapıdır."

"ALMANYA, GELEN SURİYELİLERİ GÜZEL BİR ENTEGRASYONA TABİ TUTTU"

Türkiye’de 3.5 milyon Suriyeli yaşadığı, daha önce Türklerin Almanya’da yaşadığı tecrübelerden bu insanlar için ne dersler çıkarılıp çıkarılamayacağı şeklindeki soruya yanıt veren Abdullah Gül, şunları söyledi:

“Bundan en büyük dersi Alman hükümeti çıkarttı, çünkü Almanya da bir milyon Suriyeli aldı. Almanya’nın bir milyon Suriyeliyi alması, bizim dört milyon Suriyeli almamızdan daha önemli, çünkü ortak bir sınır, kültür, tarih veya din yoktur. Almanya Suriyelileri Türklerle yaşanan ilk tecrübenin aksine güzel bir entegrasyona tabii tuttu, eğitti, sistemli bir şekilde Alman toplumuna entegre etmek için uğraştı. Bu nedenle en büyük dersi Almanya çıkardı.”

"TÜRKİYE, ÇOK KISA SÜREDE BÜYÜK BİR İNSANLIK DERSİ VERDİ"

Türkiye’nin çok kısa bir sürede büyük bir insanlık sınavı verdiğine dikkat çeken Gül, “Almanya’ya 60 senede beş milyon kişi giderken, Türkiye’ye iki senede dört milyon kişi geldi. Türkiye büyük bir başarıyla bu durumu yönetti. Bu durum muhalif partilerin istismarına açık olmasına rağmen geçmiş seçim süreçlerinde ırkçılık yapılmadı, yabancı düşmanlığı yapılmadı ve herkes insani açıdan konuya yaklaştı. Halbuki bu dört milyon insan Türkiye’ye güvenlik ve ekonomi açısından büyük bir yük getirdi, fakat buna rağmen Türk hükümeti bu süreci çok başarılı bir şekilde yönetti ve bütün siyasi aktörler de bu konuda hükümete destek oldu” ifadelerini kullandı.

"AKTİF SİYASETE GİRMEM, AMA GÖRÜŞLERİMİ PAYLAŞIRIM"

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aktif siyasete dönmeyi düşünüp düşünmediğine yönelik soruya da şu fadelerle karşılık verdi:

"Türk siyasi geleneğinde cumhurbaşkanları tarafsız olmuştur. Anayasa gereği partisinden ayrılarak, yedi sene tarafsız Cumhurbaşkanlığı yapan bir ismin aktif, gündelik siyasetin içine girmesi zor oluyor, bu yüzden günlük siyasetin içine girmedim, ama zaman zaman önemli konulardaki görüşlerimi halk ile paylaştım."

Editör: TE Bilişim