“Dincilik” denen sapmış düşünce akımı; kökünü Kuran'a bağlıyor görünen, ancak bundan bağımsız olarak, 'Atalar kültürü alışkanlıkları` denen ve dahi “DİN” adıyla pazarlanarak, halkın inanç duygularıyla oynamaktadır. Ki bu algıya, sorumluluk noktasında yetersiz kalan toplum idarecileri sık sık başvururlar.

Ülkemizde de durum bu minval üzerindedir.

“Mürtecilik” denen bu gerici zihniyetle baş etmek için, insanlar, topluluklar, platformlar, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve ülke yönetiminde iddia sahibi partiler sorumludurlar.

Buradan baktığımızda, gücü elinde bulunduranların sıkıştıklarında; yukarıda bahsedilen uyduruk dinci kurallarla halkın kendi eksenlerinde kalmalarını sağlamak için canhıraş şekilde algı operasyonları yapmaktadırlar.

Son örnek: Kuran`ın Türkçe okunması konusudur. Kuran her şeyiyle apaçık bir kitaptır.

Tanrı anlaşılır bir kitap göndermiştir. (ki öyle der)

Lakin “dinciler” bu Kutsal Kitabı anlaşılmaz kılmak, halkı bu manada hiçbir şey bilmez ve bilmemesi evlâdır anlamında bu gizlilik umdesini harcıâlem şekilde kullanmakta, bir tür “şeyh, hoca, molla...” güruhuna bu halkı mahkûm etmek istemektedirler.

Bu yaklaşık olarak binlerce yıldır süren bir durumdur. Bunlara karşı mücadele eden “aydınlanmacı” nesiller ise zaman zaman başarılı olsa da çoğu zaman işleri kendi elleriyle berbat etmektedirler.(tespitim)

Yani bu gruplar Kur'an konusunda bilgi sahibi olmadan, din konusunda abuk sabuk düşünceler serdetmekte, bu “dinci güruha” sürekli malzeme üretmektedirler. Oysaki siyasetin “halkın dertlerine çözüm bekleyen sorunları” karşısında, iktidara yönelteceği o kadar sorun ortada dururken, dinciliğin muhalefeti çekmek istediği “uyduruk din kuralları alanına” çekilmektedirler. Bu da dinciliğin yükselişi adına “katalizör” görevi olan malzeme ortaya çıkmaktadır.

Çözümün dincilik üzerinden olmayacağı gerçektir. Öyleyse, halkın boğazı, konutu, geliri, yaşam koşulları, giyimi kuşamı ve hürriyeti üzerinden bir gündemle muhalefet etmek doğrusudur.

Aksi halde davrananlar iktidar sahiplerinin “değirmenine su taşırlar” demek düşer bize.

Suni gündemler yaratmak iktidarın işidir.

Ekonomi dibe vurmuş, ben ekonomiden anlarım diyen bir yöneten varken, esnaf, dar gelirli vatandaş geçim derdine düşmüş ve çocuğuna harçlık veremeyen, iş bulamayan, buradan çıkış da göremeyen vatandaşlarımız intihara sürüklenirken bu ertesi gün unutulan tartışmalar havanda su dövmektir ve çoğumuza göre safsatadır.

Buna alet olmak, iktidarı yerinde tutmak için oluşturulmuş yapay sanrıya bir girdap gibi çekebilir muhalefeti.

Aynı şekilde muhalefetin daha dikkatli, daha temkinli konuşmalar yapması, iktidarın eline kullanabilecekleri, hatta üstünde tepindikleri, gereksiz kozlar vermek yerine üstüne toprak atacağımız, talkım vereceğimiz bitmişliklerine can suyu taşımamaları gerekmez mi?

Bugün pazar.

Sokağa çıkamadığımız, yasaklara riayet ettiğimiz için evdeyiz.

Ve size bu yazıyı köşe koltuğumda oturarak, evimden yazıyorum.

Güzel yarınları hasretle bekleyerek, özleyerek.

İyi mi olur, ya da olur mu?

Yaşayarak göreceğiz.(şu pandemi günlerinde korunsak da şans eseri yaşıyoruz.)

İyi ki genlerimizde iyilik var..