TV'de geçtiğimiz günlerde tesadüfen denk geldiğim bir magazin programından diyalog ve TV altyazı, haber başlıkları:

"BJK'nin ünlü kalecisi Loris Karius, Türk Kızlarının Peşinde"

"Aleyna Tilki, David Beckham'ın oğlu Brooklyn Beckham ile görüşüyor."

Haber başlıklarına ve programdaki konuşmalara bakılırsa, saygın (!) medyamız, nerde ünlü Türk kızı varsa ona mesaj atıp rahatsız eden, onlara musallat olan bu Alman şımarığını  çok sevmişler. Türk Kızlarının peşine takılmasından, onları mesajlarla, sosyal medyadan veya günlük hayatta taciz etmesinden o kadar memnunlar ki, kendileri de kadın olan program sunucuları bunları anlatırken ağızları kulaklarına varıyor. Sanki “keşke beni de taciz etse" gibi bir ruh hali içindeler diye düşünürken içlerinden biri bombayı patlattı: “Karius bana da mesaj gönderdi". Bunu açıklayan meşhur kızımız, bir yandan namus triplerine girerken bir yandan da “Karius'un böyle mesajlar atması çok normal, sonuçta o da bekar ve genç, ben de öyleyim.(Gülüşmeler...). Ama onunla birlikteliğim kesinlikle olmaz, çünkü çok çapkın.” deyip, peşinden de “zaten mesajına cevap da vermedim" diyerek kendisiyle övünüyor kızımız. Diğer meşhur ergen şarkıcı kızımız ise Küçük Beckham ile yaşadığı diyaloğun sorulmasından o kadar memnun ki, alkolden ayakta duramadığı, bar çıkışı verdiği röportajda Bu konuda daha ayrıntılı soru sorulması için neredeyse muhabire yalvaracak.

Bu diyalogları görünce, özellikle 90’lı yılların başındaki televole programları ve devamındaki yabancı-yerli dizilerle aile ve toplum içinde sarkıntılık, aldatma, ensest ilişkiler gibi sapıklıkları normal gösteren ahlâk terminatörü programlar ile Türk aile yapısında oluşturulan tahribatı tekrar hatırladım. Bu tahribatın 2000’li yıllar ile birlikte daha trajik boyuta gelmesini sağlayan, birbirini tanımayan kızlar ve erkekleri, gelin, damat ve kaynanaları aynı evlere kapatıp, tüm mahremlerini milyonlarca insan önünde yaşamalarına sebep olan yabancı menşeili programlar ise bu ahlâkî işgalin son aşamasıydı. Tüm bunların yanında  yerli (!) üretim Adnan Hoca ve kedigillerinin televizyondaki din ve erotizm karışımı programları ise bu ahlâk erozyonuna dinî boyut katarak Türk toplumuna daha da büyük  zarar verdiler. Buraya kadar her şeyi kapitalist, materyalist düzen gereği anlayabiliriz belki ama bu programların izleyici kitlesinin ekseriyetinin özellikle muhafazakar yapıda olmasını nasıl açıklayacağız? Bunu nerden çıkardığımı soranlara en basit hesapla ülkedeki seçim sonuçlarını gösterebilirim. Sonuçta bu ülkede %60-70 arası sağ, merkez seçmen var. Bu kitlenin izlemediği hiçbir program ayakta kalamaz. O zaman suç kimde? Bu programlara izin veren (ama kendilerine eleştiri getiren medyaya yaşama hakkı tanımayan) sağ iktidarlarda mı?  Yoksa bunları izleyip reyting kazandıran sağ, muhafazakar kesim mi? Yoksa, bu programları ülkeye getirip servetine servet katan, seçim zamanları ise dini siyasete alet eden siyasi partilere yakın görünüp, her davette lüks arabalarıyla boy gösteren Acun'u (!) baştan aşağıya dolaşıp nerde Türk aile yapısına zararlı program varsa bulup getiren artık kartlaşan playboylar mı? Yoksa İstanbul'a koca koca çirkin siteler yapıp, her siyasi ile iyi geçinip bu imar projelerini geçiren, kendisinden 40 yaş küçük torunu yaşındaki kızları ve yüzlerce lüks araçlarıyla boy gösteren kompleksli kart zamparaları TV’lerde gözümüzün içine sokup, Türk gençliğine rol model gibi sunan sorumsuz medyalarımızda mı?

Bu tahribatı hep birlikte yaptık.  Şimdi de gençlikten şikayet edip duruyoruz: yok efendim sevgi, saygı kalmamış, vefa kalmamış, gelenek ve görenekler kaybolmuş....Ne gerek var ki bunlara! Havuz medyasındaki malum (eski fetö elebaşı sevdalısı olup da 2 yıldır vatansever kesilen) hem kel hem fodul sunucu gibi ver mehteri gitsin. Herşey düzelir!

Biz Büyük Türk Milletinin ferdi olarak uyarı görevimizi yapalım da, bu ahlâk terminatörleri ister dikkate alsın ister almasın! Bakın efendiler, sizler namus, ahlâk,  fazilet, erdem gibi kavramları bilmeyebilir veya bilseniz de önemsemeyebilirsiniz, bir Alman veya İngiliz şımarığının insafına serebilirsiniz de tüm bu değerleri, ancak biz önemsiyoruz. Yediğiniz bu haltları Türk kimliği altında yaptığınız sürece de bu konuları dikkate alacağız. Bizden tavsiye, milletin şefkat veya hiddet tokatını yemeden aklınızı başınıza devşiriniz. Medya olarak sorumluluğunuzun farkında olunuz. Vatanımızın işgaline alkış tutan mütareke basını, aradan 100 yıl geçse de nasıl aşağılık, hain halleriyle lanetle anılıyorsa, böyle giderse siz de Türk Milletine uygulanan ahlâkî işgale alkış tutan aşağılık basın olarak anılabilirsiniz.

Bizden söylemesi...