Yüzyıllarca Osmanlı'da ikinci sınıf millet muamelesine maruz kalan Türk milleti, 1900'lü yılların başından itibaren başlayan Türkçülük ve Turancılık akımıyla, özüne dönmüş ve Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, Göktürk Devleti'nden sonra isminde Türk olan ikinci Türk Devleti olma onuruna sahip olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuşlardır. Aşağılanan, ötelenen bir millet, tümüyle kendilerine ait olan bir devletin vatandaşı olma onuruna sahip olmuşlar ve bu devletin içindeki hainlerle, bitmek tükenmek bilmeyen mücadele ile geçecek bir yaşama yelken açmışlardır.

Tarih 10 Kasım 1938'i gösterdiğinde, Mustafa Kemal Atatürk hayata gözlerini yummuş ve sonrasında, O'nun milliyetçilik duygusu, Türkçülük duygusu, silinmeye gayret edilmiş ve Türklüğü simgeleyen tüm semboller yok edilmeye başlanmıştır. Bu tavır 1944'lerde devleti kuran iradeye, fikre, yani TÜRKÇÜLÜĞE karşı bayrak açılarak kendisini iyice göstererek en üst noktaya ulaşmıştır.

İşte TÜRKÇÜLÜĞE karşı bu bayrak çekilmişken, kararlı ve ilkeli bir grup Türk Milletçisi aydın, tüm baskılara ve dayatmalar rağmen, gidişatın zararlarıyla ilgili kamuoyunu bilgilendirmiş ve devlete de uyarılarda bulunmuşlar. Büyük dava adamı Nihal ATSIZ Bey'in önderlik ettiği ve Alparslan Türkeş'in de içinde yer aldığı bu hareket, duyarlı gençliği ve milleti de harekete geçirmiş ve bu sayede Türk Milliyetçiliği, siyasi bir kimlik kazanmıştır.

Devlet, tek başına kalmış ve Atatürk' ün tüm izlerini silmeye çalışan İsmet İnönü tarafından yönetilirken, Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun sözde TÜRKÇÜ çıkışı, Nihal ATSIZ tarafından kendisine gönderilen iki mektupla amacına ulaşamamıştır. Mektubunda ATSIZ özetle şunu ifade ediyordu; "mademki Türkçüsünüz, Hasan Ali Yücel'in himayesi altında vatan hainliği yapan Sabahattin Ali'yi görmez misiniz? Nazım Hikmet'e el altından verilen paraları görmez misiniz?". Belli olan bir şey vardı; Milli Şef lakaplı İsmet İnönü, hem Başbakanı, hem de Hasan Ali Yücel'i istediği gibi yönlendiriyordu.

Bardağı taşıran son damla; Orhun Dergisi'nde yazan ATSIZ'ın, Hasan Ali Yücel'i vatansever olduğunu göstermeye ve istifaya davet etmesi olmuştur. Bu, İsmet İnönü'yü çok kızdırmış ve Nihal ATSIZ, işinden olmuş, kendisine Sabahattin Ali tarafından dava açılmıştır.

Dava tarihi 26 Nisan 1944'tür.

Nihal ATSIZ Ankara'ya varınca, büyük bir kalabalık tarafından karşılanmış ve bir otele yerleşmiştir. Dava esnasında; "isteniyorsa Sabahattin Ali'nin hainliğini hemen ispat edebiliriz" demiş ve Sabahattin Ali sessiz kalmıştır. Dava 3 Mayıs 1944 tarihine ertelenmiştir. Dava günü, binlerce genç Ankara sokaklarını doldurmuşlardı. Başbakan Saraçoğlu'nu büyük bir korku sarmıştı. Tek adamlık rejiminin yıkılmasından korkan İsmet İnönü emir üstüne emirler yağdırıyor ve sokakları dolduran gençlere karşı şiddet uygulanıyordu. Polis coplarına maruz kalan ve yaralanan gençlerle beraber 165 genç gözaltına alınmıştı. Gençlerin görüşmek istediği sözde TÜRKÇÜ Saraçoğlu, korkudan saklanıyordu. Bu yaşananların gölgesinde mahkeme 9 Mayıs 1944 tarihine ertelendi. 3 Mayıs 1944 günü, devlet emriyle Nihal ATSIZ'a dava açan Sabahattin Ali, mahkeme salonundan çıkabilmek için gece yarısını beklemiştir. Ve en acısı da; TBMM'de yaptığı bir konuşmada "Ben TÜRKÇÜYÜM" diyen Saraçoğlu hükümeti ATSIZ ve arkadaşlarını; "IRKÇILIK, TURANCILIK ve HÜKÜMETİ DEVİRMEK" ile suçluyor ve ilk olarak 14 Asteğmen ve 250 Harbiyeli hakkında soruşturma açılıyordu. Ankara'da ve tüm devlette Milliyetçi avına çıkılıyordu. 19 Mayıs'ta İsmet İnönü, bayram konuşması yerine, milliyetçiliği yerden yere vuran bir konuşma yapar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile özgürlüğüne kavuşan Türkler, yeni bir esaretin içine düşmüşler ve kendi vatanlarında, ikinci kez yabancı olmuşlardı. Ötelenmişlerdi, ezilmişlerdi ve hor görülmüşlerdi.

İşte 3 Mayıs'ın çok kısa özeti budur. O gün Türkçülük mücadelesi verenler, Türk'ün devletinde nasıl ezildiyse, nasıl ötelendiyse, bugün de aynı durum yaşanmaktadır. Beraber Türkçülük Günü olarak yaşadığımız dostlarımız, mevcut ortakları nedeniyle, 3 Mayıs'ın adını değiştirmiş ve 3 Mayıs Milliyetçilik Günü demeye başlamışlardır. Ne Milliyetçisi olduğunu bile söylemek için ince eleyip sık dokuyanlar bilsinler ki; siyasetin çirkin yüzü altında yok olan şuurunuzu derhal yenilemeniz ve fabrika ayarlarınıza dönmeniz elzemdir.

Sonuç olarak; her şey Türk için ve Türk'e dair şiarından bir gün olsun ayrılmayan ben, nefesim yettikçe bu mücadelenin içinde olacağım. Türkçü olmam suçsa, bu bir onurdur benim için. İnanın umurumda değil. Bir daha bu millet, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanların yönettiği bir devlette ezik kalmasın! Bir daha bu millet, kendisini "Nadan Türk, Etrak-ı Bi İdrak Türk" diye aşağılayan bir devlet anlayışının altında ezilmesin. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi; "Benim doğumumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir."