Bulut'un yazısının tamamı şöyle:

Milli meselelerde ayrılık gayrılık olmaz, olmamalı. Kendi içimizde, ülkenin sorunlarını ve yapılan uygulamaları eleştirebilir, doğru ya da yanlış gördüklerimizi dile getirebiliriz. Bunlar her demokrasi ve hukuk devletinde olması gerekenlerdir.

Ama dışarıya karşı bir ve tek olmalıyız.

Zira, ancak bölünmedikçe ve birlik oldukça güçlü olabiliriz.

Bulunduğumuz coğrafyada ise güçsüz olma lüksümüz yok.

Çünkü güçsüz ve zayıf bir ülkeysen, "hasta adam" olursun.

O zaman ülkenin topraklarında, milletin birliği ve beraberliğinde gözü olanlar harekete geçer.

***

Güç deyince akla hemen silahlı güç geliyor. Oysa ülkeyi bir el olarak düşünürsek; bir ülkenin gücü için ordu sadece parmaklardan bir tanesidir. Yanında ekonomi, hukuk, demokrasi ve eğitim de olmalıdır.

Bunlardan ne kadarı eksikse el güçsüz, yumruk da o kadar etkisiz olur. Şöyle ki; mesala ekonomik olarak güçsüz bir ülke, dışa bağımlı olur. Ekonomisi dışa bağımlı bir ülkede tam bağımsızlıktan söz edilemez.

Hukuk desen; adaletin olmadığı ülkelerde kabile devleti olunur. Yargı bağımlı ve taraflı, adamına göre muamele yapıyor olur.

Nitelikli eğitimin olmadığı geri kalmış bir ülkede de, bilim teknoloji başta olmak üzere her alanda tel tel dökülürsünüz. Tarihi yalan yanlış bilgiler vererek çarpıtan, bilimsel metotlarla hareket etmeyen kişiler itibar görür. İlkokul mezunu bir imama inanılabilir, doğru ile yanlış ayırt edilemeyebilir. 

****

Şimdi bunları neden yazdım?

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı, Medine Müdafaası kahramanı olarak  Fahreddin Paşa'yı, 'hırsız' olarak niteleyen bir tweeti paylaşmış, söz konusu twette 'İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu' ifadelerine yer vermişti. 

Bir Türk olarak çok kızdığım bu bedeviye Cumhurbaşkanı Erdoğan"Benim ecdadım Medine'yi müdafaa ederken, be terbiyesiz, senin ecdadın neredeydi? Sen, önce bunun hesabını bize ver." sözleriyle haddini bildirdi. Erdoğan, söylenmesi gerekeni söyledi.

Buna bir sözüm yok. Amenna...

Fakat beni düşündüren asrın liderine sahipken, ekonomide çoşmuşken, hukukta üstünken, her değişen milli eğitim bakanına göre eğitimde, çağ atlamışken,  adını bize sataştığı için öğrendiğimiz bedevi bakan bu sözlere nasıl cüret edebildi?

***

Ülkeyi yönetenler milli onurumuzu sadece sert söylemlerle ifade etmeye çalışıyorlar. Oysa geçmişe bakıyorum sürekli kötüledikleri, yok saydıkları eski Türkiye dedikleri dönemlerde, ülkemiz sözü dinlenilen,  caydırıcı bir güçtü. Fakat son 15 yılda dış politikada hamaset yapmaktan başka bir icraati olmadı ülkenin.

***

Yeni büyük Türkiye diyorlar ama şöyle bir bakın:

Askerinin başına çuval geçiriliyor, ses çıkaramıyorsun.

"Çözümsüzlük çözüm değil, yes be annem diyorsun",  bir şeyi çözemiyorsun.

Ege adaların işgal ediliyor.

Lozan'ı kötülüyorsun.

"Beğenmiyorsanız 'Sevr'i verelim." diyorlar. 

"Lozan uygulanmıyor bari güncelleyelim" diyorsun.

Suriye'deki Türk toprağı Süleyman Şah'ı terörist tehdidi var diye alıp kaçıyorsun.

Burnumuzun dibinde 'kardeş' denilen Barzani, restinize rağmen takmayıp, bağımsızlık referandumu yapabiliyor.

Bu mu büyüklük?

***

Neymiş efendim; eskiden gaz ve yağ kuyruğu varmış...

Ama o zaman Amerika'ya, "ülkemin tarlalarında yetişen haşhaştan sana ne kardeşim" diye kafa tutan bir ülke vardı. Kıbrıs'ta zulüm atında olan Türkler için, dünyayı karşısına alıp çıkartma yapan bir Türkiye vardı.

Sürekli eski yönetimleri hatta ülkenin kurucularını bile kötülüyorlar. Fakat; Birleşmiş Milletler'e üyelik için "Şartlarımızı koyarız. Biz müracaat etmeyiz. Davet gelirse düşünürüz". diyebilen bir lider vardı.

Şimdi öyle mi peki? Gündüz vakti AB'ye giriyoruz diye havai fişek patlattılar. 

Bırak AB'yi, Şangay Beşlisi'ne bile giremedik.

***

Uzatmayayım, ülkeyi yönetenlerin her defasında dile getirdikleri milli birlik ve beraberlik, ucu kendilerine dokunduğunda hatırlanıyor. Örneğin askerinin başına çuval geçirildiğinde ABD'ye nota vermezken, Zarrab için iki defa nota verilebiliyor. Bedevi bakanın sözlerine milli mesele diye herkes tepki verdi. 

Peki, Yunan bakanın Kılıçdaroğlu'na söylediği küstah söylem ne olacak? Yeni dediğiniz Türkiye'de milli meseleler AKP'ye göre mi şekilleniyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin başı olarak densiz Arap bakana söyledikleri gibi, Ege adaları için  "gel de al diyen" dengesiz Yunan  bakana da bir şey söyleyemez miydi? Peki ya Bahçeli? Sınıf arkadaşına sahip çıkamaz mıydı? Demem o ki, 15 yılda Türkiye'yi, bir Yunan, bir Arap ve bir İran asıllı şahıssın söylemlerine muhattap hale getirdiler. Ne diyeyim ne kadar övünseler az.

Editör: TE Bilişim