Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli seçimlerine gidiyoruz. Önemi, 15 Temmuz darbesinden itibaren fiilen uygulanan rejim değişikliğinin onaylanması, devletin bütün kurum ve kuruluşları ile bir kişinin emrine verilmesinden kaynaklanıyor.

Bu siyasal sistemin dünyada bir benzeri yok, her ne kadar mukayeseler ve benzetmeler yapılsa da ABD ve bazı Güney Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık sistemleriyle de alakası yok. Her şey bir kişinin üzerine kurularak,o kişi istediğini yapsın diye bütün denge ve denetim mekanizmaları devre dışı bırakılmış. Bu Arap çadır devletlerindeki kabile şefliğinin CB sistemi adı altında cilalanarak önümüze konulmasından başka bir şey değil.

Dolayısıyla, aslında 24 Haziran'da dikta ile demokrasi,tek adam yönetimi ile birlikte yönetim,parti devleti ile milletin devleti arasında bir tercih yapacağız.

Bunun topluma çok iyi anlatılması gerekiyor,zira iktidar bu gerçeği gizlemek için her zaman olduğu gibi dini değerler üzerinden toplumu avlamaya çalışıyor. Yandaş yazarlar ve sosyal medya vasıtası ile Erdoğan giderse dini hayatın tekrar yasakçı zihniyetler tarafından baskı altına alınacağı, baş örtüsünün yasaklanacağı,tek parti dönemi zihniyetinin hortlayacağı propaganda ediliyor. Çoğunluk bir daha geriye gidilmeyeceğini, 28 Şubat'ta yaşananların bir daha tekrar edilmeyeceğini, herkesin son 50 yılda yaşananlardan dersler çıkardığını biliyor ama yine de bu korku politikasının bazı kesimler üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkün. Sahaya çıkan parti ve liderlerin AKP'nin yaydığı bu stratejik korkuyu bertaraf edecek bir dil kullanmaları şart. Bugün iktidarın elinde kullanabilecek tek silah kalmıştır, o da dindir. Bu silahın onun elinden alınması, hiç kimsenin hayatına dokunulmayacağına toplumun ikna edilmesi gerekir.

Aslında bugünkü duruşu ile İslam'a en uzak duran parti AKP'dir.

İslam'da siyaset üç ana ilkeye dayanır; bunlar istişare(şura),adalet ve ehliyettir. CB sistemi bu üç ilkeyi de yok sayan, bugüne kadarki uygulamalarda adaleti de ehliyeti de ortadan kaldırdığını gösteren bir sistemdir.İşe alımlar ve önemli makamlara yapılan atamalarda tek kriter esas alınmaktadır; o da partili olmaktır. TV'ler, gazeteler diğer partilere kapatılarak,seçimlere adil ve eşit şartlarda gitmenin imkanı ortadan kaldırılmıştır.Farklı düşünenlere hayat hakkı tanınmamıştır.İktidar mensuplarından İslam'a aykırı bir çok söz ve davranış sadır olmasına rağmen kimse bunları sorgulamıyor. Efgan Ala,Peygamber efendimize kibir isnat etti, suskunlukla karşılandı. Egemen Bağış,ayet sallamaktan bahsetti,kimsenin sesi çıkmadı. Bir AKP yetkilisi, Erdoğan'a dokunmak ibadettir dedi, en küçük bir itiraz sesi yükselmedi. Irak'taki ABD askerinin başarısı için dua ediyorum sözü unutuldu,Miraç gecesi ABD'nin Suriye'ye yaptığı saldırı alkışlarla karşılandı. Bunların hiç birini İslam çerçevesine oturtmak mümkün değil.İslam, israfı ret etmesine rağmen 1500 odalı saray,350 odalı yazlık bir itibar göstergesi gibi görülerek en küçük tepki görmedi.Yıllık gideri yüz şeker fabrikasının gelirinden fazla olan bu müsriflik maalesef olağan görüldü. Farklı düşünenlere hayat hakkı tanınmadı,çok ileri gidenler FETÖ'cü denilerek demir parmaklıkların ardına gönderildi,hala da gönderiliyor. Hırsızlık,yolsuzluk,rüşvet diz boyu, helal haram kimsenin umurunda değil. Oysa,Hz.Ömer,hilafete geldiğinde; "Ben de sizin gibi bir insanım.Bugün sizin haklarınızın aynısına sahip bulunduğumu belirtmek isterim.Benimle aynı veya farklı fikirlerde olabilirsiniz,demişti. Hz.Ömer'in farklılıklara gösterdiği hoş görü ve çoğulcu siyaset anlayışının zerresi bugünün siyasal İslamcılarında yok.

Dengelerin değişmesi için muhafazakar kitlelerin korkularının izale edilmesi, CB sisteminin topluma vaat ettiklerinin İslam siyasetinin ilkeleriyle bağdaşmadığının gösterilmesi gerekir.Hem toplumu hem devleti çürüten bu siyaset anlayışı iyi anlatılmadığı takdirde bu seçim demokrasiye,adalete,çoğulculuğa veda seçimi olur.