Hatice Hanım’ın, yüksek ökçeli ayakkabıya zaafı vardır. Birgün rahatsızlanınca doktor, yumuşak terlik giymesini tavsiye eder. Hatice Hanım, tavsiyeye uyar. Dört dörtlük zannettiği hizmetkârlarının gerçek yüzünü o zaman öğrenir ve çok mutsuz olur. Çünkü, eskiden topuk sesini duyanlar, geldiğini anlayıp kendilerine çekidüzen vermektedirler.

Hatice Hanım’ın o kadar canı sıkılır ki sonunda, sağlığı pahasına da olsa yüksek ökçeli ayakkabılarını giyer ve eski mutlu (!) hayâtına döner.

Eş durumundan kariyer yapan hanımlar, bana, hep bu hikâyeyi hatırlatıyorlar. Eşlerinin görev süresi dolunca, yumuşak terlik giymek zorunda kalan Hatice Hanım’a benziyorlar. Benzerler elbet! Rüyâlarında göremeyecekleri bir itibârı, eşleri sâyesinde görüyorlar.

First ladylik dönemi, Hatice Hanım’ın yüksek ökçelerle evde dolaştığı dönem gibidir. Herkes hazıroldadır. Saygıda kusur edilmez. Fakat hanımefendiler de çok iyi bilirler ki ki yumuşak terliğe geçildiğinde böyle olmaz. Korkudan rol yapan birçok insanın ne olduğu ortaya çıkar. Çözüm, yüksek ökçeleri bırakmamaktır.

Bilmem hatırlar mısınız, Hayrünnisa Gül'ün yüksek ökçe merâkı, İngiltere Kraliçesi’ni bile şaşırtmıştı. Hattâ birkaç defâ düşme tehlikesi geçirmişti. İşte bu yüksek ökçe merâkı, Gül çifti sâyesinde ikbâle gelenleri harekete geçirdi. Önce Abdullah Gül’ün tekrar aday gösterilmemesi, Gül’e ihânetmiş gibi sunuldu. Hayrünnisa Hanım, son resepsiyonda, “İntifada başlatacağım” diye, bu ihâneti (!) dillendirdi. Resepsiyon, yeniden aday olmak için kulis yapılacak ve gazetecilere içini dökecek yer değildi ama yumuşak terlik krizine girenler, işâret fişeğini burada patlatmayı uygun görmüşlerdi.

Hayrünnisa Hanım, neyin isyânını başlatacaktı? Olan neydi? Sâdece Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresi dolmuştu. İntifada ne demekti? Ülkeyi, İsrâil mi işgal ediyordu? Filistin halkının acısı ve gözyaşıyla özdeşleşmiş bir kelimeyi makam mevki meselesine âlet etmek, çok tâlihsizce oldu.

İntifada yetmedi. Hayrünnisa Hanım, "Köşk’e zarar verecek davranışlarda bulunanlar, karşılarında beni bulurlar." açıklamasını yaptı. Gül çiftinin evine kirâcı gelmiyordu. Emine Erdoğan’ın Köşk’e niye zarar vereceğini anlayamamıştık.

Neticede o gün geldi ve Köşk’e vedâ edildi. Kabul etmek zor olsa da eş durumundan Çankaya faslı kapandı. Ne kadar doğrudur bilemem, Abdullah Gül’ün tekrar siyâsete dönmesini, kendisinden çok Hayrünnisa Gül’ün istediği, zaman zaman gündeme geldi.

27 Ocak’ta Milliyet yazarı Talat Atilla, Abdullah Gül’e düzenlenen suikast girişiminin Hayrünnisa Gül sâyesinde atladıldığını kaleme aldı. Abdullah Gül, makam arabasından her indiğinde bir tuhaf oluyormuş. Atilla’nın daha sonra sansürlenen yazısına göre Hayrünnisa Hanım, Gül’ün korumalarını şöyle uyarmış:

"Abdullah Bey, arabadan her indiğinde sarhoş gibi oluyor. Araba hareket ettiğinde içeriye sanki zehirli gaz veriliyor. Eşimi öldürmek isteyenler olabilir! Abdullah Bey, böyle şeyleri pek umursamaz. Bu yüzden beyefendiye söylemeden arabaya iyice baktırın! Nedir bu koku?"

Eğer bu ifâdeler gerçekten Hayrünnisa Gül’e âit ise –ki yalanlanmadı- durum çok vahim. Hayrünnisa Hanım’ın gördüğü fâciayı göremeyen koruma ekibi, âcilen görevden alınmalı. Arabaya, Hayrünnisa Gül’ün farkettiği ve “Nedir bu koku?” diye sorduğu bir koku yayılıyor ama sâdece Abdullah Gül etkileniyor. H. Gül dışarıdaysa kokuyu nereden biliyor? Yok arabadaysa niçin, sâdece Abdullah Gül etkileniyor?

Hadi sizi biraz güldüreyim. Gül’ün makam arabası hareket ettiğinde içeriye bir koku yayılıyor ve şöförü etkilemeyip sâdece Gül’ü etkiliyorsa sorun klimadan değil, şöförden yayılan gazdır.

Latife bir yana bu ifâdeler, bana çok tutarsız geldi. Her kim bu ifâdeleri piyasaya sürdüyse Bayan Gül’ün, Bay Gül’den daha akıllı, dikkatli ve tedbirli olduğuna inanmamızı istiyor olmalı.

Aklımdan geçen soruyu tam yazayım: Acaba Hayrünnisa Gül, siyâsete mi girmek istiyor? “Hadi canım sende!” diyenlere, intifada başlatacak kadar cesur olduğunu hatırlatırım.

Devletlerin târihi, biraz da yüksek ökçeler târihidir. Evlilikle başına devlet kuşu konan kadınların kimisi eşinin boyuna yetişmeye çalışırken kimisi de boyunu geçmeye çalışmıştır. Her hanım sultan, Altuncan Hâtun ve Hayme Ana gibi fenâfiddevle değildir.

......

TALAT ATİLLA’NIN ÜNLEMİ

Bugün Talat Atilla’nın işine son verildiği yazıldı. Aslı varsa çok üst düzeyden gelen bir telefon üzerine bu karar verilmiş. Çok üst düzey deyince aklınıza Cumhurbaşkanı geldiyse unutun derim. Zîrâ Atilla, Gül’e suikast düzenlendiğini değil, suikast haberinin yalan olduğunu yazmıştı. Yazının sonundaki “Klimayı değiştirdikten sonra içeriye girdiği düşünülen zehirli gaz (!) tamâmen yok oldu.” cümlesindeki ünlem işâreti, her şeyi özetliyordu. Bilenler bilir, parantez içindeki ünlem, önceki kelimenin anlamını tersine çevirir. Hattâ alay eder. Talat Atilla, ünlem işâretiyle, “Ortada zehirli gaz falan yok. Klima bozuktu.” demek istiyordu.

Benim gördüğümü, iktidara yakın gazetecilerin görmemesi imkânsız. “Hayrünnisa Gül’ün suikast şüphesi asparagas çıktı.” diye alay etmeleri gerekirken kıllarını bile kıpırdatmadılar. Hattâ 25 Nisan 2018’de, “Abdullah Gül olmazsa Hayrünnisa Gül de olabilir” diye dalga geçen Melih Altınok bile sessiz kaldı. Ne demişti Altınok?

“Düşünüyorum da, Abdullah Bey'in kararsızlığının sıkıcılığında, Hayrünnisa Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklansa muhalefet renklenmez mi? Olmaz olmaz demeyin, Clintonlar bile yaptı aynısını. Hatırlayın, eşi Bill değil, Bayan Hillary adaydı seçimlerde. Hatta ABD medyasında şimdiden, gelecek seçimlerde de Obama'nın eşi Michael'in adı geçiyor... Moda yani, tıpkı zaman zaman ortaya çıkan kaba saba Louboutin marka ayakkabılar gibi.” (25 Nisan 2018, Sabah)

Açıkçası bu üst düzeyin kim olduğunu çok merak ettim.