(KONDA ARAŞTIRMA KURULUŞUNUN SON YEDİ YIL BOYUNCA YAPTIĞI 77 FARKLI ARAŞTIRMA VERİLERİNE GÖRE, SEÇMEN EĞİLİMLERİ VE TÜRK SİYASETİNİN GELECEĞİNE DAİR ÇALIŞMANIN ÖZETİ 


8. SONUÇ VE YORUM:


Yukarıda anlatılan kimlik ve parti özelliklerini sonuç değerlendirmesinde ele alacak olursak; görünen o ki, MHP hariç diğer partilerin hepsinin ‘niş’ (münhasıran avantajlı olduğu) bir seçmen kitlesi var ve partiler, bu grup içinde bu partiler büyük ölçüde hegemonik durumdalar:


AKP için türban/başörtüsü, CHP için Aleviler ve başörtüsüz ve/veya hayat tarzı olarak kendini modern olarak tarif edenler, HDP için ise Kürtler. MHP için son dönem ki liderlik krizi ve politik değişiminden önce de dile getirilen misyonsuzluk sorunu, partinin kendisine ‘ait’ bir seçmen grubu olmamasında da gösteriyor.


Buradan hareketle, MHP’nin son dönemde içinde bulunduğu siyasi kriz ve yaşanması beklenen oy kaybı için partinin henüz ‘dibi’ görmediğini söyleyebiliriz.


Oy oranlarındaki düşüş, partinin başında kim olduğundan çok partinin bir ‘nişinin’ olmaması ile alakalı ve sadece lider değişikliği ile çözülmesi zor bir sorun.


Bu araştırmadan çıkan bir diğer sonuç da, Türkiye siyasetinin kimliklere ve partilere çok büyük ölçüde konsolide olduğu ve siyasetin temel parametrelerinde önemli bir değişim yaşanmadığı sürece son yıllardaki partiler arası oy dağılımlarının aşağı yukarı aynı bantta seyredeceği.


''Bu açıdan iktidar partisinde önemli bir kırılma yaşanmayacağını var sayarsak, muhalefet partileri kökten bir değişime gitmedikleri ve gerek söylemleri, gerek politikaları ve en önemlisi seçmen tabanlarında önemli bir değişim yaşamadıkları sürece partilerin güç dağılımı aynı seyrinde devam edecek gibi gözüküyor.''


Özellikle de CHP özelinde, son seçim dönemlerinde reklam kampanyalarında ve parti politikalarında başörtüsü ve türban konusunda yeni bir söylem geliştirmek için gösterilen çabanın sonuç vereceğini düşünmek zor.


Nitekim başörtülü ve türbanlı kesim AKP’nin en temel tabanı. CHP’nin, reklam filmlerinde başörtülü bir-iki kişi serpiştirerek seçmenle AKP’nin arasına girebilmesi pek olası değil. Bu açıdan da bakıldığında, yani CHP’nin seçmen kalelerinin eşinin ya da kendisinin başı açık, kendini modern olarak tarif edenler ve Alevi seçmen olduğu ve bu grupların toplum içindeki ağırlıkları göz önünde bulundurulduğunda, CHP oylarında herhangi bir artış beklemek zor.


Yani, MHP için henüz oylarının dip noktasını görmediği ifade ettiğimiz gibi, CHP için de oy tavanını gördüğünü söyleyebiliriz. İçine sıkışıp kaldığı kimlikleri ve grupları aşabilecek bir yenilenme yaşamadan CHP’nin oy seyrinin her zaman aynı bantta kalması son derece olası.


HDP için bir değerlendirme yaptığımızda ise, HDP’nin CHP ve MHP’den farklı olarak henüz‘tavanını’ görmediğini söyleyebiliriz. 7 Haziran seçimleri sonrası HDP oylarında yaşanan düşüş birçok analiste partinin maksimum potansiyelini gerçekleştirdiğini ve hatta 7 Haziran’daki seçim başarısının partinin potansiyeli üstünde oy aldığı istisnai bir durum olduğunu düşündürdü. Fakat, Kürt kimliğinin HDP seçmeni olmanın en temel göstergesi olduğu bu durumda, HDP’nin Kürt oyları üzerinde daha hegemonik bir konuma gelmesi ile sağlayacağı önemli bir oy artışı potansiyeli var.


Ayrıca, kendini inançsız olarak tanımlayan Türkler ve Araplardan bölünen kolda HDP oylarının yüzde 10’u bulduğunu belirtmiştik. Bu CHP’nin ya da MHP’nin kendi ‘zıtlarını’ temsil eden kümeler içinde yakaladıklarından daha yüksek bir başarı: CHP örtünenlerden bölünen İç Anadolu/Karadeniz doğumlu kümelerde ve bir sonraki aşamada dindar ve geleneksel muhafazakarlar arasında yüzde 5’i geçemiyor, MHP zaten etnik köken olarak Türk olmayanlar arasında hiç yok.


(Bu araştırma sonuçlarından görüleceği üzere Türk siyasetinde seçmen eğilimlerini ölçerek, bu verilere uygun bir "siyasi proje" ve "dili" geliştirmeden, sadece siyasi aktörlerin değişimi üzerinden veya buna göre vitrin düzenlemesi ile "kemikleşmiş siyasi kimliklere" dayalı parametrenin statükosunu kırmak hiç de kolay gözükmemektedir. Yeni dönemde " demokratik değişimi" savunan hepimizin bu türden siyasal ve sosyolojik araştırmaların sonuçlarına kulak vermemiz gerekiyor. Malûm; siyaset coşkulu gösterilerin yanında, bilimsel analizlere de dayanmalıdır. 

Rubil GÖKDEMİR

Editör: TE Bilişim