Son günlerde, İYİ Parti milletvekili Lütfi Türkkan’ın, Bingöl’de şehit yakını olduğu söylenen bir vatandaşla girdiği diyalog sırasında söylediği yakışıksız sözler oldukça çok konuşuldu, tartışıldı. Böyle adaba aykırı, yakışıksız ifadeler bırakın şehit yakınına, herhangi bir vatandaşa bile söylenmemelidir. Laf ağızdan çıkınca işte böyle dallanır budaklanır ve pahalılıktan, zamlardan, işsizlikten çıldırma noktasına gelen milletin gündemini değiştirmek için iktidar sahiplerine koz vermiş olursun.

Hemen her siyasi partide böyle ne zaman ne yapacağı belli olmayan “zıpçıktı” kişiler var. CHP içinde ve çevresinde olanları daha önceki yazılarımda konu etmiştim. Allah şahit, Lütfi Türkkan’ın tavırlarına bakarak her an böyle bir patavatsızlık yapabileceği içime doğuyordu. AKP içinde daha beterleri var ama medya ve propaganda gücünü ellerinde bulundurdukları için çok abes, çok fahiş söylem ve eylemleri bile saman alevi gibi parlayıp sönüyor değil, söndürülüyor! Oysa saman alevinin içten içe yanıp daha sonra felaketlere yol açması kaçınılmazdır.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, hiç olmaması gereken bir iş yaparak CHP Lideri Kemal Kılıçtaroğlu’na Çubuk’ta yapılan linç girişiminin görüntülerini AKP Grup toplantısında seyrettirmişti. Lütfi Türkkan’ın karıştığı olayın görüntülerini de 8 Kasım 2021 günü yapılan Kabine Toplantısı’ndan sonra gösterdi ve yüksek dozda eleştirdi.

Oysa “Tencere dibin kara, seninki benden kara” misali bu konuda AKP’nin sicili hiç de temiz değildi. Sayın Erdoğan, 14 Ocak 2000 tarihinde Avustralya’da yayın yapan bir radyo kanalında kendisi ile yapılan röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı: “Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, almış olduğu KELLELERİN hesabını veriyor!”

Bu küçük cümlede üç büyük cürüm birden işleniyor: 1- Yüzlerce, binlerce güvenlik görevlisi ile masum insanların katili olan terörist başına “Sayın” denmesi. 2- PKK eylemlerinin kaynağı olan “düşünceleri” masum göstermek. 3- Terörist başının emri ile vurulup şehit olanlara “Kelle” demek! Saman alevi işte böyledir; üstünü kapatıp söndürdük, unutturduk dersiniz ama bir gün gelir parlayıverir!

Peki ya Şehit Anaları Derneği Başkanı Pakize Akbaba’nın mahkemeye verilmiş olmasına ne demeli? Ciğeri yanan Pakize Hanım tepkisini dile getirince mahkemeye verilip iki yıl mahkeme kapılarında süründürülmüş, sonra da dava geri çekilmiş ya da beraat etmişti. Bu süreç içerisinde Pakize Hanım’a “Sözde şehit anası” diye hakaret eden bir AKP’li vatandaşın fiili ise mahkemede “Eleştiri” kabul edilerek ceza uygulanmamıştı.

Yüzbaşı olan kardeşi Ali Alkan’ın şehit olması üzerine Yarbay olan Ağabey’i Mehmet Alkan o acı içerisinde kıvranırken kardeşinin bayrağımıza sarılı tabutu başında “Çözüm Süreci”ni eleştiren bir şeyler söylediği için hiç ilişkisi olmadığı halde “Fetöcülük” yaftası ile ordudan atılmadı mı? Nitekim bu yafta bir süre sonra mahkemeden döndü ama olan olmuş, kırılan kırılmıştı.

Lütfi Türkkan’ın patavatsızlığından sonra AKP yetkilileri ile onları canhıraş destekleyen gazeteler, televizyon kanalları ve malum televizyon bülbülleri öyle ahkâm kestiler ki sormayın. Ama aynı gazeteler, TV kanalları ve oralarda asıp kesenler AKP’lilerin bu ve başka konulardaki falsolarını görmezden, duymazdan, bilmezden geldiler. Binlerce kişinin katili, azmettiricisi Apo’ya övgüler düzen yandaşlara ve AKP milletvekillerine hiçbir işlem yapılmadı. İstanbul seçimleri öncesi İmralı’ya özel kurye gönderilip mesaj alındı. Yüzlerce kişinin katili ve terör örgütü üyesi olduğu için kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan devlet kanalı olan TRT’ye çıkarılıp ahkâm kestirildi. Peki, ey iktidardakilerle sosyal medyada, gazete ve televizyonlarda muhalefetten birinin kırdığı pot için esip gürleyenler! Bütün bunlar olurken niye sesiniz çıkmadı? İktidarın lehine olacaksa her kötü “iyi”, her suç “güzel” mi oluyor? Allah’a inanan, hakkı, hukuku, adaleti gözeten, doğruluktan şaşmayan insanlar bu konuda çifte standart uygulayabilirler mi? “Bana gelirse Ya Rabbi çok şükür, ötekine giderse hem zıkkım hem zehir” anlayışı bir Müslüman’a yakışır mı? Müslümanlığı da bırakın, insan olan böyle davranabilir mi?

Yalnız bu konu değil tabii… Mesela Zindaşti gibi uyuşturucu baronu, Sezgin Baran Korkmaz gibi uluslar arası kara para aklama mafyası, bilmem kim gibi kripto para vurguncularının AKP’nin en yetkili kişileri ile boy boy resimlerinin çıkmasına bırakın karşı durmayı, hafif yollu eleştirmediniz bile. Mesela Aliye Uzun adında bir bayan vardı. AKP’nin İstanbul teşkilatlarından birinde resmi görevi de varmış. Uyuşturucu baronunu partinin üst makamlarına tanıştıran kişi olduğunu kendisi de itiraf etti. O baronun ifadelerinde de zaten her şey açık seçik ortada ve hatta o bayanla nerede nasıl düşüp kalktıklarını bile söylüyor. Amma velakin dışarıya karşı “Ahlak zabıtası” kesildikleri halde kendilerinden olanların cürümlerini eleştirmeyip muhalefet tarafından bir şeyler yakaladıklarında ortalığı birbirine katan bazı AKP’li arkadaşlara hatırlattığımızda aldığımız cevap yalnızca şu: “Kim ne yapıyorsa cezasını bulsun!” Yani AKP tarafından ne gelirse, ne söylenirse duymazdan, görmezden geliyor ama siz hatırlatınca da “Kim ne yapıyorsa…” diyerek güya sorumluluktan kurtulmuş oluyor!

Son günlerde bir de İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı’nın uzaktan atışmalarına şahit oluyoruz. Asayişi sağlamakla görevli olan İçişleri Bakanı, “Metruk binaları mahkeme kararı olmadan yıkamıyoruz diyen muhtarlara dedim ki, siz o binaları bir gece yıkın, mahkeme kararı arkadan gelsin. Deriz ki kim yıktı biz ne bilelim?!..”

Adalet Bakanı ise bir başka toplantıda konuşurken, “Hukuk önden gider” diye cevap verdi ama o kadar. Sonra da ikisi aynı kabine toplantısında bir araya geldiler. Tabii, orada birbirlerine omuz atmış olabilirler mi bilemiyoruz! AKP çevreleri ile gazete ve televizyonlardaki “hık deyicilerinden” bu hukuksuzluğu, asayişsizliği alenen teşvik eden Bakanlarına karşı sert bir eleştiri yapana da rastlamadık doğrusu.

Devletin mahkemeleri varken Çankırı’da bir ilçenin AKP’li Belediye Başkanı makam odasında, tıpkı komünistlerin “Halk Mahkemeleri”ni andırırcasına mahkeme kurarak bir esnafın ilçeyi terk etmesi kararını veriyor, Meral Akşener’e tuzak soru sorması için birini ikna etme gayretinde olan ve Sabah Gazetesi Muhabiri olduğu ifade edilen bir başkasının aslında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan maaş alan bir memur olduğu, Cumhuriyet Bayramı törenlerinde Atatürk’ün sözlerini okuyan Ordu Korgan Kaymakamı’nın görevden alınması gibi pek çok haksız, hukuksuz uygulama var ve herkes sus – pus! Ne oluyor, nereye gidiyoruz beyler? Hani “Burası bir Hukuk Devleti” idi!

Velhasıl siyaset böylesine çirkin, böylesine adi bir yol haline gelmiş, getirilmiş durumda. Çözüm üretmiyor ve kargaşa yaratıyor. Siyasi Ahlak ya da Siyasi Etik yasası mutlaka çıkarılmalı ve politikaya atılacak olanlardan psikolojik sağlığının yerinde olduğuna dair rapor istenmeli. Sinirlerini kontrol etmesini bilmeyenler, halk söyleyişi ile ağzının harımı/duvarı, sınırı, kontrolü olmayanlar siyasete girmemeli, sokulmamalı, vatandaşımız da artık körü körüne siyaset yapma taassubundan bir an önce kurtulmalıdır.