Yazısının o bölümünde şu ifadeleri kullandı “Meclis, adayları milletin belirlediği seçilmiş temsilcilerden oluşmadıkça yasal olsa da, resmi olsa da üyelerin seçimi metodu sebebiyle ahlâki ve vicdani meşruiyet tartışmaları bitmez, başkanın (genel başkanların) atanmış adamları milletçe seçilmiş gibi yapsalar da siyaset oyununda birer piyon olmaktan öteye geçemezler.

Olması gerektiği gibi, adayları önseçimle milletin belirlediği ve milletin hür iradesiyle seçtiği kişilerden oluşan bir meclis de anayasa yapmamalıdır, sadece anayasa taslağını hazırlayıp millete sunmalıdır düşüncesindeyim.”

Ahmet Yılmaz’ın “Genç Milliyetçiler Rahatsız, Bütün ışıklar yanıyor” başlıklı yazısı şöyle;

Bu milliyetçilik her ne menem bir mefhum ise, her canı isteyen, her işine gelen gelen milliyetçi!!!

Net bir ölçü olmaması sebebiyle ortaya çıkan kaotik durum “milliyetçiler hariç herkesin işine geldiği için” uzun yıllardır yaşanan kepazeliklere itiraz eden de yok, itiraz eden çıksa bile bunca toz duman arasında sesini duyurmasına imkân da yok.

Hâl böyle olunca her önüne gelenin, her ihtiyaç duyanın kendisini milliyetçi ilan edebildiği “her türlü operasyona açık” mevcut durumda kafaların karışması da, ömrü boyunca kendisini Türk Milliyetçisi olarak tanımlayan, bedel ödeyen büyük bir kesimin rahatsız olması da kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.

O zaman tanımları, kuralları, ölçüleri net olarak ortaya koymak gerekiyor ki taşlar yerine otursun, kafa karışıklıkları ve rahatsızlıklar ortadan kalksın, neyin ne olduğu, kimin kim olduğu doğru anlaşılabilsin.

Türk’ün tanımını yapmadan Türk Milliyetçiliği tanımı yapmak ise ortaya konulacak ölçünün en baştan eksik ve yetersiz olması, kadük kalması demektir.

Tanımları netleştirirsek muhtemel soruların cevaplarıyla birlikte kurallar ve ölçüler kendiğiliğinden ortaya çıkacaktır.

Meramımızı anlatabildiysek tanımlayalım.

Türk’çe konuşan, rüyalarını Türk’çe gören, hür iradesiyle Türk’üm diyen herkes Türk’tür. 

Kendisini Türk olarak tanımlayan, ortak değerlere ve ortak gelecek hayâllerine sahip olarak birlikte yaşama iradesi ortaya koyan topluluğa Türk Milleti denir.

Milliyetçiliğe gelirsek:

Edebi ve felsefi açıdan milliyetçilik; milletini sevmek, şahsi çıkarlar millî çıkarlarla çakıştığında milleti lehine şahsi çıkarlarından vazgeçebilmektir.

Siyasi açıdan milliyetçilik; milleti adına kayıtsız şartsız egemenlik talebinde bulunmak, milletin egemenliğini kullanmasını engelleyen unsurlarla mücadele etmektir.

Yani?

Egemenlik (vatan, devlet, bayrak, anayasa, yasama, yürütme, yargı) kayıtsız şartsız milletindir.

Kendisine milliyetçiyim diyen bir insan; bir hanedanın veya tek bir kişinin sınırsız egemenliğini kabul edemez, kendisinin ve milletinin egemenlik haklarına yapılan saldırılara karşı sessiz kalamaz, Millî Egemenlik’ten taviz veremez. Egemenlik gaspına rıza gösteremez, susamaz.

Ne demeye çalışıyorsun?

Egemenliğin birinci ayağı yasamadır, yani meclisimizdir. Yasa yapma yetkisinin sahibi olan meclis üyelerinin seçimi egemenlik hakkının kullanılmasının kilididir. Meclis üyelerini kim seçiyorsa meclis onun meclisidir ki uzun yıllardır meclis üyelerini milletimiz seç(e)memektedir.

Nasıl olur canım efendim, seçimler var.

Masalı geçiniz efendim. Seçim sonuçlarını oyverenler değil adayları seçenler belirler.

Milletimizin seçme seçilme hakkı; insan haklarına, ahlâka, vicdana, hukuka, adalete ve anayasamıza aykırı şekilde yetki aşımı ile yapılan antidemokratik yasalarla (örnek 2839 sayılı yasa özellikle 4. madde ile) gasp edilmiştir.

Bir Türk Milliyetçisi egemenliğini tehdit eden hak gaspını asla kabul edemez. Bu durumu “ama, lâkin, fakat” ile başlayan omurgasız cümlelerle geçiştiremez.

Bitti mi?

Hayır.

Turpun büyüğü heybede…

Atanmışlar anayasa yapamaz.

Meclis, adayları milletin belirlediği seçilmiş temsilcilerden oluşmadıkça yasal olsa da, resmi olsa da üyelerin seçimi metodu sebebiyle ahlâki ve vicdani meşruiyet tartışmaları bitmez, başkanın (genel başkanların) atanmış adamları milletçe seçilmiş gibi yapsalar da siyaset oyununda birer piyon olmaktan öteye geçemezler.

Olması gerektiği gibi, adayları önseçimle milletin belirlediği ve milletin hür iradesiyle seçtiği kişilerden oluşan bir meclis de anayasa yapmamalıdır, sadece anayasa taslağını hazırlayıp millete sunmalıdır düşüncesindeyim.

Nasıl yani?

Adalet ve demokrasi istiyorsak ifade ettiğimiz tarzda millet tarafından seçilmiş üyelerden oluşan milletin meclisi anayasa taslağını hazırlayıp en az %66,6 kabul oyu ile referanduma sunmalı ve referandumda milletin en az %66,6 kabul oyu ile yürürlüğe girmelidir ki  her anlamıyla “ana yasa” olabilsin. 

Peki, biz bunları düşünürken, herşeye rağmen adalet ve demokrasi mücadelesi verirken önümüze getirilen ne?

“Yeniden kuruluş anayasası!”

“Yeniden kuruluş” ne demektir, bu nasıl bir ifadedir?

Neyin yenisini kuracaksınız efendim?

Kanla, canla, irfanla, ağır bedeller ödenerek kurulmuş bir hukuk devletinde “yeniden kuruluş anayasası” gibi bir ifade yakışıksız ve tehlikelidir.

Kendisine Türk Milliyetçisiyim diyen biri “Yeniden kuruluş” ifadesini “anlaması gerektiği gibi” anlar, asla ve kat’â kabul etmeyeceği gibi rıza gösteremez, susamaz, parçası ve destekçisi de olamaz.

Kişinin durumuna veya güne göre milliyetçilik ve Millî Egemenlik tanımı yapılamaz. “Niyet ettim milliyetçiliğe, uydum kalabalığa” gevşekliği ile ortaya çıkan davranışlar milliyetçilik kabul edilemeyeceği gibi “canım böyle istedi, ben böyle düşünüyorum, ben yaptım oldu” şımarıklığının adı da milliyetçilik olamaz.

Milliyetçilik bizatihi millete ait bir değer olduğu için her isteyenin keyfiyetine bırakılamaz, sulandırılmasına göz yumulması sosyal kırılmalara ve ciddi çatışmalara sebep olacağı için de bu sorunlar görmezden gelinemez.

İyi hoş da bu kadar ısrar, bu kadar tekrar niye?

Milliyetçiler ülkelerinin gönüllü hizmetkârları ve ülkelerinin sigortasıdır da ondan…

Bir ülkenin milliyetçilerine operasyon yapılmadan o ülkeye operasyon yapılamaz da ondan…

1938’den sonra ülkemize yapılan bütün operasyonlar Millî Cephe’nin rehavetinden, suskunluğundan, gafletinden, delaletinden, milliyetçilerin içine sızan elemanların ihanetleri ile yapılmıştır da ondan…

Atatürk ve Cumhuriyet değerlerinden koparılıp mankurtlaştırılan “milliyetçi görünümlü elemanlar” milletin varlığı, birliği, huzuru, güvenliği ve geleceği için tehdit olma sınırını aşmışlardır da ondan…

Milletçe içine düştüğümüz/düşürüldüğümüz rezalete yakından bakarsak; fetöcü alçak sıkışınca milliyetçi, natocu sürtük sıkışınca milliyetçi, liberal gevşek sıkışınca milliyetçi, enternasyonalist lümpen sıkışınca milliyetçi, siyasetçi zübük sıkışınca milliyetçi, ömrü boyunca milliyetçi bir tavrı, milliyetçi bir eseri olmayan yazar-çizer, akademisyen ne kadar omurgasız varsa sıkışınca milliyetçi!!!

Hadi canım sende…

Türk ve Atatürk düşmanlarından, Cumhuriyet düşmanlarından milliyetçi olmaz; hanedancıdan milliyetçi olmaz, Millî Egemenlik talebi olmayandan milliyetçi olmaz, akıl ve bilim düşmanlarından milliyetçi olmaz, adalet ve demokrasi karşıtlarından milliyetçi olmaz, gericiden milliyetçi olmaz, yobazdan milliyetçi olmaz, işbirlikçi hainden milliyetçi olmaz. Olamaz.

Sonuç?

Üzerlerinde oynanan oyunun farkında olan Genç Milliyetçiler rahatsız ve milliyetçi görünerek kendilerini engelleyen, avutan, aldatan, satan “sözde milliyetçilerden” kurtulup, “kendi hikayelerini kendileri yazabilmek için” gündüz oturmadan, gece uyumadan çalışıyorlar.

Bütün ışıklar yanıyor.

Yeni bir operasyona kurban gitmezlerse ve trafoya kedi girmezse “bu azim ve kararlılıkla” destan bile yazabilirler."

Editör: TE Bilişim