Ermeniler üzerine yazılmış çok az döküman ve belgeselimiz var. Oysa Ermeniler bu konuda oldukça ilerideler. Ben de kendimce Ermeniler üzerine bir araştırma yapıyordum ki, dostum Emekli Öğretmen Mustafa Kalaycı'nın bu konuda hazırladığı yazıları buldum.

1- "Ermenilerin Kökeni",

2- "Ermeniler Kışkırtılır ve Ayaklanır"

3-,Ermenilere uygulanan Tehcir",

4 "Ermeniler Rüzgâr Ekip Fırtına Biçtiler"

Bu ve bundan sonraki üç yazı, değerli dostum emekli öğretmen Sn. Mustafa KALAYCI beyden alınmıştır. Bu inceliği ve izni verdiği için kendisine teşekkürler ediyorum. İnşallah yararlı olmuşumdur.

Ermenilere Uygulanan Tehcirin Gerekçesi

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı'na girince, Ermeni isyanları da başladı. Resmi binalar basılıyor, görevliler öldürülüyor, Müslüman halka acımasız bir şekilde saldırılıyordu. Bebekler süngü ucuna takılıyor, 8-10 yaşındaki kızların ırzına geçiliyor, hamile kadınların karınları deşiliyor, genç kız ve gelinler götürülüyor, erkekler bin bir işkence ile öldürülüyor veya evlere tıkılıp yakılıyorlardı!
Bu saldırılar bir "Haçlı Saldırısı" idi ve zulme uğrayanların ya da öldürülenlerin suçu Müslüman olmaktı! Ne yazık ki o sırada Ruslar sınırı geçmişler, Ermeni çeteleri onlara öncülük yaparak canavar sürüleri gibi köy ve şehirlere saldırılarını yoğunlaştırmışlar, Müslüman soykırımı yapıyorlardı.
Giriştikleri katliamların bilançosu aklın alamayacağı kadar korkunçtu.

Van'a saldırırlarken Zeve adındaki köyde iki bin Müslüman öldürülmüş, Van genelinde öldürülenlerin toplamı otuz bin kişiyi bulmuştu! Rus devriyeleri katliam yapan eli kanlı Ermenilere ne yaptıklarını sorunca, "Askere koyun kesiyoruz." yanıtını alıyorlardı. Esir alınan Müslüman kız ve kadınlarını toplayıp sevk ederken de Van valisi Cevdet Paşa'ya gönderme yaparak şu nakaratı tekrarlıyorlardı:
"Cevdet Paşa, gel temaşa(seyreyle)
Gelin ve kızlarınız oldu matuşka(fahişe
)"

Osmanlı hükümeti bu olanlara karşı bir tedbir almak zorundaydı. Durum enine boyuna değerlendirildi. 14 Mayıs 1915 tarihinde bir kanun çıkarıldı: "Tehcir Kanunu" denen bu kanuna göre, devlete başkaldıranlar, o yöredeki komutanlar tarafından başka yerlere sevk edileceklerdi. Bu şekilde gönderilenlerin malları korunacak, sevkleri sırasında her türlü gereksinimleri karşılanacaktı. Usulsüzlük yapan görevliler şiddetle cezalandırılacaklardı.

Tehcir kanunun gerekleri neyse, hemen yapıldı. Neticede, 952 bin Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı, Suriye ve Lübnan'a sağ salim getirildiler. 25 bin kadar Ermeni ise, kabul edilebilir gerekçeler nedeni ile Anadolu'da bırakılmışlardı. İki rakamın toplamı 977 bin Ermeni yapar.
1914 yılı nüfus kayıtlarına göre Anadolu'da 1.161.000 Ermeni olduğu göz önüne alınınca, arada, 184 bin Ermeni'nin göç sırasında askerlere direnme, hastalık, yaşlılık ve yeteri kadar beslenememe gibi nedenlerle öldüğü ortaya çıkmaktadır.

Bu durum ileride Türkler için, "Ermeni soykırımı yaptılar." suçlamasının dayanağı olacaktır.
Ermenilerin Müslümanları öldürmeleri ise, onların gözüyle ve sözüyle "Askere koyun kesmek" oluyordu!

Savaşın ilk yıllarında Rusların savaşı kazanmaları ve Erzincan'ın batısına kadar ilerlemeleri, insan kasabı Ermenilerin katliam sahasını genişletti. Bogos Nubar adındaki Ermeni lideri, "En feci intikamı, en yakın dostlarınızdan almakla muzaffer olursunuz." emrini veriyordu! (Bunlar unutulur mu?)

Rusları arkalarına alan Ermeniler, özellikle Rusların ele geçirdikleri yerleşim yerlerinde Türklere karşı soykırımı sürdürdüler! Katlettikleri insanları çukurlara dolduruyorlardı. Çukurlara atılan cesetleri içlerinden biri sayar; "yetmiş oldu, on kişilik daha yer var, kes bir on kişi daha!" dermiş.
Böyle böyle Doğu Anadolu'yu Türklerden soyutlamaya başlamışlardı. Bu arada camiler, medreseler ve İslam adına ne varsa saldırıya uğruyordu. Seksen bin nüfuslu Erzurum'da üç bin kişi, Bitlis'te ise iki yüz kişi kalmıştı

Ne zaman ki, Rusya'da komünizm ihtilali başladı ve Ruslar Anadolu'da işgal ettikleri yerlerden çekildiler, Ermeniler de peşleri sıra Ermenistan'a gittiler. Çekilirlerken de son çirkefliklerini yaptılar; öldürdüler, yaktılar ve yıktılar! Erzurum-Ilıca'da 800 metrekarelik bir cami avlusunda üst üste yığılı cesetlerin yüksekliği bir buçuk metreyi buluyordu!
Kadın cesetlerin mahrem yerleri süngülenmişti! Ermenilerin bu yaptıklarını gören Rus yarbayı Grizyanof, "Ermeniler, hatta kadın bile olsalar, alçak ve vahşi bir millettir." demekten kendini alamamıştır. Vicdanı olan bir müttefikleri bile bu teşhisi yapabiliyorsa, soy kırım suçlaması kimlere yöneltilmeliydi?

1.Dünya Savaşı'nın son yılında Doğu Anadolu Ermenilerden kurtulmuştu.
Ancak, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'nda, Ermenilerin, Doğu Anadolu'daki haklarından söz ediliyordu. Bundan yararlanmak isteyen Ermeni çeteleri Anadolu'ya girmeye ve tekrar katliam yapmaya başladılar. Sırf 1915'ten bu yana katlettikleri masum Müslüman’ın sayısı yarım milyonu geçmiş olmasına karşın, kana doymamışlardı!


Ermeni terörü Ankara'da TBMM'nin açılışına kadar sürdü. Türk'ün yeni lideri MUSTAFA KEMÂL buna bir çare bulmalıydı. Erzurum'daki 15. kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Doğu Cephesi Komutanlığı'na atandı. Türk kuvvetleri Eylül 1920'de Ermeniler üzerine yürüyüşe geçti.
Ermeni çeteleri Türk gücü karşısında direnemediler, kaçtılar
.
Askerlerimiz, Anadolu'yu Ermeni çetelerinden temizlediler ve Ermenilerin yoğunlukta olduğu Gümrü şehrine de girdiler. Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusunun Gümrü'ye girmesi üzerine, Ermeniler "aman" dilediler! 3 Aralık 1920 tarihinde Gümrü'de yapılan barış antlaşması ile Gümrü Ermenilere bırakıldı. Gümrü'ye kadar olan Doğu Anadolu topraklarının Türkiye toprağı olduğu kabul edildi. Böylece, doğu sınırımız çizilmiş oldu

Güneydeki topraklarımıza girmiş olan Fransızlar, K.Maraş, G.Antep ve Ş.Urfa'nın yiğit insanlarının direnişleri sonucu, TBMM hükümeti ile 20 Ekim 1921 tarihinde yaptıkları Ankara Antlaşması ile buralardan çekilince, yanlarında getirdikleri Ermeni kuvvetleri de defolup gittiler!
Böylece, güney sınırımız da çizilmiş oldu.