2007’de 300 Spartalı diye bir film gösterime girdi. M.Ö. 480’de 300 Spartalı’nın milyonlarca (!) Persli’ye direnişini anlatıyordu. 2500 yıl önceki hezimetin intikâmını, bu filme aldılar. Sapık Yunan askerlerini ve Leonidas’ı, taş gibi delikanlı gösterdiler. Bizim gençler de inandılar. Ne yapsınlar, 40 askerle Çin sarayını basıp bağımsızlık ateşini yakan Kürşad’dan haberleri yok ki.

Yunanlılar, Termofil’de Sparta Kralı Leonidas'ın öldüğü yere dikilen anıta, antik Yunan şâiri Simonides’in şu şiirini kazıdılar.

“Yolcu! Git, Spartalılara söyle; öldük, burada, Sparta kânunlarına göre."

Byron gibi Helenizm hayrânı olan İngiliz şâiri Edmund Garrett (1865-1907), Termofil Geçidi’nde okuduğu bu dizelerden ilham alarak “İngiltere’ye söyle..” diye başlayan bir şiir yazdı. Şiir, İngiliz yazar Ernest Reymond’a ilham verdi ve 1924 yılında Tell England romanını yazdı. Roman 1931’de filme uyarlandı; 1932’de İstanbul sinemalarında gösterildi.

Film, Çanakkale’de ölen İngiliz askerinin başına dikilen haçın üzerindeki “İngiltere’ye söyle...” diye başlayan dizelerinin okunmasıyla bitiyordu.

2015’de Çanakkale filmi diye tutturmaya kalktıkları Son Umut, bu filmin devâmıydı. Altın vuruş yaptılar. Eşi Çanakkale’de şehid olan Ayşe, oğulları Çanakkale’yi işgâle gelen İngilize âşık oldu. Bizim andavallı İslâmcılar da Türkçüler de filmi, öve öve bitiremediler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Nisan’da Çanakkale’de yaptığı konuşma, Haçlıların heveslerini kursaklarında bıraktı. İçimizdeki Truva atları da Erdoğan’ın kırmızı çizgisine tosladılar.

İşin peşini bırakmadılar. 15 Temmuz’da hayâlleri az kalsın gerçek olacaktı.

15 Temmuz’u başarsalar, belki de Arabistan’a benzeyen bir İslâm devleti olacaktık. Görünüşte İslâm devleti; geride ise batılıların cirit attığı bir sömürge. Bir asırdır laiklikle tam olarak elde edemediklerini, yüzde yüz dindarlıkla elde edeceklerdi. Bizim andavallı Atatürkçüler, Arabistan ile nerede birleştiklerini ah bir bilseler... (Kemalistler, gâyet iyi biliyorlar.)

Peki bitti mi? Bitmedi. Baskılar devâm ediyor. Çünkü Erdoğan, kırmızı çizgilerden tâviz vermiyor. En mühim kırmızı çizgi, Çanakkale.

Niye Çanakkale?

Çünkü Batı, hâfıza silme oyununu Çanakkale’den başlattı. Çanakkale’yi unutursak Kutü’l-Amâre’yi, Medine Müdâfasını, Kudüs’ü, İstiklâl Harbini unutacaktık.

İstiklâl Harbi’ndeki hâfızamızı silme oyunu, çok erken başladı. Vurun Kahpeye romanı, tam bir algı operasyonuydu. Batılılaşmaya direniş affedilmeyecekti. Şapka Kânunu, romanın yazarı mandacı Hâlide’yi bile şaşırttı. İstiklâl Harbi’nin dindar insanları, bir anda gerici ve vatan hâini oldular.

Gün geldi, İstiklâl Harbi’nde kimlerle savaştığımızı unuttuk. Sanki savaş Osmanlıyla, Araplarla yapılmıştı. Atatürkçülüğü kurtaran 12 Eylül darbesi sonrasında, “Türk, İtalyan, İngiliz, bir Bodrum gecesinde rakı bardaklarında kardeşliği bulmalı” şarkısı dilimize düştü. Bu arada Çanakkale’de 24 Nisan çıkarmasının yapıldığı koyun adının Anzak Koyu olduğunu, Şafak Âyini geleneğinin başladığını, kimseler fark etmedi.

“CHP, Çanakkale’ye Themis heykelini dikmekle ne yapmaya çalışıyor?” diye sorduğum bir politikacı, “Batıya mesaj veriyor. ‘Sizin dediklerinizi yaparım’ diyor.” cevâbını vermişti.

Sorun şu ki iktidarın içinde, “Ben başa geçersem sizin dediklerinizi yaparım.” mesajı verenler de var. Pelikan güzelinin, “Truva medeniyetini ihyâ etmeliyiz” mesajını, bu bağlamda değerlendirin derim. Aynı yazar, vaktiyle Çanakkale’yi yok sayarak, o zamanki patronlarının mesajını veriyordu.

Ertuğrul Özkök, Çanakkale’nin adının Troya olmasını istiyor. Çok istiyorsa Yunanistan orada!

Son 10-15 yıldır Çanakkale şehidlikleri ihyâ ediliyor. Şehidlerimiz lâyıkıyla anılıyor. Troya gibi saçmalıklarla geri saymayalım. Şehidlerimizin rûhunu incitmeyelim.

........

Geçen sene Vatanım Sensin diye bir dizi başladı. Elin oğlu Ayşe’yi işgalcisine âşık eder de içimizdeki haçlılar boş dururlar mı? Bu sömürge dizisinde Müslüman Türk kızı Hilâl, işgâlcisi Leon’a âşık oldu. “Kemalist sol komedisi” diye tanımladığım diziyi, bizim Türkçüler de pek bir sevdiler.

Hilâl, İslâm’ı temsil eder. Leon, Leonidas’ın kısa adı. Aynı zamanda Leonidas’ın dedesinin adı. Helenizmi temsil ediyor. Biz Kurtuluş Savaşı’nı bunun için mi yaptık?

Bir Müslüman Türk kızı işgâlcisine âşık oluyor; bu rezâlet, İstiklâl Harbi rûhu zannediliyor. Şu hâfızaya bakar mısınız?

Hilâl’in Leon’a âşık olmasına ses etmeyenlerin, Helen kıyâfeti giyen büyükelçiyi eleştirmeye hakları yoktur!

.......

Şâir diyor ya şâirleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.

Bu milletin hâfızasını silerek Helen medeniyetine sokma oyununu, üç şâir bozdu.

Mehmed Âkif, Yahya Kemal ve Nihal Atsız. Onlar, Müslümanlığımızı, medeniyetimizi, Türklüğümüzü haykırarak hâfızamızı diri tuttular.

İnşallah yarına devâm edelim.

TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ

Editör: TE Bilişim