AKŞENER HAREKETİNİN SOSYOLOJİK ANALİZİ

 

Her siyasal hareket kendi bağlamında ortaya çıkar ve kendi sosyolojisini yaratır. Meral Akşener hareketi de artık salt MHP genel başkanlığı amacından çıkmış milyonların umudu haline gelmiştir. Siyaset sosyolojinin temel bir kavramı olan toplumsal gerçeklik bu bağlamda anlamda kazanmaktadır. Bu hareket bizatihi ülkenin toplumsal bir gerçekliğinin sonucu olmuştur.

Bu hareketin sosyolojisi incelendiğinde çeşitli katmanlardan meydan geldiği görülecektir. Birinci katman yıllarca MHP Genel Merkezinin dar oligark siyasasından hoşnut olmayan ve MHP’ye her koşulda destek vermiş çekirdek katmandır. Çekirdek katman artık bir çıkış istemekte ve inandıkları görüşlerin ülke yönetiminde bir politika halinde uygulanmasını istemektedir. Bu yaş grubu orta yaşın biraz üstünde ve romantik bir yapıda, duyguları ile hareket eden ve zorlukları bilen yaşayan değerli bir gruptur.

İkinci katman genç ülkücülerdir. MHP genel merkezinin gençleri stabilize ederek içeriksiz mesajlarla ocak sınırlarında tutmuştur. Böylece proaktif bir gençlik yapısı yerine sıradanlaşan bir gençlik yapısı oluşmuştur. Oysa gençlik ciddi bir şekilde dünyayı takip etmekte, sosyal medya araçları ile iletişimi etkileşime çevirebilmekte ve söz almak istemektedir. Bu gerçeği gören Akşener, birçok konuşmasında gençleri daha ön planda tutacağının izlerini vermektedir. Son seçimlerde gençlerin partiye oy vermediği gerçeği ile hareket edildiğinde bu politikaların ne kadar önemli olduğu görülecektir.

Kadınlar bir diğer katmanı oluşturmaktadır. Hareketin liderinin kadın olması elbette bir teveccüh doğurmuştur. Bu teveccüh sadece MHP’li kadınların değil diğer partilere oy veren kadınlarda da görülmektedir. Karar mercilerinde kadının yer alması bir Türk töresidir. Katun kişinin karar vericiliği tarihsel bağlamında, siyasal nezaket ve kapsayıcılık gibi hasletlerin de kadınlarda yüksek seyretmesi önemsenecek bir durumdur. Akşener Hareketi Gençlik Platformunun temel sloganı olan “Biz seni ana bildik, sen de bizi evlad bil…” anlam olarak çok yüksek değerler taşımaktadır. Başbuğ Türkeş’ten sonra ne yazık ki hareketin duygusal sıcaklığı resmileşmiş ve donuklaşmıştır. Bu sıcaklık elbette güven kavramı ile açıklanır ki Akşener Hareketinin temel çıkışı da güvendir. Güvene dayalı paylaşılan bir vizyon ve çekirdek değerler oluşturma ve onları uygulama Sayın Akşener’in söylemlerinde görülmekte ve anlam kazanmaktadır.

MHP genelinde Akşener hareketi özelinde artık yıllardan beri yapılan kritik değişmektedir. Bu kritik MHP hareketinin taşra temelli olduğu ve Orta Anadolu’dan beslendiğidir. Oysa Akşener hareketine sempati duyan kesimler incelendiğinde kentli değerleri içselleştirmiş kişilerin de varlığı görülecektir. Bu durumun oluşmasında elbette Sn. Akşener’in söylemleri ve duruşu etkili olmuştur. Özellikle daha önce MHP oy vermeyen sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel blokların olası seçimlerde Akşener liderliğindeki bir MHP’ye oy vereceği görülmektedir.

Akşener’in henüz vitrine çıkarmadığı ve fakat çok ciddi hazırlık talimatı verdiği çeşitli bilimsel disiplinlerden genç akademisyen bir çalışma grubu bulunmaktadır. Bu akademisyen grup ülke ve dünya gerçeklerini analiz ederek reel politikalar üretmek amacındadır. Burada bir parantez açmak gerekirse Başbuğ Türkeş’in çok önem verdiği bu grup sonraki dönemlerde çok ihmal edilmiş, ötelenmiş ve hatta partiye sokulmaz olmuştur. Daha açık bir dille ülkücü akademisyen kavramı kan kaybetmiştir. Başbuğun son dönem özel eğitim sınıflarından ders alanlar şimdi 40’lı yaşlarındadır. Genç akademisyenler diğer gruplara kaptırılmıştır.

Akşener hareketi dikey hiyerarşik yapılanmadan ziyade daha esnek, yatay bir ilişkiler örüntüsü, katılımcı, demokratik bir atmosferi temel almaktadır. Dönüşümcü bir perspektif kullanılarak oluşturulan ya da yeniden düzenlenen örgütler tekdüzelikten, rutinden, gelenekselleşmeden kurtulur, hizmet, ürün ve karları yükselir, verimlilik ve etkililik artar. Bunların tümü birey, örgüt ve toplumun iyileştirilmesi yönündeki önemli, nitelikli değişikliklerdir. Ön seçimle milletvekili adaylarının tespiti, genel başkan kontenjanın (Akşener değişi ile Vefa kontenjanı) çok sınırlı olması, şura ve meşveret geleneğinin yeniden getirilmesi, kurultayların yeniden düzenlenmesi gibi söylemleri bu hareketin demokratik katılımcı ve tüm paydaşların söz hakkı olan bir yapıda olduğunu göstermektedir.

Akşener sivil bir aktivisttir. 28 Şubat sürecindeki duruşu bir ders niteliğindedir. 28 Şubat’ın totaliter ikliminden beslenip iktidar olanların o dönemde kenar bucak kaçtığı ve günümüzde de sürekli ajite ettikleri bu dönemde Akşener muktedirlere kafa tutmuştur. Cesareti bizlere örnek olmalıdır. Bu yapısı ile STK’lara ayrı bir önem veren Akşener, sivil toplumun bağlı ve bağımlı unsurlarını değil aksine toplumsal yaşamı renklendiren çoğulcu anlayışı ile hareket etmektedir. Yine Başbuğ sonrası kendi kaderine terk edilen dernekler, sendikalar, vakıflar ile yeniden ilgileneceği ve emek, özgürlük gibi evrensel kavramları da kimsenin tekeline bırakmayacağına dönük söylemler geliştirmektedir.

Sonuç olarak Akşener bir abla, bir lider, bir ana olarak Türk milletinin umududur. Sıkışmış politikal yaşamda kitlelere bir nefes, cansuyu niteliğindedir. Artık zaman kalmamış, tahammüller tükenmiş Türk’ün Ergenekon’u can sıkmıştır. Bu yüzden Akşener Hareketi çok ciddi bir görev üstlenmiştir. Bu görevi de;

“Bizim tüm ülkücü şehitlere bizim Önkuzu’ya, bizim Fırat’a sözümüz var, iktidar olacağız bu ülkeyi yaşanılır bir hale getireceğiz… şeklindedir.”

Editör: TE Bilişim