Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Gölbaşı'ndaki Özel Harekât Başkanlığı'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada bir tespit yaparak şöyle dedi:

“Emniyet'ten ihraç edilenlerin sayısı 31 bini aştı, ordu içinde ihraç edilenlerin sayısı 15 bini, yargıdan ihraç edilenlerin sayısı ise 4 bini buldu. Ancak bunlara rağmen açık konuşmak gerekirse FETÖ ihanet çetesi mensuplarını kurumlarımızdan hala tam olarak temizleyemediğimizi görüyorum. Bu iş için hukuk içeresinde emniyet ve yargımız gereğini yapıyor. Acırsak acınacak hale geliriz. Kendilerini gizleme becerileri ve hücre sistemi faaliyet yöntemleri sebebiyle bunları tespit etmek oldukça güçtür. Bukalemun gibi her ortamda ayakta durmaya çalışıyor. Tek bir haini bile cezasız bırakmamak için çalışıyoruz. Aksi taktirde biz bunun hesabını nasıl veririz. Ülkemize yapılan bu ihanetin peşini asla bırakmayacağız.”

Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından bir gün sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da aynı minvalde sözler sarf etti:

“Türkiye, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sürecinden sonra ciddi bir arınma sürecine girdi. Bütün terör yapılarını, FETÖ'den tutun, PKK'ya kadar bütün illegal yapıları karşımıza aldık ve ayrım gözetmeden topyekun bir mücadeleye giriştik. Bunların içinde FETÖ ile olan mücadelemizin karakteri biraz daha farklı. FETÖ, bunların belki de hepsinden karmaşık bir yapıya sahip ve içimize sızmış bir örgüttür. Yani bunu sadece dağdan veya hücre evinden değil, esas itibarıyla içimizden temizlemek durumundaydık. Önemli ölçüde başarı da elde ettik. Tamamen sıfırlandığını söylemek elbette mümkün değildir.”

Devletimizin en başındaki insanlardan bunları duymak güzel ve yerinde. Ancak neden bu duruma düştüğümüzün muhasebesinin yapılması ve başarılı bir sonuç alınması için ne gibi tedbirler alındığının bilinmesi de önemlidir. Çünkü FETÖ dünyanın en sofistike (yanıltıcı-aldatıcı) örgütlerinden biridir ve onunla baş etmek için en onun kadar sofistike düşünmek ve tedbir almak gerekir.

4 Şubat 2014 yılında Sabah gazetesine yaptığım açıklamalar manşetten verilmişti. Orada özellikle şunu vurgulamıştım:

“FETÖ, TSK, Yargı ve emniyette hücre tipi yapılanmaya gitti. Bunları çözmek için ondan daha sofistike bir karşı teşkilat kurmak lazım.”

Aradan neredeyse beş yıl geçti ve ben bugün yine aynı fikirdeyim. FETÖ ile mücadele de yeterince gayret edilmediği ve kaynakların tam olarak kullanılmadığını düşünüyorum.

FETÖ, sadece emniyet ve yargı yoluyla baş edilemeyecek kadar karmaşık bir örgüttür. Bunun için ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, dini vs. yönleri nazara alınmaz ve aynı kaynaklar kullanılarak mücadele stratejileri geliştirilmezse, gelecekte de sonuç bundan farklı olmayacaktır.

FETÖ’nün temizlenememesinin en önemli faktörlerinden biri de parti ayrımı gözetilmeksizin politik arenadaki FETÖ mensuplarına yeterince ilişilmemesi olmuştur.

Hükümet ve devletimiz bir yandan 17/25 Aralık 2013 tarihini milat olarak alıp bundan öncekileri suçlu sayalım derken, diğer yandan 15 Temmuz’a kadar FETÖ’ye açık biçimde destek veren milletvekilleri, bakanlar, bürokratlar vs. maalesef sorguya bile alınmadı. Bu durum özellikle Ak Parti için daha da belirgin bir hal aldı.

Hatta Ak parti içinde öyle aymazca işler yapıldı ki;

Mesela, 17/25 Aralık tarihinden sonra, “Kim bu paralel safsatasını uyduranlar. Yok öyle bir şey.”diyenler kendi partilerinden FETÖ iltisaklı olanları temizleme görevinin başına getirildi.

“Ben FEÖT’nün bu derece katil olabileceğini 16 Temmuz’da gördüm.” diyenlere hesap bile sorulmadığı gibi ödüllendirilircesine çocukları milletvekili yapıldı.

FETÖ’ye açık biçimde destek veren birçok bakan ve milletvekili partilerindeki görevlerinden uzaklaştırıldı ama bunlar hakkında herhangi bir işlem yaptırılmadı. Yargıyı ağzına kadar FETÖ’cü militanlarla dolduran bakanlar bugün ellerini kollarını sallayarak gezmektedir.

FETÖ ile iltisaklı diye en küçük memur bile devletteki görevinden atılıp (suçluysa elbette atılmalı) hukuk önünde hesap vermek için sorgulanırken, iktidar taraftarı nice bakanlar, milletvekilleri, damatlar, evlatlar, gelinler ifade için bile karakola çağrılmadı.

Bunların örneklerini binlere çıkarmak mümkün ve maalesef bunlar milletimizin gözü önünde yapıldı.

Bu kalleş ve kahpe örgüt ile 1999 yılından beri hayatımı ortaya koyarak mücadele eden biri olarak neredeyse beş senedir, “Aşağıdaki faaliyetler yapılırsa FETÖ ile gerçekten baş edilir. Yoksa FETÖ ile mücadele en az yirmi yıl sürer.” dememize rağmen devletimiz ve hükümet bunlara kulak tıkadı.

Neler mi yapılsın demiştim:

FETÖ ile emniyet ve yargının dışında ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, dini yönlerle de topyekûn bir mücadele başlatılsın ve bu şeytani yapının İslam’a ve vatana ihanetleri çok açık biçimde delilleriyle herkese duyurulsun.

FETÖ ile mücadele üst kurulu kurulsun ve özellikle bu yapıyı iyi tanıyanlar burada görevlendirilsin.

FETÖ hakkında bir bilgi havuzu oluşturulsun ve bu özellikle FETÖ hususunda araştırma yapanların istifadesine sunulsun.

FETÖ ile özellikle İslami ve kültürel yönden eserler hazırlattırılarak bu yapının ne kadar din dışı olduğu ortaya konsun.

Devlet ve hükümetimiz FETÖ ile gerçekten mücadele edenlere sahip çıksın, maddi ve manevi olarak desteklesin.

FETÖ hakkında yazılan kitaplar bir araya getirilerek yeniden gözden geçirilsin ve içlerindeki en doğru bilgiler bir araya getirilerek yeniden basılıp milletimiz aydınlansın.

FETÖ ile yurt dışı mücadele için FETÖ aleyhinde yazılan eserlerden seçkiler yapılarak yabancı dillere çevrilsin ve FETÖ’nün alçaklığı ortaya konsun.

FETÖ ile iltisaklı olanlar ne devlette ne de Ak Parti’de hiçbir göreve getirilmesin ve haklarında soruşturma açılsın. (Bu ikazlarımıza rağmen ne hikmetse bu yerel seçimlerde FETÖ iltisakı çok açık olan adaylar –Ankara, İzmir, Balıkesir, Gümüşhane, Küçükçekmece vb. yerlerde- konuldu.)

Bu ve benzeri önerilerimi beş senedir makale yazarak, TV’lerde anlatarak, konferanslar vererek, CİMER’e, AKİM’e bildirerek dile getirdik ama sağır sulatana duyurmamıza rağmen devletimize, hükümetimize ve özellikle de Ak Parti’ye duyuramadım.

Mesela, Ak Parti’nin İstanbul’daki 25 belediyesine, “Ben sizden maddi olarak bir şey talep etmiyorum. Kültür saraylarınızda, partilerinizde vs. gelip FETÖ’nün İslam’a ve vatana ihanetlerini anlatayım.” diye teklif götürmeme rağmen hiç biri kabul ekmedi. Belediyelerin kültürel fonları sanatçı adı altında milli ve manevi değerlerimize ters tiplere peşkeş olarak çekilirken bizim hiçbir maddi şey talep etmememize rağmen teklifimizin reddedilmesinin altında AK Parti içinde kümelenen ve haklarında herhangi bir soruşturma yapılmayan AKFETÖCÜLER vardır.

Yine mesela Sayın Cumhurbaşkanımız muhtarlara verdiği değer kadar, FETÖ ile canı pahasına mücadele edenlere önem vermedi. Hatta “itirafçı” gözüyle bakılmasına sebep oldu. Bu durum FETÖ ile mücadele edenler arasında hayal kırıklığı oluşturdu ve çoğunun köşesine çekilmesine sebep oldu. Hâlbuki Cumhurbaşkanı FETÖ ile mücadele eden sembol isimleri Saray’a davet etmeli ve psikolojik olarak destek vermeliydi. Bu yapılmadığı için FETÖ ile mücadele edenlerin sayıları da artmadı; aksine her geçen gün azaldı ve şimdilerde neredeyse bitti.

Devletimiz ve hükümet FETÖ ile mücadele edenleri yargı önünde de yalnız bıraktı. Bu süreçte FETÖ’nün ve Fetöcülerin yargılandığı onlarca dava da ya müşteki ya da davacı olarak bulundum. Cumhurbaşkanı o dönemler başbakan iken, “Allah’ını seven bu yapıyı deşifre etsin.” dediğinde 2014 yılının Şubat ayında ilk defa TV’lere çıkıp, gazetelere konuşup bu şeytani yapıyı deşifre ettim. Bundan dolayı hakkımda onlarca dava açıldı.

Mesela bizzat Gülen tarafından kaleme aldığım “Gülen’in Ağlattığı Müslümanlar ve HOCIA” kitaplarımdan ve TV’lerdeki, gazetelerdeki açıklamalarımdan dolayı hakkımda birçok ceza ve tazminat davaları açıldı. Deşifre ettiğim FETÖ’nün militanları da Gülen’in yolunda giderek onlar da hakkımda yüzbinlerce liralık tazminat davaları açtılar. Ne mahkemelerde, ne Yargıtay süreçlerinde devletimiz, hükümet ve Ak parti tarafından yalnız bırakıldım. Benim gibi FETÖ ile mücadele edenler de aynı duruma düşürüldü. Hatta yukarıda da değindiğim gibi, “İtirafçı” gözüyle bakılmaya başlandı. Hâlbuki ben ve benim gibiler hayatlarını ortaya koyarak bu şeytani örgütü deşifre etmeseydi bir arpa boyu yol alamazlardı.

FETÖ kaçak olmasına rağmen hakkımızda mahkeme açarken biz FETÖ hakkında dava açmaya kalktığımızda “Şahıs gayb olduğu ve adresi bilinmediği için” davalarımız kabul edilmedi. Adalet bakanlığı bu hususta herhangi bir girişimde de bulunmadı. Mesela, Olağanüstü hal olduğu için birçok KHK çıkaranlar “FETÖ Türk mahkemelerinde dava açamaz” diyebilirlerdi.

Yine sorayım: Neden tam olarak temizlenemedi?

Hükümet yanlısı TV ve gazetelerde FETÖ ile mücadele edenlerin çoğu bu örgütü ya 17/25 Aralık ya da 15 Temmuz’da duyanlardan oluşuyordu. Çoğu da geçmişte ya FETÖ’nün gazete ve TV’lerinde çalışmış ya da başka yerlerde FETÖ borazanlığı yapmış kişilerden oluşuyordu. Bunun için FETÖ ile mücadeleyi bir magazin malzemesi yaptılar.

Yine FETÖ’nün bütün İl, ilçe, TSK, Yargı, Mit; YÖK, Üniversiteler vs. vs imamları bilinirken haklarında operasyon yapılma yerine medyaya servis edilerek isimleri deşifre edildi ve adeta hepsinin yurt dışına kaçması sağlandı. Aynı durum FETÖ’nün en üst yöneticileri hakkında da tekrar edildi. 2014 yılının başında emniyet ve savcılıklara FETÖ’nün en üst yöneticilerinden yüzlercesinin ismini vermemize rağmen zamanında işlem yapılmadığı için hemen hepsi yurt dışına kaçtı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen “FETÖ Çatı Ana Davası”nda 75 sanık yargılanmasına rağmen sadece 7 tanesi yakalanabilmişti.

Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı’nın, “Fetöcüleri tam olarak temizleyemedik,” açıklamalarının sebeplerini bir makale çerçevesinde anlatmak zor. Bunun kitaplık çapta yazılacak sebepler var ama şimdilik bunlarla yetiniyorum.

Bugün devletin ve partilerin kilit noktalarında, YÖK, Diyanet, Belediyeler, Emniyet, yargı, TSK vs. kurumlarda hala Fetöcüler var olduğu için mücadelede tam olarak bir başarı elde edilemiyor. Dünyanın en karmaşık ve aldatıcı örgütü ile tam olarak baş etmek isteniyorsa yukarıda beş senedir değişik TV, gazete, sosyal medya vs. yerlerde dile getirdiğim önerilerimize kulak verilmeli ve gereği yerine getirilmelidir. Yoksa bundan beş sene sonra da aynı şekilde, “FETÖ’yü kurumlarımızdan tam olarak temizleyemedik”. açıklamalarını duymak mümkündür.

FETÖ İslam’a, vatanımıza, milli ve manevi değerlerimize topyekûn saldırarak bitirmek isteyen CIA, MOSSAD; MI6, BDN vs. uluslararası istihbarat örgütlerinin beslemesi bir yapıdır ve asla hafife alınmayacak kadar şeytani özellikleri vardır.

Allah(cc)’a inanan, vatanını ve milletini seven herkes bu yapıya karşı elinden geldiğinden fazla mücadele etmeli ve gereken tedbirleri almalıdır. Yoksa hem Allah (cc) huzurunda, hem millet nezdinde mesul oluruz ve tarih bizim bu aymazlığımızı yazar.