Türk milleti rahmetli tarihçi Kazım Mirşan ve birçok tarihçiye göre yaklaşık 10 bin yıldır millet olarak tarih sahnesindedir.

Bu olgudan anlamamız gereken Türkçülüğün tarihinin başlangıcı 10 bin yıla kadar gider.

Metehan’ın yaklaşık 2250 yıl önce Türk milleti içinden bir ordu teşkilatlandırması ve kurduğu yapının fazla bir değişikliğe uğramadan günümüzde de ordumuzun teşkilat yapısında kullanılması bir Türkçü harekettir.

Kürşad’ın 40 askeriyle Çinlilerin esaretindeki milletini kurtarmak için yaptığı ihtilal girişimi bir Türkçü harekettir.

Bilge kağanın Balbal taşlarına kazıdığı sosyal, siyasal, idari ve ekonomik hizmetlerinin hepsi Türkçü davranışlardır.

Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının vatanımızı düşman işgalinden kurtarması bağımsız bir devlet kurması kurduğu devlete “Türk” adını vermesi bir Türkçü harekettir.

Türkçülük cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi kuruluş ayarıdır.

Tabii araya Türkçülükten ne anlaşılması gerektiği de izaha muhtaç gibi görünüyor.

Türkçülük kişinin kendisini Türk milletine mensup hissetmesi, yaşama Türklük penceresinden bakması demektir.

Bu tanımın Türklerin yaşadığı coğrafyada çok yüksek bir karşılığı var, böyle tanımladığımız zaman basitçe “ Ben Türküm “ diyen bir kişi aynı zamanda Türkçüdür.

Çağdaş Türkçülük hareketleri Osmanlımın son dönemlerinde harbiye nazırlığıda yapacak olan Süleyman Askeri beyle başlamış, Osmanlıcılık denemesinin Balkan ve Arap coğrafyasında yıkılmasıyla 1910’lu yıllarda İstanbul merkezli olarak başladı.

1911 yılında gayrı resmi, 1912 yılında resmi olarak kurulan Türk Ocağı’nda ve Türk Yurdu dergisinde bir araya gelen Türkçü düşüncedeki mütefekkirler aslında Kuvva-i Milliye’nin başlangıcı da sayılabilir.

Atatürk Türk devletini kurarken kendisine şiar olarak Türkçülüğü seçmiş, gerek inkılâplarda, gerek söylemlerinde gerekse devlet uygulamalarında bu davranışı net olarak göstermiştir.

Turancılık Türkçülüğün olması gerekeni ayrılmaz fikri mütemmim cüzüdür.

Türk milletinden iseniz dünyada yaşayan tüm Türklerin iyiliğini, bağımsızlığını, zenginliğini güvende yaşamalarını işbirliğini istersiniz.

İstemelisiniz, çünkü Türklerin birlik olmasının tüm Türklere menfaati vardır.

Devlette Türkçülük Atatürk’ün 1938 vefatıyla yerini eyyamcı bir yönetime bıraktı. İkinci dünya savaşının başlaması yokluk yılları ve Rusya’nın savaştan galip çıkması üzerine 1944 de ülkemizin önde gelen Türkçülerine “Irkçılık ve Turancılık “ adı altında davalar açıldı.

Açılan davaların verilen cezaların sadece zamanın Rusya’sını memnun edebilmek için yapıldı.

Nihal Atsız ve arkadaşlarının tabutluklarda işkenceler gördüğü işlerinden, aşlarından mahrum edildikleri zamanın ülkemizi yöneten İnönü hükümetinin Rusya’ya “Biz Turancıları cezaevine atıyoruz içinizde yaşayan Türklerle ilgilenmiyoruz biz sadece Anadolu Milliyetçisiyiz “ mesajını vermek içindi.

1944 Turancılık davaları Atatürk’ün ölümünden sonra Türk milliyetçiliğinin ilk aksiyoner hareketidir ve her 3 Mayıs’ın “ Türkçülük günü” olarak anılması zamanın hareketinin önderi Nihal Atsız’ın hem tavsiyesi hem vasiyetidir.

Biz millet hassasiyeti olan insanlar her yıl bir şekilde her 3 Mayıs’ta Türkçüler gününü çeşitli etkinliklerle anarız. 3 Mayıslarda Nihal Atsız’ın Karacaahmetteki mezarı başında törenler yaparız.

Fakat milli bir davranış olmasına rağmen Türk milleti nazarında yeterli bir ilgi ile karşılandığını ve katılımın olduğunu söyleyemeyiz, sebebinin de biz Türk milliyetçilerinin yetersizliği olduğu ortadadır.

Türk milletinin bir 3 Mayıs ruhuna ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyacı olduğuna inanıyorum.