İktidar bloğu kendisine güvense bu kadar erken bir seçime gitmezdi. Bu aceleciliği arkasında  gittikçe kötüleşen ekonominin yarattığı güven kaybı yatıyor. Aynı tespiti OHAL için de yapmak mümkün. Demokrasiden, temel hak ve hürriyetlerden bahseden bir parti asla OHAL şartlarında seçime gitmeyi düşünmez. Çünkü, OHAL iktidara her türlü kısıtlama getirme imkanı veriyor. Cumhurbaşkanı isterse bir kararname ile seçimleri erteleyebilir, bir partinin faaliyetlerini askıya alabilir, artık bağımsız olmaktan çıkmış yargı ile istediğini içeri tıktırabilir. İktidar elinde böyle bir silahla, muhalefet ise başında böyle bir tehditle seçime gidecek, buna demokrasi denilebilir mi?

***

Daha kötüsü eşit yarış imkanlarının ortadan kaldırılmasıdır. Bugün medyanın neredeyse tamamı iktidarın kontrolünde. Yerel basın bile iktidara adına ele geçirilmiş durumda. Muhalefetin elinde sosyal medyadan başka mesajını duyurabilecek hiçbir kanal yok. Susturulmuş bir yazılı ve görsel basın,korkutulmuş bir toplumla seçime gidiyoruz. Bu şartlarda kazanılan bir seçime başarı denilebilir mi? Buna bir de YSK faktörü ilave edildiğinde seçimlerin hangi şartlarda yapılacağı  daha iyi anlaşılır. Evet-hayır referandumunda yasayı yok sayarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli kabul eden bir YSK var karşımızda. Alenen kanunları iktidar partisi için çiğneyen bir YSK ya güven olur mu? Yarın bu YSK İYİ partinin seçimler girmemesi için de karar verecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu kadar açık bir şekilde yasayı çiğneyen bir kuruldan adalet beklemek beyhudedir.

***

Onun için muhalefetin önündeki en büyük engel mesajını kitlelere duyurabilme zorluğudur. Doğan medyasının seçimden hemen önce el değiştirmesi aslında iktidarın seçim hazırlıklarının bir neticesiydi. Doğan operasyonu biter bitmez Bahçeli’nin ağzından erken seçim kararı ilan edildi. Bu olayları birbirinden bağımsız veya ilişkisiz düşünmek mümkün değil. İktidar vatandaşın gerçek bilgiye ulaşmasına mani olmak için elinden gelen her şeyi yapıyor.  Bu bile ülke gerçeklerinin ortaya çıkmasından duyulan korkunun bir ifadesidir.

***

Bu seçimin kaderini milliyetçi ve muhafazakar oylar arasındaki geçişgenlik tayin edecek. CB sistemi için yapılan referandumda milliyetçilerin bir kısmı bu tek adam düzenine onay vermeseydi bugün bambaşka bir manzara ile karşı karşıya olabilirdik. Ülkeye yönelik tehditler artınca milliyetçilik yükselir.Ne yazık ki  milliyetçiliğin yükselişe geçtiği bir dönemde,milliyetçilik iktidar partisinin emrine verildi.

***

İktidarın milliyetçilikle de muhafazakarlıkla da dindarlıkla da telifi mümkün olmayan bir sürü icraatı var. Daha birkaç gün önce Miraç gecesi Suriye bombalandığında destek mesajı yayınlayan bu iktidar değil miydi? Efendim Esat zalim ve katilmiş. Onu bombalayanlar ondan daha mı az katil. ABD’nin işlediği cinayetlerin yanında Esat çok masum kalır. 15 Temmuz’da 250 vatandaşımızın gerçek katili kim,ABD değil mi?  Ya şu BOP’a ne demeli. BOP’un hala ne olduğunu bilmeyen var mı? BOP en kestirme ifadeyle, Türk ve İslam coğrafyasının ABD ve İsrail lehine yeniden düzenlenmesi, parçalanmasıdır. BOP’un eş başkanı olduğunu söyleyenlere hangi dini,milli, hatta insani hislerle oy verilebilir? İdrakini, basiretini bu kadar kaybetmiş bir toplum asla milli varlığını muhafaza edemez. Önceki gün A.Takan yazdı,yeni bir çözüm süreci için bazı isimler İngiltere’ye gönderilerek İRA ile yapılan görüşmeler etüt edilmiş. Yani şartları tahakkuk eder etmez APO ile yeni bir masa kurulacak. O kadar aldanmaya, yalana,PKK’nın istismarına rağmen böyle mi ders alacağız. Türk milliyetçileri içinde bulundukları kafa karışıklığından kurtulabilirlerse bu seçim bir çıkış yolu olabilir. Aksi takdirde milliyetçiliğin ipini kendi elimizle çekmiş oluruz.Ve bugün çıkış yolunu sayın Kılıçdaroğlu Türk demokrasisine hediye etti tarihi ismini altın harflerle bir demokrat olarak yazdıracak olan Kılıçdaroğlu'nu alkışlamak lazım.Artık meral Akşener'in imza sorunu medyaya çıkma sorunu ve parasal yardım sorunu aşılmış durumdadır memleketimize umarım hayırlı olur...