1980'li yıllar...

Ülkücülerin en ağır işkencelerden, imtihanlardan geçtikleri bir dönem.

İşkencehaneler, hapishaneler  ülkücülerin, solcuların feryatları ile yankılanıyor.

Akıl almaz işkence metotları gencecik insanlar üzerinde deneniyor.

Suç, bu ülkenin harim-i ismetine Moskof çizmesi girmesin diye mücadele etmek.

Suç, bu ülkenin semalarında orak çekiçlerin, kızılyıldızların dalgalanmasını istememek.

Suç,ezan susmasın demek.

Suç, Allah'ı, vatanı, milleti, devleti canından aziz bilmek.

Bu büyük suçları işleyen (!?) ülkücü bir nesil zulmün değirmenine atılarak un ufak edildi.

Nasıl bir cendereden geçildiğini göstermek için sadece bir işkence örneği vermek istiyorum.

Yer Mamak cezaevi.

"Bir ülkücünün verdiği tekmil cezaevi komutanının hoşuna gitmiyor.

Cezalandırmak için kafese atıyor.

O sıralar Mamak'ta özel eğitimli alman kurt köpekleri var.

Asker elbisesine alıştırılmışlar. Onun dışında kimi görseler saldırıp paramparça ediyorlar.

Komutan iki Alman kurdunu da kafese sokup o ülkücü mahkuma saldırmaları için komut veriyor.

Tıpkı Romalıların aç Aslanlara attığı mahkumlar veya suçlular gibi.

O arkadaşımız yolun sonuna geldiğini anlıyor.

Yere çöküp tespih böceği gibi başını bacaklarının arasına sıkıştırmaya çalışıyor.

Bir taraftan da elleri ile başını kapatıp, kelime-i şahadet getiriyor.

Bekliyor..bekliyor  önce köpeklerinin hırıltıları  kesiliyor.

Sonra kollarında bir sıcaklık, bir ıslaklık hissediyor.

Önce cesaret edip başını kaldırıp bakamıyor.

Köpeklerin saldırısı gecikince başını kaldırıp göz ucuyla baktığında,

Kendisini öldürsünler diye kafese sokulan eğitimli kurt köpeklerinin kendisine acıyarak merhametle yaladıklarını görüyor.

Komutan köpeklerin görevini yapmadığını görünce hiddetle kafese girer ve o köpekleri tek tek öldürür.

Köpekler, o komutandan merhametli çıkmışlar ama bunu hayatlarıyla ödemişlerdir."

O komutan cumhuriyet tarihinin en aşağılık, en alçak işkencecisi Mamak Cezaevi Komutanı Albay Raci Tetik'ti.

12 Eylül'den sonra tam 39 yıl yaşadı.

İşlediği suçların hesabını hiç kimse ona sormadı.

Hayatını normal olarak sürdürdü.

İçeride olanların ona uzanma şansı yoktu.

Dışarıda olanların da hiç bir zaman bu hainden arkadaşlarımızın hesabını soralım diye bir dertleri olmadı.

Sadece arada bir mağdurlarımız, kahramanlarımız edebiyatı yapıldı.

Raci Tetik'ten içeridekilerin çıkıp hesap sorması, gerekirse bir daha içeri girmeleri beklendi.

O işkenceci geçen hafta vefat etti.

Günahları ile birlikte  gerçek aleme intikal etti.

Yaptıklarının hesabını eksiksiz verecek.

Gönül isterdi ki cenazesine on binlerce ülkücü katılıp bütün zalimleri korkutacak bir tepki gösterebilsindi.

On binler gitmedi, on kadar yaşı altmışa dayanmış ülkücü gitti.

İYİ parti milletvekili Ahmet Çelik, "o bir işkenceciydi hakkımızı helal etmiyoruz" diye haykırdı. Yanında gençliğini hücrelerde bırakmış bir kaç kişi ona destek oldu.

Raci Tetik kirlettiği Türk bayrağına sarılarak  bir kahraman gibi uğurlandı.

İşkencecilerin cenazesini bayrağa saran bir topluluk zulümden kurtulamaz.

Bayrağa sarılan her zalim yeni zalimler üretir.

Ahmet Çelik doğru bir iş yaptı.

Bir avuç arkadaşı ile bile olsa sesini diğer zalimlere duyurdu.

Ülkücüler duydu mu bilmem.

Keşke Muhsin Yazıcıoğlu'na, Ozan Arif'e, Meral Akşener'e gösterdikleri tepkinin milyonda birini bu işkenceciye gösterebilseydiler.

Gösteremediler, bir sınavı daha kaybettiler. Ben ve biz dahil.

Not. Bu işkence hikayesi İzmir Davası sanıklarından değerli kardeşim Ramazan Akgün'den alınmıştır.

TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ

Editör: TE Bilişim