Cihan Harbi kaybedilmiş itilaf devletleri ile Mondros Mütarekesi imza edilmiştir. Osmanlı Devleti bu mütareke ile elindeki tüm cephaneyi, silahı, kısacası ülkenin yönetimini itilaf devletlerine bırakmıştır. Geriye sadece kukla bir saray ve onun padişahı kalmıştır. Devletin bütün yolları - demir yolları da dahil- köprüleri, boğazları ve bunların yanında haberleşme ağları da itilaf devletlerin kontrolüne geçmiştir.

Bütün bu gelişmelere, kötü gidişata saray ve hükümeti ne tedbir alacak durumda idi ne de bir çözüm bulma niyetinde idi. Vahidüddin ve kabinesi kendi çıkarını ve saltanatını korumak için İngilizlerin emirlerini bir bir yerine getirirken, saray etrafında toplanan kimi bürokrat ve siyasetçiler de İngilizlerin güdümünde 19 Mayıs 1919 günü Anadolu’ya ayak basan Yunanlılara sempati ile bakmaktaydı.

Özellikle Sadrazam Damat Ferit’in Eğitim Bakanlığı görevini yürüten ve ayrıca İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngiltere mandasını savunan ve onun için faaliyet yürüten cemiyet) üyelerinden de olan Ali Kemal Yunanlılara direnilmemesi gerektiğini her fırsatta dile getirirken, daha sonraları da Mustafa Kemal ve Milli Mücadele için şu haince sözleri söyleyecekti: “Milli hareketin iç yüzü çirkindir. Mustafa Kemal ve Rauf Bey ikbal hırsı içindedir. Milli kuvvetler ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar.”

19 Mayıs’ta Mustafa Kemal Samsun’a… Yunanlılar da İzmir’e çıktı…

Sultan Vahidüddin’in emriyle, 9. Ordu Müfettişi olarak gönderildiği Samsun’da Mustafa Kemal’in görevi halkın silahlarına el koymak, taşkınlık yapmasını engellemek, halka işgalcilere karşı direnişleri için silah yardımı yapan tüm yararlı cemiyetleri kapatmak idi. Evet, Mustafa Kemal’in Vahidüddin tarafından tebliğ edilen görevi tam olarak buydu. Kısacası, halkı İngilizlere karşı susturmaktı ne yazık ki!

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın resmi olarak başladığı tarih hepimizin bildiği gibi 19 Mayıs 1919’dur. Bu tarihte Mustafa Kemal, Bandırma Vapuru ile Samsun’a ayak bastığında şehrin halet-i ruhiyesi tam aksi yöndeydi. İngilizler halka kötü muamelede bulunmakta, sıkı bir istibdad uygulamakta ve bölge halkının güvenliğini tehdit etmekte idi. İngilizlerle bir ve beraber yürüyen Vahidüddin ve bakanları, itilaf devletlerine karşı hiçbir bir direnişe izin vermemekteydi. Samsunda da durum bu şekildeydi. Saraya göre ülkenin kurtuluşu İngiliz mandasına girilmesiyle sağlanacaktı. Aksi yönde yapılan tüm eylemler, direnişler ve mitingler suç sayılacaktı.

Mustafa Kemal hiçbir şekilde gerçekte yapmak istediklerini ve yapacaklarını Samsun’a ayak basana kadar belli etmemiş olması, Sultan tarafından verilen görevin yerine getirileceğini kıvrak bir zekâ ile saraya hissettirmiştir. Sıklıkla olduğu gibi Mustafa Kemal olaylara pragmatist yaklaşmayı bilen, vuku bulan hadiseler karşısında sakin davranıp anlık kararlar vermeyen bir kişiliği ile her zaman dikkatli ve soğukkanlı olmayı benimsemiştir. Bu hassasiyetini de Samsun’a çıkana kadar muhafaza etmiştir.

Saray değil millet egemenliğine dayanan yeni bir rejimin ve sistemin, tam bağımsızlığın temelleri işte o büyük günde kıvılcım olarak başlayıp, tüm yurda hızla yayılarak bir milli ateşe dönüşmüştür. Samsun’da halka zulmedildiğini gören Mustafa Kemal, durumu saraya bildirmiş olmasına rağmen, saray nezdinde hiçbir cevap bulamaması yetmezmiş gibi üstüne Mustafa Kemal’in bir an önce yakalanması ve gerekirse idam edilmesi de gündeme gelmiştir. Mustafa Kemal için bu saatten sonra tek çare Sine-i Millet idi. Askeri üniformayı daha sonra tekrar giymek için şimdilik askıya asacaktı ve mücadelesine sivil bir vatandaş olarak devam edecekti.

Ulusal egemenliğe dayalı ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini ilk olarak Amasya Genelgesi’nde atan Mustafa Kemal ve arkadaşları, İstanbul Hükümeti’nin sorumluluk almadığını dikkatle halka anlatmaktaydı. Bu genelgenin en önemli sonuçlarından birkaçı ise, tamamen milli egemenliğe dayalı bir yönetimin benimseneceği ve kurtarıcı olarak görülen saray, hükümet ve İngiliz mandasının yerini millet ve milliyetçilik düşüncesinin almış olmasıdır. Daha sonralarında bu örgütlenme ve birliktelik, bölge halkının ileri gelenlerinin de katılımlarıyla Erzurum ve Sivas Kongreleri ile taçlandırılmıştır. Bütün bu gelişmeler bundan sonra İstanbul hükümetinin yok hükmünde olduğuna işaret olmuştur. Samsun’da başlayan millet destekli mücadele, bütün yurda yayılarak mandacılığa ve İngilizlerin kuklası olan saraya karşı tek vücut olunduğunun bir göstergesi olmuştur. Bütün Anadolu girişilen bu milli mücadeleye karşı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yanında olmuş, onların çizdiği yolda ilerlemeye devam etmiştir.

19 Mayıs 1919 günü ulu önder Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması bir milletin küllerinden doğmasına ve saray istibdadının son bulmasına imkân vermiş; garpta ve şarkta dünyanın bütün devletlerine de milli egemenliğe ve millet meclisine dayalı ve tam bağımsız bir Cumhuriyet’in doğacağını göstermiştir.

Unutulmamalıdır ki, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra görev başına gelmiş tüm sabık Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, seçilmişler (günümüzdekiler de dahil) bu koltuklarını 19 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkıp milli egemenlik ateşini yakmasına ve yine milletin oluşturduğu meclise borçludurlar.

Işıklar içinde uyuyunuz… 19 Mayıs sonsuza kadar kutlu olsun.