Son yıllarda Türkiye büyük miktarda hem göç aldı hem göç verdi. Suriye iç savaşı, dört milyon civarında Suriyelinin Türkiye’ye göçüne neden oldu. Afganistan’dan gelenlerin miktarının ise 500-600 bin civarında olduğu söyleniyor. Çoğu kaçak yollarla geldiği için elde kesin veriler yok, ancak tahmin yürütülebiliyor.

Aslında bir yerde kesin veri yoksa gelenlerin sade vatandaş olup olmadıkları da belli değil demektir. Demek ki sınırlarımızı yeterince koruyamıyor, gelenlerin hangi amaçla geldiklerini bilmiyoruz.

Burada üzerinde durmak istediğim asıl konu şudur; Suriye ve Afganistan’dan gelenler niçin Türkiye’ye geliyorlar, Türkiye’den kaçanlar niçin ABD, Kanada, İngiltere, Almanya, Fransa ve İsveç gibi ülkeleri tercih ediyorlar? Türkiye’ye gelenlerle Türkiye’den gidenlerin ortak noktası nedir?

Mesela İslamcı olup yasalarla problem yaşayanlar İslamcı İran veya Arabistan’a gitmiyorlar. Geçmişte Marksistler de Rusya veya Çin’i değil, daha çok batı ülkelerine gitmeyi tercih ediyorlardı.

Bu aslında hangi ideolojiye mensup olursa olsunlar insanların temel arayışının ne olduğunu ortaya koyuyor. İslamcı İslam’la yönetildiği iddia edilen ülkeler gitmiyor, çünkü orada özgürlüğün, demokrasinin, adaletin olmadığını biliyor. Türkiye’ye kaçanlar -demokrasi, özgürlük ve hukuk güvenliği açısından- kendi ülkelerinden daha iyi şartlarla karşılaşacaklarını düşünüyorlar. Türkiye’den kaçanlar da daha gelişmiş demokratik ülkelere gidiyorlar. Bu da insanların ortak arayışının ne olduğunu gösteriyor. İnsanlar, demokrasi ve adalet arıyor, yarına emniyetle bakmak istiyor, siyasi sebeplerle mağdur edilmek istemiyor.

Bir ülke okumuşlarını, beyin gücünü kaybediyorsa oturup ciddiyetle düşünmelidir. Dünle bugün arasında ne değişti ki bu kadar insan ülkesini terk etmek istiyor. Gidenler sadece yasalarla problemli olanlar değil, hayatında mahkeme yüzü görmemiş insanlar da gidiyor.

Türkiye’ye gelen Suriyeliler veya Afganlılar bizim sadece onlardan daha demokrat ve özgürlükçü olduğumuzu gösterir, gidenler de gidilen ülkelerden geri olduğumuzu… Herhalde hiç kimse Türk demokrasisini Afganistan’la, Suriye veya Arabistan ile mukayese ederek iyi noktadayız diyemez. Adalet mekanizması da öyle. Birer hapishaneden farksız olan bu ülkeler adaletin, özgürlüğün, demokrasinin hatta yaslandıklarını iddia ettikleri İslam’ın asla ölçüsü olamazlar. Dolayısıyla bir adalet muhasebesi için gelen sığınmacılar değil, giden ve bu ülkenin akıl sermayesinin bir kısmını temsil eden insanların durumu dikkate alınmalıdır.

Bir ülke ne zaman ilim adamlarını, sanatçıları, büyük sermaye sahiplerini kendine çekerse o zaman bir yönetim adaletinden söz edilebilir. Ülkelerin aldıkları beyin göçü ile demokrasi ve adalet anlayışları arasında yakın bir ilişki vardır. Bir ülkeyi cazibe merkezi haline getiren, onun çekim gücünü artıran veya azaltan adalet ve demokrasi karşısındaki tutumudur. İnsanlar bu ülkeden kaçıyorlarsa demek ki demokrasi anlayışımızda da, adalet mekanizmasında da ciddi bir sorun vardır.