Yerel seçimlerde CHP’nin sloganı ayrımcılık yapmama, belediye çalışanlarının ekmeği ile oynamama üzerine kurulmuştu.

Kılıçdaroğlu’nun bu söylemlerinde samimi olduğunu düşünüyorum. Ama alt kademelerde hala eskinin hesabı ile yatıp kalkanlar olduğu da bir gerçek.

Adana Büyük Şehir belediye başkanı Zeydan Karalar göreve gelir gelmez 750 kişinin iş akdini feshetti.

Seçim sürecinde seçim kaybedileceği anlaşılınca alınan işçilerin iş akdinin feshi bir ölçüde toleransla karşılanabilir. Çünkü burada iyi niyet değil, gelecek belediye başkanının elini kolunu bağlama ve bu yeni kadrolar vasıtasıyla seçim kazanma amacı vardır.

Ama daha uzun süre çalışanlara bu yapıldığı takdirde, bu artık hem ekmekle oynama hem de ideolojik belediyeciliğe dönüş sayılır.

Zeydan Karalar’ın iş akdini feshettiği kişiler arasında ülkücü hareketin sembol isimlerinden Muhsin Kehya’da var.Kehya’da 28 yıl hapis yattı. Adana Belediyesinde taşeron firmada çalışıyordu, iş akdi geçen ay feshedildi.

Son seçimlerde ülkücülerin büyük ekseriyeti oyunu millet ittifakına verdi. 12 Eylül’ün hepimiz için üzücü hatıraları üzerine sünger çekip toplumu kucaklaştırmak önemli bir teşebbüs idi. Bu kısmen de başarıya ulaştı. CHP’nin sahip olduğu birçok belediyede ülkücülerin de emeği var. Ama belli ki bu dayanışmayı hala hazmedemeyenler var. Kehya’nın mağdur edilmesi tek bir kişiye yönelik bir operasyon değil, bir dünya görüşüne, bir topluluğa karşı yapılmış operasyondur.

Sn Kılıçdaroğlu, ülkücülere yönelik söylemlerinizde samimiyseniz bu nobranlığa müdahale etmeniz lazım. Çünkü yaşanabilir, barışık bir Türkiye oluşturmanın yolu bu tip tasarruflardan kaçınmaktan geçiyor. Zeydan Karalar’a bir şey demeyecek misiniz?

Ve siz ey ülküsünü bir kişinin nefsine odaklamış ülkücü hareket! Onca mahpushane edebiyatına rağmen hareketin en çok hapis yatmış bir mağduruna sahip çıkmayacak mısınız?

BİR KÜRT SORUNU VAR MI?

90’lı yıllarda siyasal Kürt milliyetçiliğinin talepleri daha çok kültürel ağırlıklıydı. Kürtçe öğrenmenin serbest bırakılması, Kürtçe gazete, televizyon yayınlarının önündeki engellerin kaldırılması, değiştirilen yer isimlerinin iadesi, Kürtçe seçim propagandasının mümkün hale getirilmesi, mahkemelerde Kürtçe savunma hakkının verilmesi gibi. Bu taleplerin tamamı zaman içinde yerine getirildi. Kürt siyasal hareketi -Kürt sorununu- hep bu başlıkların oluşturduğu bir sorun olarak görüyordu. Bu konularda düzenleme yapılırsa sorun da çözülmüş olacaktı. İlgili düzenlemelerin hepsi yapıldı ama Kürt sorunu hala olduğu yerde duruyor. Şimdi de demokratik özerklik, bölgede Kürtçenin Türkçe ile birlikte resmi dil olması gibi talepler yapılıyor. Demek ki, mesele Kürtlükle ilgili bir sorunun varlığından kaynaklanmıyor. Mesele -Kürt Sorunu- adı altında devlet talebi. Bir talebi meşrulaştırmak için önce bir sorunun varlığı gerekir. Kürt sorunu bir inşadır ve amaç ayrı bir devlet kurmaktır.

Gerçekte, yukarıda saydığımız düzenlemeler yapıldıktan sonra bir Kürt sorunundan söz edenler aslında anahtar teslim bir devlet istemektedirler. Böyle bir talebe hiçbir devlet evet demez, diyemez. Sn Cumhurbaşkanı çözüm sürecinden sonra artık bir Kürt sorunu yoktur demişti. Önce de yoktu ama gecikmiş de olsa bu doğru bir tespitti. Umarım bu kararda sabit kadem olunur. Çünkü, önceki gün görevden alınan belediye başkanları ile ilgili açıklamalar İçişleri Bakanlığı sitesinde Kürtçe yapılmıştı. Devletin dili Türkçedir. Dil parçalanması devletin parçalanmasıdır. Devletin dili değişti de haberimiz mi yok?

Niçin Kürtçe?

Av. Dr. İrfan Sönmez TÜM YAZILARI

Editör: TE Bilişim