Şimdilerde görevde olan meslektaşlarımızın ağzına almaya çekindikleri, korktukları konuları biz sağ-sol fark etmez her hükumet döneminde rahatlıkla konuşabilirdik. Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını aramızda tartıştığımız zamanlarda konu daha çok Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK’da olup olmaması noktasında olurdu. Her siyasi görüşten arkadaşımızla hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı konusunda genellikle aynı şeyleri düşünür ve anlaşırdık. Çünkü siyasi yanlarımız değil dağıttığımız adalet idesine inancımız hep daha öndeydi.

Geçen yıl halen görevde olan bir meslektaşım ‘’Adalet Bakanlığına 1996 da gelmiştim ve o dönemde yargı sorunlarını konuşur tartışırdık. Ama bugün Türk yargısının o beğenmediğimiz 1996 seviyesine erişebilmesi için 20 yıl geçmesi gerekir ‘’ deyince abartılı bulmuştum. Maalesef haklıymış  ve durum gerçekten de çok vahim.

Geçen yıl Nisan ayında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından bastırılan 'Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Terör Soruşturmaları Bilgi Kitapçığı'  terör suçlarına bakan hâkimler ve savcılara gönderilmiş. Kitapçıkta yargı bağımsızlığını yok eden, savcı ve yargıçları adeta tehdit eden pek çok talimat var. En net ve sert olanı şu; "Tahliye konusunda, Hâkimler Savcılar Kurulu'yla mutlaka istişarede bulunduktan sonra irade oluşturulacaktır."  Yani tutuklamaya sevk de serbest bırakma, tutuklanmışlarda da tahliye kararı verecek bir mahkeme(yargıç), bu kararı vermeden önce HSK' nın onayını alacak! Açıkçası delil melil boş kardeşim bizim istemediğimiz kişi asla serbest kalamayacak diyor. Bunu salt terör (FETÖ) suçları için yazdık, memleketin hali vs gibi hamasi izahlarla tevil edebilirler belki, lakin bilmezler mi ki zırva tevil götürmez!

Bunun sair suç soruşturmalarına bakan savcı-yargıçları da etkilemeyeceği düşünülemez. Çünkü yürütmenin egemenliğine girmiş HSK’nun he tür özlük hakları ve atama nakillerinde karar sahibi olduğu genç, tecrübesiz yargıçları tümüyle zaptü rapt altına alacağı aşikardır. Son yıllarda adalete olan inanç sıfırlanmışsa sebebi toplum değil bizatihi iktidar ve HSK’dur.

Yirmibirinci yüzyılda Türk yargısının geldiği nokta içler acısından da öte siyasal, hukuksal ve toplumsal bir faciadır. Yirmibeş asır önce Sokrates, "Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir" demiş.  Bizimkilere dağıtılan kitapçıkta, dosya delil vs hikaye yargıç, HSK' nın sözünü dinleyerek karar vermelidir diyor. Sonuç da ne oluyor. Akıllıların kaçtığı akılsızların kaldığı yerde fakir fukara çocukları hapse giriyor çile çekiyor. Emniyet ve yargıyı Cemaate verdik diyen AKP’lilerin yakınları, mahdumlar, damatlar dışarda geziyor. Harmanda yakalanan dövülüyor, değirmenci dayının dediği gibi buğdayı çalanlar bu işten de malı götürüyor.

 

Meseleye itirazımız siyasi olmaktan daha çok hukukidir. Anayasanın 9'uncu maddesi "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.138 maddesi– Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz der. Anayasa'nın 159'uncu maddesi de "Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar" der.

Fakat kurulun oluşumu tümüyle siyasi erkin tasarrufuna girmişse herkesi bağlayan anayasanın bu hükümleri karşılıksız kalmış çek misali lahana yaprağına döner.  Hani evet deyince terör bitecek, işsizlik azalacak, ülke ekonomisi uçacak dediler diye evet verdin, sonuç tam tersi olduğu gibi farkında olmadan bir de adaleti öldürdün. HSK' nun 13 de 4 üyesini doğrudan atayıp, Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nı belirleyen, diğerlerini de dolaylı (TBMM eliyle) seçen Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişinin, aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı olduğunda orada seçilmiş kurul, bağımsız yargı ve adaletten söz etmek imkansızdır.

Bu ülkede artık hiç, ama kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Keşke bunu anlamaya çalışsak biraz. O genelge basit (ileri değil yani) demokratik bir ülkede olsaydı orada ne hükumet ne de üyeleri yargıcım diyen o kurulun yerinde kalması imkansızdır.. Adalet ölürse devlet de ölür..