1944’te  dönemin önde gelen milliyetçi isimleri tutuklanarak ağır işkencelerden geçirildiler. Kendi milliyetçiliğini cezalandıran az ülke vardır dünyada. Çünkü milliyetçilik biraz da devleti koruma doktrinidir.

O isimler sonradan Türk milliyetçiliğini entelektüel alandan halka taşıyan isimler oldular. Hiç şüphesiz bunların başında Türkeş, Nihal atsız, Reha Oğuz Türkan gibi isimler geliyor. Tutuklamalar beklenenin aksine milliyetçiliğin tavandan tabana yayılmasına, kuvveden fiile dönmesine neden oldu. 60’yılların sonunda önce CKMP sonra MHP olarak siyasal alana giren Türk milliyetçiliği hızını o dönemin uygulamalarından aldı.

Hiç şüphesiz, Türk milliyetçiliğinin tarihi gelişimine bakıldığında tabana yayıldıkça ve toplumsal dönüşüme paralel olarak  muhtevasını da zenginleştirerek maneviyatçı bir içeriğe kavuştuğu görülecektir. Erol Güngör, S.Ahmet Arvasi ve N.Kösoğlu gibi isimlerle halk milliyetçiliğine adım atan Türk milliyetçiliği sonraları devletin kontrol altında tutma çabalarının bir sonucu olarak giderek resmi ideolojiye yaklaştırılmaya çalışılan bir yola girmiştir. Esasen tabanla tavan, siyasetle sivil alan arasındaki gerilimin arkasında bu ideolojik farklılık yatmaktadır. Son yıllarda başlatılan kongre arayışları, ihraçlar, ötekileştirmeler hep bu gerilim ve ideolojik mesafenin bir ürünüdür. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, 12 Eylül’de halkla bütünleşen milliyetçilik 90’lı yıllardan sonra halktan uzaklaşıp resmi ideolojiye yaklaşan bir çizgiye dönüşmüş, bu strateji yanlışlığı yüzündendir ki kapsayıcı olma vasfını kaybetmiştir.

Günümüzde yaşanan çelişkilerin, tutum ve davranış farklılıklarının arkasında bu gerçek yatmaktadır. Rahmetli Türkeş’in Müslümanlıkla Milliyetçiliği meczeden kuşatıcı milliyetçilik anlayışı zamanla kontrollü güçler tarafından rejim için daha tehlikesiz bir nokta olan  tarih, medeniyet ve kültür derinliği olmayan bir noktaya çekilmiştir. Ülkücülerin günümüzde milliyetçi siyasete itirazlarının temelinde bu gerçek  yatmaktadır.

Türk milliyetçiliğini temsil makamında olanlar,  bu iki kanatlı milliyetçilikten uzaklaştıkça kendi tarihi birikimlerinden ve halktan da uzaklaşmışlardır. Türk milliyetçiliği uzun bir tecrübenin ürünü olan  bu iki kanatlı milliyetçilik anlayışını terk etmemiş olsaydı bugün çekildiği boşluğu siyasal İslamcılar doldurmayacak, milliyetçilik doğru bir zeminde yürüyeceği gibi İslam selefi akımların siyasette mevzi kazanma ve halkı aldatma aracına dönüşmemiş olacaktı. Muhsin Yazıcıoğlu bunu denemiş ama bizzat sistem ve onun içimizdeki uzantıları tarafından tasfiye edilmişti.

Rahmetli Türkeş, attığı adımların, sarf ettiği sözlerin hangi sonuçlara müncer olacağını düşünen ona göre konuşup hareket eden bir liderdi. Türkiye’deki etnik ayrılıkçılığı gördüğü içinde 3 Mayıs Türkçüler günü veya bayramınıMilliyetçiler günü veya bayramına çevirmiş bu adla kutlamanın daha doğru olacağına inanmıştı. Kanaatimce  de Türkçülüğü, Kürtçülük yapmanın meşrulaştırıcı sebebi yapmaya çalışanlara karşı bu adla bu güzel günü anmak daha faydalı ve hayırlı olacaktır. Etnik milliyetçilikleri kışkırtan veya onlara malzeme veren tavır ve tutumlardan kaçınmak hepimizin görevidir. Burada yazımı Rahmetli Türkeş’in bir arkadaşımıza  söyledikleri ile bitirmek istiyorum: Mevki hastanesinde yatarken bir ülküdaşımıza şunları söylemiştir: “oğlum bir gün bu komünizm tehlikesinin biteceğine inanıyorum. Ama Türk düşmanları boş durmaz, karşınıza başka düşmanlar çıkarırlar. Bir gün karşınıza Allah Allah diyenler çıkar siz mücadele etmek istersiniz, yanınızdakiler bile ceketinizden, kolunuzdan çeker, bunlar Allah diyor diyerek  mücadele etmenize mani olurlar.”(Anlatan Recep Alyamaç, namı diğer Komando Recep)

Ne kadar doğru söylemiş değil mi? Onu ve bu davayı bugüne getirenleri rahmetle anıyor, bütün gönüldaşlarımın 3 Mayıs Milliyetçiler bayramını kutluyorum. Milletimiz var olsun, Allahımızın kudret eli ülke ve devletimizin üzerinden eksilmesin. Amin